Küçük Sanayi Sitesinde Yeni bir iş yeri açıldı

Mudurnu ilçesi Küçük Sanayisitesinde Cuma duası ile bir iş yerinin daha açılışı yapıldı.

Açılış ve Esnaf Duasının ardından  Pilav ve Ayran ikramedildi. Açılış sonrasında Duaya katılanlar iş yeri sahipleri  Hakkı ve Fatih KILIÇ a hayırlı olsun dileklerinde bulundular.

Küçük sanayi esnafları yeni iş yeri sahiplerinde çeşitli mesleki öğütlerde bulundular.

Mudurnu Küçük Sanayi sitesinde yeni açılan iş yerinde Balya  Makinaları ve Zirai aletlerin Bakım onarımları gerçekleştirilecek.

www.mudurnuhaber.com

 

TESCİLLİ RAKI UZMANI DOÇENT,GIDA ELEŞTİRMENLİĞİNE SOYUNURSA…!

TESCİLLİ RAKI UZMANI DOÇENT,GIDA ELEŞTİRMENLİĞİNE SOYUNURSA…!

 ERKAN KONURALP    www.ciftlikdergisi.com.tr

 Son zamanlarda tüm televizyon kanalları ve yazılı basında yaptığı gıda maddeleri eleştirileri ile gündeme gelen Doç.Dr.Yavuz Dizdar, son olarak Vatan Gazetesi’nden Mine Şenocaklı’ya verdiği demeç tüm halkımızın dikkatini üzerine çekmeyi bildi.Tabii Doç.Dizdar ile birlikte eleştirileri araştırıp,soruşturmadan yayınlayan gazeteci ve televizyoncuların da bu işte büyük veballeri vardı.

Bilindiği gibi Doç.Dr.Yavuz Dizdar önce süt ve yoğrut hakkında verdiği demeçlerle dikkatleri üzerinde toplamayı başardı.Bu eleştirilerin sonu gelmeden bu kez aynı şahıs tavukçuluk sektörünü hedef alarak aşağıda okuyacağınız bilimsel verilerden uzak demeçlerle halkımızın tedirgin olmasını sağladı.

Önce biz Yavuz Dizdar Hakkında bilgi verelim.Önce Dizdar çok iyi bir i çki ve rakı uzmanıdır.Bunu göz önüne alınca bu açıklamaları ayık kafayla verdiği konusunda da şüpheliyiz.

Şimdi Yavuz Dizdar’ın önce rakı uzmanlığı ile ilgili şahsi sitesinde yazdığı yazı ile kendisini tanıyalım:

Biz neden rakı içeriz?

Yazan; Yavuz DİZDAR /  

Rakının nasıl içilmesi gerektiği üzerine çok yazıldı. Ne kıvamda nasıl soğutulup ya da belki soğutulmadan bardağa konulan iki parça buz üzerine yavaş yavaş sızdırılarak zehrinin alınmasından tutun, “illa ki sek” diyenlere varana kadar ben bunlardan en az iki düzine okumuş ya da dinlemişimdir. Rakının içilme adabı kendini rakı müdavimi addedip de ayda yılda bir kadehi zor görenlerin sohbet konusudur daha çok; oysa benim bu konuda bildiğim tek kaide açılan şişenin bitirilmesi gerektiğidir, zira yarım kalmış bir şişe yeni başlanacak bir sofranın dünden yarım kalmış mezelerini, üstü geçiştirilmiş sohbetlerini çağrıştırır da, rakı içmeye durmanın tazeliğini yorarmış gibi gelir, “nimetin” ziyan edilmemesinden ziyade.

“Nimet” yakıştırmasını abartılı bulup, hatta hoşlanmayanlar lütfen alınmasın. Dünyadaki her şey gibi rakı da nimettir. Onu nasıl değerlendireceğiniz, keyif ve hikmetinden mi yararlanacağınız, yoksa mihnet ve illete mi dönüştüreceğiniz tamamen kendi elinizdedir. Lakin rakı alkollü diğer içeceklerden ciddi olarak farklıdır. Üstelik birkaç satır ilerde size kendi yorumumla sıralayacağım bu farklar, aslan sütü nitelendirmesiyle kendimize yakıştırmamız, hatta daha ileri götürüp milli içkimiz olarak tanımlamamızdan da kaynaklanmamaktadır. Herkese kendi yavrusu aslan görünür, ama nedendir bilinmez, alkolle arası kötü olmayanlar belki hak vereceklerdir, rakı için söylenecek çok daha fazlası var.

Bütün içkiler yudumlanarak içilmeye başlanır, ancak rakı önce kokusuyla içilir. Şarap merakı olanlar, hatta degüstatörler istedikleri kadar koklayıp, rengine baksınlar, taze, kekremsi, gövdeli ve hatta yaramaz, şakacı diye adlandırsınlar şaraplarını, kokusuyla içilmeye başlanan hiçbir içecek yoktur. Kokuyla içmek sandığınız gibi bir kelime oyunu, şereflendirme değildir. Tat duyusu koku algısıyla birlikte çalışır (nezle olduğunuzda bu nedenle koku alamazsınız desem daha iyi anlaşılacaktır), lakin kokunun başka bir özelliği vardır. Koku en derin hafızamızı taşır. Büyüdüğünüz evin kiler kokusu, aşık olduğunuz kadının ten kokusu, siz her şeyi unutsanız bile duygularınızla öyle iç içe geçmiştir ki, kimi zaman olayları bile hatırlayamaz, ama o duyguları aynı sıcaklığıyla hissedersiniz kokuyu duyduğunuzda. Rakının kapağı açılıp da ortaya yayılan bu kokusunun içilmesinin esprisi de budur. O koku en içten paylaşılan anların öncesindeki katıksız birliktelik, aşık olmuşlukların heyecanıdır. O koku hafızanın kendisidir. Bence biz işte en çok bundan rakıyı severiz ve severek içeriz.

Rakının ikinci önemli hafızası ise boğazınızdan yuvarlanıp gidiverirken bıraktığı o yanma hissidir. Acı olduğunu bile bile içersiniz, ama hiçbir zaman bir ilaç niyetine değil. Arkasından atıştıracağını mezenin tadını daha iyi alacağınızın bilincidir bu, o tat ahenginin uzatılmasıdır. Aceleye getirilip, “mırk mırk” yutuluvermez, belki de bundandır rakı öyle üstünkörü sofraların içeceği de olamaz, hani iki paket cips biraz çerezle düzülüvermez o sofralar, az olur ama lezzetli olur, keseye göre, bunun tek istisnası beyaz leblebidir ki, o zamanın yokluklarına inattır da, bu zamanın şükran borcunun hatırlanmasıdır.

Lakin rakı arka bahçelerin kendine dönüp sessiz sakin düşünme seanslarının içkisi değildir, rakı birlikteliklerin içkisidir. Üstelik öyle üstünkörü dostlukların yeni bitivermiş birlikteliklerin sığlığına da sığmaz. Velakin böyle birliktelikler bira tadında, şarap kıvamında yaşanıverir de rakı bardaklarının sığlığında yarıya kadar doldursanız bile boğuluverir. Bundandır belki de rakıyı sadece kendi kendinizle paylaşacaksanız, sohbeti müzikle yapmak zorunda kalırsınız, aslında türkülere de pek sığmaz, ille de sanat müziğiyle ister, hatta bana göre mümkünse Zeki Müren, “kader kime şikayet deyim seni” derken,  “bir alev halinde düştün elime, hani ey gözyaşım akmayacaktın” oluverir, yalnızlığın en güzel bedelidir, ağlarım.

Şaraba sigara yakışmaz, viski puroyla gider, lakin rakı ne olsa kabul eder duman niyetine. Kim bilir belki dumanı içindedir de, suyu yavaş karıştırırsanız görürsünüz. Şampanya büyük mutlulukların, viski ince hesapların içkisi oladursun, rakı büyük buluşmaların ve büyük düşlerin içeceğidir. Soğuklar votkayla, kanyakla sıvanıp, sıcaklar birayla serinletilebilir; şarapla aşklar tutuşturulup, cinle geçiştirilebilir. Lakin rakıyla gerçekten ülkeler kurtarılıp, devletler tesis edilebilir. Sakın unutmayın.

Ben bütün bu satırları kısa bir süre sonra Efe’ye kardeş olarak beğeninize sunulacak olan “yeni yetişme” Çilingir adlı rakının kokusu hürmetine yazdım. İçimi biraz daha sert, tadı yerinde derler, oradaydım ama henüz tatmadım. Alkolden haz etmeyenler sakın bu sözlerimden alınmasınlar; herkesin hayattan aldığı tatları, pekiştirdiği alışkanlıkları, üzüntülerini söndürdüğü bardakları ve yalnızlığını paylaştığı kaçamakları vardır. Rakı benim için hep dost ve kardeş sofralarının içeceği oldu, sizinle paylaşmaya da bundandır meylim.

(Kaynak:http://www.yavuzdizdar.com/index.php/biz-neden-raki-iceriz/)

 TAVUKLARA GÜNDE 3 YUMURTA YUMURTLATAN UZMAN GEÇİNEN  BİLGİ YOKSULU,

TÜRK BASININ GÖZBEBEĞİ..

Yazıya arkadaşımız Veteriner Hekim Hakan Boyar’ın bir açıklaması ile başlamak istiyorum.Boyar şöyle söylüyor”Bilim insanı olmak ciddiyet ister, büyük sorumluluk gerektirir.Bilim dogmalardan uzak kalındığı kadarı ile bilimdir.Birey olarak Hocayı Bilim Etiğine uygun davranmaya davet ediyorum.”

Bu yazı Vatan Gazetesi’nde 04.Nisan.2012 tarihinde Mine Şenocaklı’nın köşesinde yayınlandı:

“SAĞLIKLI DİYE YEDİĞİNİZ TAVUKLAR TAVUK DEĞİL”

 MİNE ŞENOCAKLI VATAN GAZETESİ)

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Yavuz Dizdar: “Biliyorum canınız sıkılacak, yüreğiniz kabaracak, üzüleceksiniz ama gerçekleri öğrenmeniz lazım. Daha yumurtadan çıkar çıkmaz civcive antibiyotik veriliyor. Kemikleri gelişmesin, sadece et yapsın diye… Tavuklar tarladaki patatesler gibi hiç kıpırdamadan yetiştiriliyor. Bıraksanız bile kıpırdayamıyorlar… Elinize aldığınızda kemikleri kırılıyor… Bu inanılmaz bir vicdansızlık… Sonra, görüyoruz her gün gencecik bir kadın meme kanserine yakalanıyor. Büyük olasılıkla daha sağlıklı diye sık sık tavuk yiyorlardır…”

“TARIM İLACINI TAVSİYE EDEN ZİRAAT MÜHENDİSLERİ TARIM İLACI SATIYOR”

 – Biz ne korkunç insanlar olduk böyle?

Maalesef biz korkunç bir ırkız. Bakın, tarım ilacını sonuçta kim tavsiye ediyor? Ziraat mühendisi… Bakıyorsunuz ziraat mühendislerinin büyük kısmı, aynı zamanda tarım ilacı bayiliği yapıyor. Duydum ve inanamadım, tarım ilacı satarken çiftçiye, “Kendin için mi kullanacaksın, yoksa satacağın ürün için mi?” diye soruyorlarmış. Böyle insafsızca bir durum var. Aynı anda bayii olan birisi tarım ilacı satışını kontrol edebiliyorsa eğer, tüketimini nasıl denetler? Adam kendi satışını mı baltalayacak? Oradan bir sıkıntı çıkıyor. İkincisi, tarım ilaçlarının amaç dışı kullanımı var. Bu tavuklarda büyütme amaçlı kullanılan antibiyotik gibi bir durum. Böyle bir şeyi bin yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Yumurtadan çıkar çıkmaz civcive antibiyotik vermeye başlıyorlar. Bizim üreticimiz inşallah bu konuda bir düzenleme yapacak, umutluyum. BESD-BİR, “Elimizden geleni yapacağız” dedi. Fakat antibiyotiğin bu şekilde kullanımı kim tarafından akıl edildiyse, bunu Amerikan Akademileri bile anlamış değil…?Siz civcive antibiyotiği verirseniz, civcivin bağırsak sisteminin gelişmesini önlüyorsunuz. Normalde yediğimiz besinlerin önemli bir bölümü bağırsak metabolizmasında kullanılıyor çünkü. Dolayısıyla enerji tüketimi azalıyor. Siz bu civcivi güneşe de çıkartmazsanız, kemikleri de sağlıksız gelişeceği için sadece et yapıyor…

 “TAVUKLAR O KADAR ETLİ Kİ KEMİKLERİ KIRILIYOR”

– Hiç anlayamadım hocam…

Aksi takdirde güneşe çıkartırsanız civciv sağlıklı gelişeceği için kemik de yapıyor. Ama kemik yapsın istenmiyor, sadece et yapsın isteniyor. O zaman oradan da tasarrufa gidiyorsunuz, hayvan sonunda patates tarlasında yatan patates gibi hiçbir şekilde kaçamayan, olduğu yerde büyüyen bir hayvan oluyor. Bunu kesimde çalışan bir arkadaşımız anlattı, “Zavallı hayvancağızı yerden alırken kemiklerinin elinizin altında kırıldığını hissediyorsunuz. Kaçamıyor zaten. Bıraksanız da hareket edemiyor” diyor. Çünkü hiçbir şekilde enerji harcamayacak ve et yapacak şekilde yetiştiriliyorlar. Düşünebiliyor musunuz 1.7 kilo yemle 1 kilo tavuk elde ediyorlar. Böyle bir dönüşüm var mı dünyada?

– Tavukların nasıl bir eziyetle yetiştirildiğini biliyordum, bu yüzden de asla yemem, ama bu kadarını bilmiyordum. Para kazanacağız diye nasıl bu kadar vicdansız olabiliyoruz?

Haklısınız, son derece vicdansızlık bu. Bir yandan da baktığımızda bunu yapanlar inançlı insanlar…

 “ARKADAŞIM KIZINA YUMURTA YEDİRMEYİ KESTİ, ÇOCUK SAĞLIĞINA KAVUŞTU”

– Vallahi yüreğim daha fazla kaldırmayacak. Yazmak da lazım ama…

İnsanların canlarının sıkılması gerekiyor, yürekleri kabaracaksa kabaracak biraz, ama gerçekleri öğrenmeleri lazım. Geçen haftalarda bir arkadaşım anlattı. Çok hazin bir örnek. 10 yaşındaki kızının bacaklarında tüylenme sorunu başlamış. Doktor doktor dolaştırıp bir sonuç alamayınca, “Ya biz bu çocuğa ne yediriyoruz ki böyle oluyor” demişler. Ve geldikleri nokta yumurta olmuş. “Her gün bir yumurta veriyorduk, kestik ve tüylenme geçti. Ondan sonra organik yumurtaya döndük, bir sorun kalmadı” diyor.

– Yumurtada ne var ki?

Günde iki-üç defa yumurtlatabilmek için tavuğa mutlaka bir şey yapmak zorundasınız. Çünkü bu kadar yumurtlama hayvanın doğasının dışında bir şey.

– O yüzden kız çocukları erken adet görmeye başladı, erkek çocukların göğüsleri büyüyor…

Evet. Korkunç bir gidiş var. Bu memleketin beslenmesinin düzelmesi gerekiyor. Büyük hastaneler açarak kanser vakalarını önleyemeyiz. Erken tanı yöntemlerini geliştirerek önlenebilecek bir şey değil kanser. Beslenmemizin düzelmesi gerekiyor. Yediğimiz yumurtadan hormon alıyoruz, süt zaten süt değil, yoğurt desen öyle… Bir yandan tarım ilacını bol miktarda alıyoruz. Bu şekilde beslenen vücut bir kere böyle beslense bunu karşılar, iki kere beslense yine karşılar, ama tek seçenek bu olduğu zaman hastalık kaçınılmazdır. Kanserler patladı. Batman’dan çiftçi telefon ediyor, altıncı düşüğü yapmış eşi… Kars’tan genç bir köylü telefon ediyor, kanser… Marketten alıyormuş tavuğu, çünkü Kars’ta kuş gribi hikâyesinden sonra 2.5 milyon köy tavuğu yakılınca ellerinde tavuk kalmadı…

“GİDİŞ İYİ DEĞİL”

– Nasıl öyle bir şey yapabildik? Tavukları canlı canlı toprağa gömdük, yaktık. Bunun günahı bile bize yeter?

İnanılmaz bir hezeyandı o… Bütün tavukları yaktık. Birkaç yıl sonra aynı hezeyan bu kez domuz gribi olarak geri geldi. Ne zaman bu hezeyan bitti? Başbakanımız, “Ben domuz gribi aşısı olmuyorum!” dediği zaman. Sağlık Bakanı’nı kandırıyorlar. Ne oluyormuş? Aşıda Avrupa’ya örnek oluyormuşuz! Hadi canım! Şu anda millette çok ciddi böbrek hasarı var. Çünkü diyaliz merkezlerinin artmasından bunu görebiliyoruz. Bunun en önemli nedeni; doğru beslenmiyor oluşumuz. Yok işte, çok sigara içti de, ortam kötü de… Bunlarla açıklayamazsınız. Çünkü bu tarım ilaçlarının böbrek toksisitesi yaptığı biliniyor. Kesinlikle Başbakan’ın bizzat tarım ve gıda işine de el atması lazım! Yoksa bu gidiş hiç iyi bir gidiş değil!

Mine Şenocaklı / Vatan

YORUMLAR:

 M.HAKAN BOYAR

VETERİNER HEKİM / İZMİR

 Saçmalıklara bir örnek:

 ”HAYVANLAR DEMİR EKSİKLİĞİ YÜZÜNDEN AHIRIN PASLANMIŞ METAL AKSAMLARINI YALIYOR”

Hayır efendim, Sekunder / ikincil fosfor yetmezliğine bağlı olarak Pika görülür.

Paslanmış ya da paslanmamış metal aksamları fosfor eksikliği nedeni ile yalarlar.

————————————————————————————————————————-” Yumurtada ne var ki?

Günde iki-üç defa yumurtlatabilmek için tavuğa mutlaka bir şey yapmak zorundasınız.

 Çünkü bu kadar yumurtlama hayvanın doğasının dışında bir şey.”

 Günde iki-üç kez yumurtlayan tavuğu henüz Japonlar icat etmedi…

Söyleşi veren Hocanın kamuyu doğru bilgilendirme, gazetecinin ise yazdığını okuma gerekirse düzeltme sorumluluğu, zorunluluğu vardır.

Bunların ışığında 30 yıla yakın zamandır sektörün içinde biri olarak bazı noktaları cevapmama izin verin:

1.Ne uzmanı olduğu tartışılan Dizdar kuluçkadan çıkan civcivlere antibiyotik verilmesini eleştiriyor.

Bu uygulama tüm dünya ülkelerinde yapılan bir işlemdir.e  kuluçka devresinde olabilecek enfeksiyonlara karşı  antibiyotik uygulanır.Büyüme devresinden kesime gelmeden 10 gün öncede yemlerle verilen antibiyotik kesilir ve bu süre zarfında hayvanın vücudundan atılır.Yani insana geçmesi imkansızdır.

2 .Dar kafeslerde yetiştirilmesine gelince tüm dünya literatüründeki kafes sistemi ile yetiştirilir.Kapalı yerde enfeksiyon kapmasın diye.Şimdi yeni uygulanacak AB uyum yasalarına göre daha serbest olacaklar.Çalışmalar sürüyor.

3.Gelelim günde 2/3 yumurta yapan tavuk eleştirisine.

Bugün ilkokul mezunu bir insan bile bilir tavuğun günde iki veya üç yumurta yapmayacağını.Çünkü bir yumurta oluşumu için 27 saat gereklidir.4. Bir öğrenci kızın yumurtayı yemesi kesilince tüylenmesi de bitmiş.Buna kargaların bile güldüğünü farkederiz.

Tüm dünya ülkelerinin uyguladığı sistem ve teknoloji ile üretim yapan bir sektöre ve en ucuz protein tüketen tüketiciye saygılı olmamız gerekiyor.

Yoksa, sayın Dizdar bu beyanatları verirken uzman olduğu rakının tesiri ile mi hareket etti acaba?

Allah O’nun hastalarını korusun…!

Bırakın şu garip suçlamalarla gündem yaratmayı da fakir fukara ucuz ve bol proteinli tavuk ve yumurta tüketsin.

Kaynak: www.ciftlikdergisi.com.tr

 

Mudurnu nun yeni AHİ Babası İsmail ATLI

Mudurnu ilçesi Demirciler Çarşısında Çocuk yaştan beri Esnaflık yapan İsmail ATLI Mudurnu’nun gelecekteki AHİ Babasının kendisi olduğunu belirtti.

ATLI, Mudurnu ilçesinde 30 yıl sonra Allah Ömür verirse Ahi Baba ben olacağım dedi. Bu sözler üzerine Mudurnu Keyvanlar Konağı işletmecisi Osman KARACA  ismail ATLI Ağabeyimiz Türkiye nin ilk Fındık Kabuğu sobası imalatcısı ve geliştiricisidir, Türkiye ye ve Dünya ya Fındık Kabuğu sobasını tanıttı, İsmail ATLI Mudurnu ilçemizin gelecekteki AHİ Babasıdır dedi.

www.mudurnuhaber.com

AKŞAM ŞİİRİ BUNLAR

AKŞAM ŞİİRİ BUNLAR

gelin dostlar gelin
akşam şiiri bunlar…

sıcak sıcak
yürek yürek
buram buram sevgi
aşk hasret kokuyor.
el işi gönül işi
kalem işi bunlar…

sözcükleri nakış nakış işli
mısraları motif motif süslü
hasretlerde dile gelmiş şiirlerim var…

mayası sevgi
suyu gözyaşı
aşk ateşinde pişmiş
gönül potasından taşmış
sevgi deryası bunlar
sevdalılar bunu anlar…

anana babana
bacına balana
eşine dostuna
okula giden yavruna
yavukluna daha nice hediyelerim var.

her derde deva
şiir mani rubailerim var.
geçim derdini unutturur
aşk rüyasında uyutturur
gurbete düşmüş sevgilinin
hasretliğini avutturur.

daha neler var daha
sevgiyi bilenlere bedava! ..

manilere de buyrun;

şapkası var hasırdan
yeni gelmiş mısır’dan
sevgisiz taş kalpli o
kalbindeki nasırdan…

yar peçeni aç da gel
al bohçanı kaç da gel
yoluna güller döktüm
gece saat üçde gel…

tabağımda üzüm yok
el kızında gözüm yok
yarim bana darıldı
barışmaya yüzüm yok…

hadi yanaş abim,ablam
söz söz dize dize dolu tablam…

değirmenin arkı yok
hem arkı hem çarkı yok
şu hercai gönlümün
kelebekten farkı yok…

yarim seni sorarım
esen seher yeline
şu gönlümü bağlarım
saçının her teline…

gergef bezeten güzel
gönlüm azıtan güzel
iğnesinin gözünden
beni gözeten güzel…

gerdanı allı güzel
mor donu güllü güzel
döne döne oynuyor
her yanı zilli güzel…

hicranlı sevdalardır yürek yakan
gönül kasırgasından sizlere
sevgi esintileri getirdim
bahar kokan…

sevgiliye sitem şiirlerim var! ..

ben allı morlu güller döktüm yollarına
sense harlı korlu küller döktün kollarıma…

yakmayın siz ağıtı
dinleyin şu beyiti:

fala bakmaz istersen, iç telveli kahveyi
dile düşmek istersen, seç cilveli kahpeyi..

sevda şiirlerime de bir bakın.

kınan oldum parmağına yakıldım.
güzeller içinde sana takıldım
al gül olup bağlarına dikildim.
sulayıp koklayıp sevmen mi dilber?

dağları delerdim tek bir sözünle
yaşamdan bezdirdin bin bir nazınla.
yalanın,riyanla,sahte yüzünle
hicran ateşini sen yakıyorsun.

sevdiğim bakınca sevda gözüyle
dalımda açıyor gülüm yaprağım
dilinden dökülen veda sözüyle
serpilir üstüme ölüm toprağım…

gönül deryasından sevgiler damla damla
dolmasın gönlünüz hicranla gamla…

gelinlere de söylenecek sözlerım var:

gergef işleyen gelin
yari düşleyen gelin
şu garip yüreğime
sevda düşüren gelin…

pınara geldi gelin
el ettim güldü gelin
yari beklediğimi
nasıl da bildi gelin….

badeleri iç gelin
gerdanını aç gelin
bağımdaki gülümsün
kokuları saç gelin…

sevdaya düştü gelin
dağları aştı gelin
ne karaymış yazısı
kötüye düştü gelin…

bağıma geldi gelin
gül verdim aldı gelin
meramı gül değilmiş
benimle kaldı gelin…

delikanlılar var sırada
bu arada:

sevdiğine kul oğlan
çiçeğine dal oğlan
dağlar geçit vermiyor
gece bizde kal oğlan…

bahçası gülsüz oğlan
parasız pulsuz oğlan
yarini alamamış
üst başı çulsuz oğlan…

dağlarda seken oğlan
hasretlik çeken oğlan
gördüğü kurda kuşa
derdini döken oğlan…

saçın uzatan oğlan
bıyık kazıtan oğlan
saçına boncuk dizip
işi azıtan oğlan…

uzaktan bakma teyzecim,amcacığım…
yaşınız ne olursa olsun sizin içinde dörtlüklerim var:

yar saçını taratmış
mevlam neler yaratmış
gönül ferman dinlemez
yaşın olsa da altmış…

yare bal kaymak gitmiş
o da yarime yetmiş
gönüller kocamıyor
yaşlar olsa da yetmiş…

yıllar çabuk geçerken
gül yaprağın dökerken
hayat yine güzeldir
yaşın olsa da seksen…

gönül gözüyle baksan
kalpten kalbe aksan
kış kapıya gelirmiş
yaşlar olunca doksan…

aşığız biz gül yüze
bal damlayan her söze
‘sessiz gemi’ kalkacak
yaşlar gelince yüze…

askere gidecek kınalı yiğitlerimi hiç unutmadım.
alın da astınızı,üstünüzü dostunuzu sevindirin:

davulla zurnayla göreve gider
ana baba eş dost bayramın eder
kışlaya varınca dağılır keder
askerlik andını içer Mehmetçik.

vatan için silah alır eline
yiğitlik türküsü dolar gönlüne
yurduna göz diken hain zalime
namludan kurşunu saçar Mehmetçik.

kimi topçu tankçı kimi piyade
vatanın sevdası yardan ziyade
en ileri safı tutar cephede
çiğneyip düşmanı geçer Mehmetçik.

dinleyin beni
bakın şu dörtlüklerime bir de
her mısrası dermandır derde.:

gurbet elde olunca
zulüme ne gerek var
yardan ayrı kalınca
ölüme ne gerek var…

can kuşun nefesiyle
dirildi bu bedenler
şimdi selâ sesiyle
dönmüyor bu gidenler…

kişi darda kalınca
yakınları el olur
aşkı yarda bulunca
dikenleri gül olur…

eğleşir tanrı kulu
‘iki kapılı handa’
insanlığın yolu
barıştır bu cihanda…

kefesi sevgi dolu
gönüller bir terazi
her insan tanrı kulu
tartma kinle garezi…

gönül denilen kantar
nice sevgiler tartar
cömert ol sen sevgide
sevgi verdikçe artar…

bu gök bu deniz bu yer
yaşamda bir sahneymiş
kürkler kostümler meğer
bu dünyada sahteymiş…

öğretmen ve öğrenci için söylemlerim var:

barışta güvercin savaşta şahin
geçit vermez dağda yoldur öğretmen…

gazimin diktiği ulu çınarda
yaprağa çiçeğe daldır öğretmen…

yunus Veysel gibi çalıp söyleyen
aşığın sazına teldir öğretmen…

kardeşliğe yürüyün
sevgi ile büyüyün
bu günümüzü veren
atamızla öğünün…

senin asil kanın var
şöhretin var şanın var
dünyada hiç olmayan
tek çocuk bayramın var…

büyük kurtarıcımız Gazi Mustafa Kemâl Atatürk için ne dense azdır:

sayesinde yükseldi minareden ezanlar
laikliği bilenler Ata’mı iyi anlar…

mavi gözü dalgalı derin okyanus gibi…
O barışa sevdalı Mevlâna Yunus gibi

namerde aman vermez Ata’mı sen de tanı
dişiyle tırnağıyla kurtardı bu vatanı…

bu vatanın uğruna döküldü nice kanlar
ata’mın değerini yurdunu seven anlar…

şehit kanıyla dolu her karışı bu yurdun
düşmana geçit vermez destanlar yazan ordum.

verdiği ilimlerle karanlığı boğarız
Ata’mızın izinde bir ölür, bin doğarız…

daha bitmedi gönlü sevgi dolu
yolu Atatürk yolu
dostlarım daha bitmedi
yarin yine beklerim..

abdullah atay diyor ki;

kalbimde yeriniz var
dostluğunuz bana kar
yarın yine beklerim
bu günlük de bu kadar…

açma herkese derdini
sırrını kendine sakla
dostlar kalın sağlıcakla…

Not:Bir simitçi çocuktan esinlenerek yazmağa çalıştığım duygularımdı.
 Abdullah ATAY  MUDURNU HABER MUDURNU www.mudurnuhaber.com

Kadın Girişimcilere DUYURULUR

Kadın Girişimcilere DUYURULUR

KOSGEB ve Özyeğin Üniversitesi arasında imzalanan işbirliği protokolü kapsamında; Özyeğin Üniversitesi’nin bu yıl 3 üncüsünü düzenleyeceği “10,000 Kadın Girişimci Sertifika Programı” tanıtım toplantısı 03 Nisan 2012 Salı günü Ankara’da gerçekleşecektir.

Söz konusu eğitim programının amacı; kadınlara işletme ve yöneticilik eğitimleri vererek ekonomik büyümeyi desteklemek, kadınların işlerini büyüterek yeni iş alanlar) yaratmasına yardımcı olmak, yüksek kaliteli işletme eğitimi almamış girişimci kadınların kapasitelerini arttırmak ve onları güçlendirmektir. Eğitimler İstanbul Özyeğin Üniversitesi Altunizade kampüsünde verilecek olup, katılımcılardan ücret talep edilmeyecektir.

Bu kapsamda, 10.000 Kadın Girişimci Sertifika Programına:

—  En az lise mezunu,

—  İşletme lisans veya yüksek lisans eğitimi almamış,

—  İşini büyütmeyi kendine hedef koyan,

—  Daha önce bu tür eğitimlerden maddi koşullan nedeniyle yararlanamamış,

—  En az iki yıllık iş tecrübesine sahip,

—  İstanbul’da düzenlenecek, 3 aya yayılmış 6 haftalık programa katılabilecek durumda olan bütün kadın girişimciler başvurabilecektir.

10.000 Kadın Girişimci Sertifika Programına son başvurular 16 Nisan 2012 olup program ile ilgili detaylı bilgilere www.10000kadin.org adresinden ulaşılabilmektedir.

Bütün kadın girişimcilerimize duyurulur.

www.mudurnuhaber.com

Darbe!

Darbe!

             Yaşadığımız çağ bilgi çağı ama endüstrinin hızlı yaşam biçimi olayları aklıselim içinde tartışmamızı engelliyor. 1997 Şubatında e-posta darbe ile parlamentoya dayatılan sekiz yıllık eğitim sistemine geçişin gerekçeleri arasında öncelikle “imam hatiplerin” önünü kesmek bu gidişin önüne geçilmese”İslamcılar” 2025 lerde iktidara gelir diye yapılan e-darbe ve fiili darbeler karşı olduğu her şeyin en çetrefillisini terörden, ekonomiye memleketin başına bela etmiştir.

Dönemin muktedirlerince bin yıl devam edeceği söylenen post modern darbe sivil irade tarafından kabul görmemiş olacak ki beş yıl sonra 2002 yılında başbakan adayı bile belli olmayan AKP’yi iktidara taşımıştır.

Bu süreç içerisinde sekiz yıllık kesintisiz eğitimin olumlu yâda olumsuz yönlerini, imam hatipler açısından sorun olmasa da, sanayiye ara ve teknik eleman yetiştiren meslek okullarında sıkıntılar olduğu biliniyor. Geçmişte mağdur oldukları söyleyen bu günün muktedirleri de 28 Şubatın 15.yıldönümünde rövanş alırcasına ana sınıfından lise sona kadar on yedi milyon öğrencimizin ve ülkenin geleceğini ilgilendiren bir konuda aklıselim ve olgunluk içinde tartışarak geleceğe yön vermek eğitim, sağlık, adalet gibi konularda mümkün olabilen en geniş uzlaşma sağlanarak karar verilmeli, yapılacak olan yeni anayasa içinde toplumun her kesiminin görüşü ve önerileri alınarak çağımıza yakışır toplumumuzun yeni yol haritası çizilmelidir.

1980 yılında topluma giydirilen deli gömleği bir an evvel çıkarılmalı ,”iyi çocuklardan” katil, azmettirenlerin yargılamadan muaf ”tekbir allahüekber” diyerek insan yakanların zaman aşımından kurtulamayacağı hukuksal ve demokratik düzen yaratılmalıdır.  

          A.İ.B.Ü ve Haytalar Konağı, Meslek Yüksek Okulu

          Geçtiğimiz yıl yapılan bir protokolle Haytalar Konağı Abant İzzet Baysal Üniversitesine Uygulama amaçlı kullanması için devir edildi ancak hiçbir tamir bakım yapılmadan A.İ.B.Ü yönetimi tarafından “masraflı olacağı gerekcesiyle”sesis sedasız iade edildiği duyduk.

Kamusal bir sorumluluğu’da bulunan Üniversite yönetimleri tarihi kültürel varlıklara anıtsal eserlere sadece ticari açıdan mı bakmalı? Geçtiğimiz haftalarda basında A.İ.B.Ü ana yerleşkesine yaptığı sosyal tesise iki trilyon para harcandığı yazıldı. Mudurnu’daki önemli anıtsal eserlerden biri olan Haytalar Konağına bu paranın beşte birini ayrılamazıydı!

İlçemizin anıtsal eserleri tarihi evleri açısından çok önemli olan ve 2009 yılında açılıp öğrenci alınmayan Mimari Restorasyon bölümüne önümüzdeki yıl öğrenci alınması ve dört yıllık fakülte açılması konusunda alt yapısı hazırlanıp gündeme getirilmelidir.

Bu arada konu üniversiteden açılmışken Mudurnu Süreyya Astarcı Meslek Yüksek okulunun ilçemize sosyal, kültürel ve akademik alanda katkılarını sağlamamız lazım ne yazık ki bu alanda topluma sosyal alanda öncü olması gereken akademik çevre ile ilişkilerimizi geliştiremedik. Olumlu iş birlikteliği kurulamamsında bizde yâda Yüksek okul yönetiminde ne gibi hata ve noksanlıklar var masaya yatırılması gerekir.

          Çevre kirliliği  

          Yoğun kış yaşadık ama bahar geliyor bir taraftan tavuk memleketiyiz diye övünürken planlı belirli alanlar yaratamadan satanla alanın inisiyatifine bıraktığımız ve her yere kondurulan tavuk çiftliklerinin atıklarını sağda solda yol kenarlarına döküp gelen geçene raklamımızımı yapacağız,

          İlçemizin Munduşlar ve Yeniceşıhlar köyleri ovasında son yıllarda pazarlarda aranılan marul ve havucu yetişirken yirmi sene önce suyunu içtiğimiz Mudurnu çayının şimdi mikrop yuvası olan suyunun temiz akmasını nasıl sağlayacağız.

          İlçemizde yapılacak olan hastane yerini inatlaşmayı bırakıp nasıl çözeceğiz…

          Halvet

          Yine geçtiğimiz hafta Mudurnu Kaymakamlığı,Milli eğitim Müdürlüğü ve Şeyhül İmran vakfı organizasyonuyla M.Akif Ersoy’dan anekdotlar,Halvetilik ve Mudurnu bağlantısı konulu söyleşi yapıldı.Söyleşinin çağrıcıları arasında Mudurnu Kaymakamlığının olması ve Valimizin katılımı nedeniyle  daire amirlerinin ve öğrencilerin katılımı ile salon dolu idi..ancak mimari olarak ses akustiği düzgün salonlar yapamadığımızdan sesler yankı nedeniyle tam anlaşılmıyordu.

Ayrıca Halvetilik konusu ilköğretim çağındaki çocuklara göre bir konu olmadığı konuya ilgisiz kalışlarından belli idi.Halvetilik konusunun  tarihi ve kültürel anlamda Mudurnu’ya bir katkısı olacaksa bu tür sunumların konuya yoğunlaşmış katılımcılarla yapılmasında fayda var konuk  yazarda  bunu açıkça belirtti.

Sunumda  Mudurnu bağlantısından çok Halvetilik anlatıldı.Söyleşi sonunda soru cevap olsaydı bende  öğrenci olsaydım babam yada dedem bırakın erbaini haftalık halvet yapsaydı…evimizin ihtiyaçlarını kim karşılayacak..benim kontörü,dershane parasını,akşam ekmeği,market Pazar alışverişini kim yapacak yani halvetin günümüzdeki yaşam biçimine denk gelir karşılığı nasıl olacak  diye sormak isterdim.?

          Eğitim

         Son günlerde ilköğretim öğrencilerin ellerinde Arapça ve Türkçe meali olan dua kâğıtları gördüm. Ellerinde bu kâğıtları gördüğüm öğrencilere sorduğumda sosyal vb. öğretmenleri tarafından kutlu doğum haftası nedeniyle verildiğini bu duaları yüz defa okumalarını okumazlarsa günaha gireceklerini eksik okurlarsa başkalarının günahına da girecekleri söyleyerek çocuklar yönlendirmeye çalışılıyor.

          Bu yönlendirmeleri yapan arkadaşlara önerim bu memlekete faydalı insan yetiştireceksek önce farklılıkların zenginliğimiz olduğunu öğreneceğiz. Sonra ne iş yapıyorsak severek ve layıkıyla yapacağız.

         Çocuklarımıza fen bilimi, coğrafyayı, matematiği, sosyolojiyi, mantığı, felsefeyi, dil bilgisini, ana dilini, Türkçeyi, edebiyatı iyi öğretirsek iyi insan yetiştirmiş oluruz önce iyi insan yetiştiremezsek ne iyi meslek sahibi nede iyi  “inanan” yetiştirebiliriz.

15.03.2012

Mehmet Cantürk

www.mudurnuhaber.com

 

Bolu’da İlçe Kaymakamları Göreve Başladı

 

Bolu’da İlçe Kaymakamları Göreve Başladı

 

Bolu’nun Mudurnu ve Dörtdivan ilçesine yeni atanan kaymakamlar göreve başladı.

Bolu’nun Mudurnu ve Dörtdivan ilçesine yeni atanan kaymakamlar göreve başladı. Geçen günlerde görev yerleri belirlenen ve atamaları yapılan kaymakamlar hafta başından itibaren mesaiye başladı.

Mudurnu ilçesi kaymakamlığına atanan Hayri Zorlu ve Dörtdivan ilçesi kaymakamlığına atanan Nursan Vural da, ilk olarak Vali İbrahim Özçimen i makamında ziyaret etti.

Vali Özçimen’le tanışan genç kaymakamlar ilçelerindeki son durumlarla ilgili bilgi verdi. Mesai başında ikinci günlerini geçiren kaymakamlar ilçelerde çeşitli ziyaretler yaparak görev yerlerini tanımaya çalıştıklarını belirtti.

www.mudurnuhaber.com

 

TAŞKESTİ Köykent Projesi Fabrika Satılığa Çıktı

Bülent Ecevit’in ‘Köykent Projesi’ kapsamında Bolu’nun Mudurnu İlçesi’ne bağlı Taşkesti Beldesi’nde devlet desteğiyle yapılan kereste fabrikası, 28 yıl sonra borçların altından kalkılamayınca satışa çıkarıldı.

 
Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit ‘in ‘Köykent Projesi’ kapsamında Bolu’nun Mudurnu İlçesi’ne bağlı Taşkesti Beldesi’nde devlet desteğiyle yapılan kereste fabrikası, 28 yıl sonra borçların altından kalkılamayınca satışa çıkarıldı. Köylerden göçün önlenmesi, Köykent’lerde iş olanakları sağlamak amacıyla yapılan kereste fabrikası şimdi yeni sahibini bekliyor.İşsiz nüfusun köykentlerde iş olanaklarına kavuşması, göçün önlenerek sağlıklı kentleşmenin sağlanması, birbirine yakın köylerin bilgileri ve ekonomik olanaklarını birleştirmesi ve ortaklaşa tarım ve sanayi işletmeleri kurabilmesi, sağlık ocağı, okul ve diğer hizmetlerin birleştirilmesini amaçlayan Köykent Projesi hazırlandı. Proje ilk olarak Taşkesti’de uygulandı. 1978 yılında 11 orman köyü bir araya getirilerek ‘Taşkesti ve Çevre Köyleri Tarımsal Kalkındırma Kooperatifi’ kuruldu. Aynı yıl dönemin Başkanı Bülent Ecevit’in katılımıyla kereste fabrikasının temeli atıldı. Devlet desteğiyle, 1984 yılında 42 dönüm arazi üzerinde 4 bin 500 metrekare kapalı alana sahip kereste, laminant fabrikası kuruldu.

VERGİ VE SGK BORÇLARINI ÖDEMEKTE ZORLANINCA ŞALTER İNDİRDİ

Toplam 1100 üyeli kooperatifin çalıştırdığı, 25 personeli bulunan yılda 110 bin metreküp kereste üreten fabrika geçen yıllarda vergi ve SGK borçları nedeniyle üyelerine ödemelerini yapmakta zorlandı. Kooperatife üye 11 köyden 5’i ayrılınca kesim karşılığında Orman İşletmesi’nden alınan pay düştü. Zamanla teknolojiye de ayak uyduramayan fabrikada, şalter indirildi. 2 milyon 150 bin lira vergi ve SGK borcu olan fabrika borçlarını yapılandırdı. Ancak borçların ödenmesinde zorlanılması, üyelerin yeniden fabrikanın hayata geçmesi için gerekli destekte bulunmaması üzerine fabrika satılığa çıkarıldı.

İLK KÖYKENT PROJESİ

Taşkesti ve Çevre Köyleri Tarımsal Kalkındırma Kooperatifi Başkanı Sefa Özveren fabrikanın ilk Köykent Projesi olduğunu belirterek, şöyle dedi:

“1978 yılında 11 köyün birleşimi ile kuruldu, 1984 yılında da faaliyete geçti. Bu ilk Köykent projesi. O zaman 1100 üyesi bir araya gelerek bu tesisi kurdu. 1984 yılında çalışmaya başlayan bu fabrika bugüne kadar geldi. 1999 yılından itibaren vergi borcu yatırılmayınca borçlar birikti ve borç ödenemedi. O zamandan bu zamana gelinceye kadar borçlar faiziyle birlikte katladı.”

FABRİKANIN SATILMASI KARARI ALINDI

Yapılandırdıkları borçları ödemekte zorlandıklarını söyleyen Sefa Özveren, şöyle devam etti:

“Göreve geldiğimizde 1 milyon 950 bin TL borç vardı. Borçları görünce duruma el koymaya çalıştık ama zor bir süreçti. Bu borcu ödeyebileceğimize inandık ve bazı makinelerin bakımlarını yaparak çalışmaya başladık. Çeklerimiz yok, taahhüt mektubumuz yok. Burayı yürütme konusunda sıkıntılarımız oldu. Sonrasında borçlarımızı yapılandırdık. Ancak bu parayı da ödememiz zor oluyor. Üyelere gidip ‘Sermaye artırımına gidelim, kooperatiften ayrılıp ayrı bir şirket kuralım veya mal varlığını satalım’ önerisinde bulunduk. Her köyde, her muhtarlıkta toplantılar yaptık. Vatandaşın bu tesise karşı güveni kalmamış, herkes bu tesisten kurtulmak istiyor. Genel kurul yaptık ve borçtan kurtulmak için tesisin satılmasına karar verildi.”

Fabrikanın ormanın içinde, orman üretiminin en çok yapıldığı sahada olduğunu vurgulayan Özveren, “42 dönüm arazi üzerinde kurulu. 4 bin 500 metrekare kapalı alana sahip. Ormanın ortasında. Orman üretiminin yüzde 70’i burada yapılıyor. Piyasadan birilerinin fabrikaya talip olmasını istiyoruz. Borçlarımızı ödeyebileceğimiz oran karşılığında fabrikayı satacağız” diye konuştu.

 

Görmediğiniz Güzellikler için MUDURNU ya tekrar bekleriz

Abant İzzet Baysal Üniversitesi MUDURNU SÜREYYA ASTARCI Meslek Yüksek Okulu önünde bulunan TAK ‘a  yeni  levhalar monte edildi.

Bolu istikametinden gelenler TAK üzerinde  Tarih,Sanat ve Kültür Kenti Mudurnu’ya  HOŞ GELDİNİZ ibaresini görecekler.

Mudurnu ziyaretinden dönüşte ise ziyaretçilerin  Mudurnu ilçesinde daha çok gezip görecekleri yer  olduğunu belirtmek için bir uyarı Levhası dikkat çekiyor.

 GÖRMEDİĞİNİZ GÜZELLİKLER İÇİN TEKRAR BEKLERİZ

Levhada  Mudurnu ilçesindeki gezip, görmedikleri güzellikleri tekrar gelerek görmek için  misafirler yeniden Mudurnu ya davet ediliyor.

www.mudurnuhaber.com

Mudurnu ‘da EĞİTİM

Mudurnu ‘da EĞİTİM

15 Günlük Yarıyıl Tatili biterek Eğitim ve Öğretime kalınan yerden devam edilmek üzere Okul Zilleri çaldı.Türkiye de Eğitim de son yıllarda uzun mesafeler alındığını artık farklı siyasi düşüncedeki insanlarımız  bile kabulleniyor.

 

Gelelim Mudurnu ilçemize…

Geçtiğimiz Akşam Cep telefonuma gelen bir mesaj ile Okulların açıldığı gün Mudurnu Milli Eğitim Müdürlüğü olarak bir Program hazırlandığı ve bu Programın Taşkesti eldesi Sarot Termal Vadi Konferans salonunda yapılacağı, toplantıya Bolu ilimize yeni atanan Milli Eğitim Müdürümüzünde katılacağı bilgilerine ulaştım.

Çok memnun oldum ve Pazartesi günü kendimi ona göre ayarlayarak hazırlık yaptım. Sarot Termal için Mudurnu ilçemizden Otobüs ayarlanmış ve öğretmen arkadaşlar ve Okul Müdürlerine talimat verilmiş.

Bazı Öğretmen arkadaşlar kendi araçları ve Aileleri ile birlikte fırsat varken Sarot Termal i görelim düşüncesi ile hareket ederken, diğer Eğitimci arkadaşlarımız ile bende Mudurnu dan Otobüs ile yola çıkarak Taşkesti Sarot Termal e ulaştık.

Termal’e vardığımızda toplantı başlamak üzere bizleri bekliyorlarmış. Toplantı başladı, ve Konferans salonuna Mudurnu, Taşkesti ve çevrede görev yapan 180 civarında bir eğitimci, bir Öğretmen kadrosu sorunları tartışmaya, çözüm yolları aramaya, yapılan hataları bir daha yapmamak için fikir alışverişinde bulunmaya geldiklerini biliyordum.

Ta, kiiii Mudurnu Milli Eğitim Müdürü Fuat GÜRLEYEN Detaylara girene kadar

Neden bu başlığı attığımı az sonra anlarsınız, aslında bunları haber olarak yapmayacaktım, ama sonrasında köşeme taşımaya karar verdim.

Mudurnu ilçemize geldiği günden bu güne her faaliyette biz Basın Mensubu arkadaşları Davet eden ve bilgilendiren, insanlar ile diyoloğu sağlam,Çalışkan ve güleryüzlü Fuat Abiyi hiç bu şekilde görmemişim.

Mudurnu Offroad Kulubündeki arkadaşlara Manevi desteği ile bizlere ve Ekibe katkı sağlayan Milli Eğitim Müdürüm Fuat Abinin bir yönetici olarak, Kürsüye çıkıp oradaki Mesai arkadaşlarına aktardıkları inanılır gibi değil…

Kim ve Niye Öfkelendirmiş olmalı ?

Milli Eğitim Müdürü Fuat GÜRLEYEN Salon önüne yerleştirilen Sinevizyona yansıyan ve Mesai arkadaşları için hazırladığı metni paylaşıyor. İlk önceleri fazla bir şey anlayamamıştım, ama sonralarında Eğitim camiasının  içinden arkadaşlardan bazılarınında Mudurnu daki o illet hastalığa yakalandığın farkına vardım. İşte o Hastalık >>> FESATLIK…

Milli Eğitİm İle İlgili yapılan bir Haberin altına isimsiz yazılan yorum Müdürümün moralinin bozulmasına neden olmuş.

Başarılı olan kimseler sevilmez memlekette,

Evet, Mudurnu ilçe Milli Eğitim Müdürüm Fuat GÜRLEYEN in anlattıklarından bunu tesbit ettim.

Neden mi ?

Hangi bir Eğitimci Toplantı neden Mudurnu’da yapılmıyorda Taşkesti de yapılıyor, bunun altında acaba bir rantmı dönüyor diye düşünür?

Yazılanlar ve ekranda geçen yazılardan da anlaşıyorki, TAŞKESTİ Beldesinde yapılacak olan bu toplantının kararı aylar önce alınmış ve Okul Müdürleri ile birlikte kararlaştırılmış.

Ne güzel de oldu. İsteyen, Çocuğu ve eşi ile isteyen Kendi başına geldi ve Toplantı sonrasında Tesisler gezildi, Havuzlara girildi ve Akşam yemeği alındı.

Normal de Mudurnu ilçesindeki Eğitim Nasıl uçurulur, Mudurnu nun Turizmine biz Eğitimciler ve Öğrencilerimizin nasıl katkısı olur lar konuşulması gerekliydi.

Mudurnu ilçesinde öğrenim gören Öğrencilerin nasıl başarılı olması ve nasıl yetiştirilmeleri gerektiği ve zararlı yayın ve maddelerden nasıl uzaklaştırılmaları ve Aileleri ile birlikte aranacak çözüm yolları konuşulmalıydı.

Mudurnu ilçesinin her geçen gün kan kaybettiği, Nüfus hızının Mudurnu Milli Eğitim Camiası olarak yeni açılabilecek ve gençlerin Meslek sahibi olabilecekleri hangi dalların Mudurnu ya kazandırılması konuşulmalıydı.

Ne kadar güzel bir şey BİRLİK ve BERABERLİK !

Mudurnu ve Köylerinde Öğretmenlik görevi yapan bir Eğitimci için Taşkesti Termal Otelde Değerlendirme Toplantısı Faaliyeti derslere ve Öğrencilere kadar yansıyacağından eminim.

Çünkü, bu imkanlardan oraya kendi başına giderek yararlanamayacak yüzlerce Öğretmenimiz var. Hep birlikte hem sorunları tartışmak hemde çözüm yolları aramak yerine, Öküzün altında Buzağı aranmış ve Maalesef bulunamamıştır.

Eğitim ve Eğitimci böyle olmalımıdır?

HAYIR

İnsanlara ve Aynı Meslektaşına  iftira atmak ve sırf yara alsın diye zarar vermek KUL hakkına girer. Ve Milli Eğitim Müdürü Fuat GÜRLEYEN de kendisi ile ilgili camianın içinden bazı arkadaşların rahatsız olduğunun toplantıda altını çiziyor. Toplantı bitiminde Mudurnu Basını olarak bizlerede Eğitime verdiğimiz  desteklerden dolayı teşekkür ediliyor. Her Şey in en iyisi yaşadığımız şehir MUDURNU için…

Evet, Yarı yıl tatil dönüşünün ilk gününde Mudurnu Milli Eğitim Müdürlüğü nün organize ettiği değerlendirme toplantısına katıldım ve emeği geçen tüm arkadaşlara teşekkür ederim. Hedefimizi Daha Çok Konuşan, Ama doğruları Konuşup Aktaran, Nesiller yetiştirmek Siz değerli Eğitimcilerimizin elinde…..

Teşekkürler

www.mudurnuhaber.com

Mudurnu BERA

 

Bu gece Mevlid Kandili; neler yapılmalı?

Rebîulevvel ayının 12’nci gecesi, senenin ilk kandili olan Mevlid Kandili’dir.

Mevlid Gecesi ve gündüzünü şöylece ihya etmeye çalışmalıyız:

– Tövbe etmek: Bu mübarek gece kusur ve günahlarımızdan tövbe ve istiğfarda bulunmalıyız. En azından bir tesbih “Estağfirullah” demeliyiz. Diğer kutlu zamanlar gibi Mevlid gecesi de, özümüze dönerek gaflet içinde geçen günlerimizi sorgulama, unutarak ve bilmeyerek işlediğimiz hatalara tövbe edip bağışlanma dileme, kendimizi ve irademizi yenileme zamanıdır. Tövbe, işlediğimiz hatalardan dolayı Yüce Mevla’nın huzurunda mahcubiyet ve pişmanlık duyma, günahlara bir daha dönmemek üzere yüz çevirme, hayatımızda yeni ve tertemiz bir sayfa açmaya karar verme demektir. Tövbe, günahla kirlenen ruhumuzu yıkamanın ve yeniden dirilişin ifadesidir.

MUDURNU MAEVLİT KANDİLİ

– Salat ü selâm okumak: Peygamberimiz (S.A.V.)’e hiç olmazsa bir tesbih salat ü selâm okumalıyız. Can ü gönülden, “Es-salatü ve’s-selamü aleyke ya Resûlallah” demeliyiz.

– Kur’an-ı Kerîm okumak veya dinlemek: Böyle mübarek bir gecede yapacağımız ibadetlerin en önemlisi Kur’an-ı Kerim’i okumak, dinlemek ve anlamı üzerinde düşünmektir. Çünkü Kur’an-ı Kerîm Cenâb-ı Hakk’ın insanlığa son mesajıdır. O’nun iyi anlaşılması ve uygulanması halinde insanlık mutlu olacaktır.

Ondört asırdan beri okunan Kur’an, insanı dinamizme çağıran, aklın ve gönlün şifa kaynağı, ilim ve irfan menbaıdır. O, anlaşılmak ve insanlığa rehber olmak için gönderilmiştir. Bu itibarla sadece okumayı öğrenmekle ve okumakla yetinilmeyip içeriğinin de bilinmesi, Kur’an’ın ne anlattığının kavranılması, hatta onun kendi hayatımıza da yansıtılması gerekir.

– Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin hayatını ve ahlakını okuyup iyice anlamak. Mevlid Gecesini idrak edip ihya ederken bir de şu hususu iyice tefekkür etmemiz gerekir. Mevlid Gecesi neden mübarek, büyük bir gece oldu? Evet neden? Çünkü Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz bu gece dünyayı şereflendirdi de ondan… O halde bu mübarek gecede Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz ile olan ilgi ve alâkamızı, münasebetimizi iyice gözden geçirmemiz gerekiyor. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin sünnetin şahsi hayatımıza, iş hayatımıza ve ev hayatımıza uygulayabiliyor muyuz?

– ALLAHü Teâlâ’ya tam bir huşu içinde dua ve niyazda bulunmalıyız. Çünkü dua, rahmet kapılarının anahtarı, kulluğun ruhu ve ibadetin özüdür. Yalnızlaşan insanın sınırsız ve sonsuz kudret sahibi olan ALLAH’ın azameti karşısında aczini kabullenmesi, O’na sığınması ve O’na yakarması, ne isteyecekse O’ndan istemesidir. İnsanın yaratıcısına yaklaştığı en vasıtasız andır. Dua, sınırlı, sonlu ve aciz varlık olan insanın, sınırsız ve sonsuz kudret sahibi Rabbi ile kurduğu bir köprüdür, Mevlid-i Mutlak’ı imdada çağırmasıdır. Dua, kulluk esprisi içinde ve sıradan isteme anlamlarının ötesinde, ALLAH Teâlâ’nın Rablık ve ilahlık hakikatine en köklü bir sığınma hadisesidir.

– Namaz kılmak: Mevlid Gecesi ve gündüzündeki namazları cemaatle kılmaya son derece gayret göstermelidir. Kaza namazı bulunan kimseler, bu namazlarını kaza etmeye çalışmalıdırlar. Üzerinde namaz borcu olan kimsenin bu gecede hiç olmazsa bir günlük namaz kaza etmesi uygun olur. Böylece hem borcunu öder hem de geceyi ihya etmiş olur.

Tekellüf yani zorakilik-bitkinlikten kaçınılmak sûretiyle nafile namaz da kılınmalıdır. Mevlid Gecesi namazının muayyen bir şekli yoktur. Mümkünse, kandil gecesi olması sebebiyle tesbih namazı kılınır. Secde ayetleri okunup, secdeler yapılır. Dua edilir.

– Mevlid Gecesi gündüzünde mezarlar, bizden dua bekleyen yakınlarımızın kabirleri ziyaret edilmeli. Ruhlarına Kur’an-ı Kerim okumalı, dua etmeli, onlar için de ALLAH Teâlâ’dan afv ü mağfiret dilemeli, böylelikle ruhları şad edilmelidir. Ayrıca Peygamberimiz (S.A.V.)in, ashabın, tabiinin, diğer büyüklerimizin, akrabalarımızın özellikle analarımızın, babalarımızın… Kısacası bütün Müslümanların ruhlarına Kur’an-ı Kerim okunmalıdır.

– Mevlid Gecesi ve gündüzünde fakir fukarayı, yetim ve kimsesizleri görüp gözetmek, ihtiyaç içerisinde kıvranan din kardeşlerimizin yardımlarına koşmak, onlara imkanlar ölçüsünce tasaddukta bulunmak mutlaka yapmamız lâzım gelen bir husustur. Çünkü Cenab-ı Hak:”ALLAH Teâlâ sana ihsan ettiği gibi sen de başkalarına ihsan et.” (Kasas Sûresi: 77) buyurmaktadır. Ebu’d-Derda (R.A.)den rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz: “Fakirleri kollayıp gözetiniz. Çünkü siz aranızdaki fakirler sayesinde (onların duası bereketi ile) rızıklandırılıyor ve ALLAH Teâlâ’dan yardım görüyorsunuz,” (Ebû Davud, Cihad: 70, Tirmizi, Cihad: 24, Nesei, Cihad: 43, A.b.Hanbel, 5/198) buyurdu.

WWW.MUDURNUHABER.COM

 

İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü ne Veda yemeği

2004 yılı Haziran’ında Mudurnu Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğüne atanan Ahmet TOPAL,  2010 yılı Ağustos’unda Bolu Merkez 75. Yıl Değirmenbeli İlköğretim Okulu Müdürlüğüne rotasyondan dolayı atandı.

                                      Ahmet TOPAL mudurnu

 Ekim 2010’da Mudurnu İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde Şube Müdürlüğü görevine Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Vekaleten atanan 2012 Ocak ayına kadar bu görevini sürdürdü.

 Ahmet TOPAL  Bolu İl Milli Eğitim Müdürlüğündeki yeni görevine başlamasından dolayı Mudurnu Milli Eğitim personeli bir Veda yemeği hazırladı.

Mudurnu Ahmet TOPLA Veda

Mudurnu Keyvanlar Konağında düzenlenen Veda yemeğinde Mudurnu Milli Eğitim Müdürü Fuat GÜRLEYEN, Ahmet TOPAL a  yeni görevinde başarılar dilerken, bir Teşekkür plaketi verdi.

Ahmet TOPAL  Öğretmenimize bir ömür boyu başarı ve Mutluluklar dileriz.

www.mudurnuhaber.com

Mudurnu REYON

Mudurnu ya yeni TOST Evi

Mudurnu Kaygana Mahallesi Ağaçlarbaşı mevkii Hükümet Konağı karşısında genç girişimci Yiğit AKMAN ın açtığı TOST evi çevreye hizmet veriyor.

MUDURNU TOST EVİ

Baba, Yıldırım AKMAN, kendi mülkümüzde oğlum Yiğit böyle bir iş yapalım dedi, bizlerde elimizden geldiği kadarı ile en iyi şekilde hizmet etmeye gayret ediyoruz dedi.

TOST MUDURNU

Akman,  TOST evinde Tost ve çeşitlerini hazırlayarak müşterilere servis yaptıklarını belirterek, istenildiği takdirde ev ve iş yerlerinede servis yapıyoruz dedi.

                            BAZLAMA TOST ÇİFT KATLI 

Akman, Bazlama Tostu Çift katlı yatıklarını ve müşterilerinden iyi not aldıklarını ifade ederek, vatandaşımız bu şekilde ucuza karnını doyurmuş oluyor dedi.

www.mudurnuhaber.com

TOST EVİ MUDURNU