Akşemseddin Hz. Gelini ile sohbet ettik

Akşemseddin Hz. Gelini ile sohbet ettik

2

Bolu nun Göynük ilçesinde Türbe si bulunan Akşemseddin Hz. anma günü öncesinde Göynük sokaklarında dolaşırken, geçen yıl Vakıflar Genel Müdürlüğü Tarafından  Restore edilerek ibadete açılan Akşemseddin Mescidini ziyaret ettik.

 

Ziyaretimiz sonrasında  Mudurnulu Muharrem USLU nun Eşi Hikmet USLU bizi  Mescid çıkışında heyecanlı gözlerle karşıladı. İlk görüşte şaşırdık tabiiki, burada  ne işiniz var diye…

Sonrasında her şey anlaşıldı . Muharrem ve Hikmet USLU Çifti Göynük İlçesinde  Mudurnu dan  bundan 70 yıl önce  Göynük ilçesine Akşemseddin HZ. nin Torunlarından Mustafa AKŞEMSEDDİNOĞLU na  Eş olarak giden  Halaları  Hatice AKŞEMSEDDİNOĞLU (92) na ziyarete gelmişler.

 AKŞEMSEDDİN’İN  GELİNİ MUDURNU’DAN

Mudurnu -Seben-Göynük-Nallıhan ve Taraklı geçmiş yıllarda  birbirleri ile Ticaret yapar, Dünür olur ve bu nedenler ile ilçelerdeki  karşılıklı sevgi ve saygı artar.

Mudurnu ilçesinden 1944 yılında Göynük ilçesine  Akşemseddin in torunlarından Mustafa AKŞEMSEDDİNOĞLU na  Mudurnulu Hatice ALTUNKASA  eş olarak  gider. Hatice AKŞEMSEDDİNOĞLU  soyadı ile  yıllardır Göynük ilçesinde hayatını sürdüren Mudurnulu hemşerimizi ziyaret ederek, sohbet ettik. Bizleri görünce çok sevinen  Hatice nine ye Allah hayırlı uzun ömürler versin.

Haber: Aydın ÖZPELİT

www.mudurnuhaber.com

 

Korayım’ ın Konak Hikâyesine Önsöz;

Korayım’ ın Konak Hikâyesine Önsöz;

            Aşağıdaki yazıya önsöz yazarken insanın kendine ait bir hikâyeyi beyninde, yüreğinde olgunlaştırıp yazıya dökmesinin yazılmış bir hikâyeye önsöz ve açıklama yazmaktan daha kolay olduğunu düşündüm. Aşağıda okuyacağınız yazı yeğenim Koray tarafından kaleme alındı.

           Koray doğa ve gönül mühendisi, ‘şairliğimden utanırım’ diyecek kadar şair ve şiir yorumcusu, yazarlığımdan utanırım diyecek kadar hikâyeci, mutluluğu Avm’lerde arayan günümüz gençliğinin “avamlığında” değil,  mutluluğu sahaflarda arayan kitap dostu, doğa, bitki, börtü, böcek aşığı. Dünyanın herhangi bir yerinde yanan ağaca ağlayan hümanist, Geleneğini, doğasını, geleceğini kaybetmiş günümüz insanların atasından kalan kömürlü ütüyü, iki bakır tabağı mahalleye gelecek hurdacıya vermek için beklediği zamanda, eşimin müzayedede satmayı düşündüğü amcasının “asari antikalarına” sahip çıkıp gelecek kuşaklara bu kültürü, geleneği aktarmayı düşünen “zamane dervişi”İflaholmaya_CAN kadar Fenerli, her hafta sonu amcasının yanına Mudurnu’ya gelemezse kederli, on iki yaşına kadar Mudurnu’da yaşamış insanın memleketi doyduğu yer değil çocukluk kültürünü aldığı yer diyen Mudurnu sevdalısı, Bu yazı her lafın başı “sözde” biz Mudurnuluyuz deyip yetiştiği evini köyünü anasını, babasını, amcasını, teyzesini unutan Allah geçinden versin öbür tarafa intikal ettiğinden, beni “hacet tepesine”götürün diyenlere “Mudurnu hatırası” olsun.

Mehmet Cantürk 15.10.2012

 

 

Koray’ın Konak Hikâyesi

            Şakir Ağa her zamankinden ayrı bugün biraz daha gecikmişti. Fakat gecikmesine rağmen O gelmeden konakta yemek yenmezdi. Gecikmesinin nedenini aile fertleri bilir, bunun için ayrıca saygı duyarlardı.

            Osmanlı devleti artık duraklama devrinden de geçmiş, gerileme dönemine girmişti. Padişah ve uleması geriye giden ekonomiyi düzeltme yolu olarak vergileri arttırmayı öngördülerse de, bu, halkın üzerindeki yükü arttırmaktan başka bir işe yaramamış, en çok da Şakir Ağa gibi ticaretle uğraşan çarşı eşrafını olumsuz etkilemişti. Şakir Ağa kötüye giden ekonominin farkında olduğu için pazarını genişletmeye çalışmış, doğuda Ankara, batıda İstanbul’a kadar ilişkilerini kuvvetlendirmişti. Ne var ki, artık o da vergilerin yükü altında ezilmeye başlamıştı. Yaşı da hayli ilerlediğinden eskisi kadar çalışamıyor, gençliğinde büyük emek vererek yaptırdığı konağa ulaşmayı asıl hedef haline getiriyordu.

O gün yine gün batımına yakın, Nallıhan’dan döndüğünde, her zamanki gibi ikiyüzelli yıllık çınarın yanında atından indi. İki elini beline koyarak geriye doğru esnedi. Her ne kadar ikinci kattaki odasından bu ulu çınara bakmak zevkliyse de, pazardan dönüşünde de bu ulu çınarın yanından konağa bakmak o kadar keyifliydi. Atının ayak sesinden, ağasının geldiğini anlayan kâhyası, hemen çınara doğru koşar, atın eğerinden tutarak alt kattaki ahıra kadar getirirdi. Ağanın gelmesine, atın, suyu ve yemi de hazır olurdu.

            Konağın damı giriş katta, insanların yaşam alanından farklı olmayacak şekilde inşa edilmişti. Birinci kattan atın soluğunu, kişnemesini duyabilirdiniz. Şakir Ağa bunu özellikle istemişti. At bereketti, at ile beraber yaşayanın ömrü uzun olurdu. Bu nedenledir ki, Şakir Ağa atını çok sever, ev halkı de bu yüzden At’a, Şakir Ağaya olduğu kadar iyi bakarlardı.

            Şakir Ağa her zaman ki gibi geriye yaslana yaslana ağır adımlarla konaktan içeri girdi. Ağır adımlarla on basamaklı merdiveni tırmanarak birinci kata çıktı. Çıktığı merdivenin ucu sofaya bağlanır, burada da onu bakır el ve ayak yıkama leğeni, güğüm ve işlemeli havlusuyla gelini karşılardı. Gelinini çok severdi. Şakir Ağanın tek oğlunun sevdiği kadındı o, daha evi yaptırırken hayalini kurduğu gelin odasına açılırdı sofa. Aynı sofada gelininin kendisini beklemesi, O’nu hem gençliğine geri götürür hem de yıllarca uğraşıp didindikten sonra elde ettiklerinin hazzını yaşatırdı.

            Mevsim sonbahardı, Şakir Ağa sofada elini yıkarken bir yandan da konağın arka bahçesine bakardı. Buraya gençliğinde iki tane dut dikmişti. Çünkü ipek ve deri tüccarıydı. Bir tüccarın bahçesinde koza olmazsa olmazdı. Bu dutlar yaptığı işin simgesi gibiydi. Şakir Ağa elini yıkarken bir üşüme geldi.  Gelinine ; ‘ Artık Aşağı inmeli kızım ‘ dedi. Çünkü evin birinci katı ısıyı muhafaza etmek ve daha çok faydalanmak için alçak yapılmıştı. Bu katın pencereleri daha küçük, sadece sofadan arka bahçeye bakan camlar büyüktü. Bu da güneşten daha çok faydalanmak içindi.

            Şakir Ağa yemekte ev halkının bir arada olmasına özen gösterir, sofra da da her zaman bir tabak fazla görmek isterdi. Böyle olmadığı zamanlarda hanımına çıkışır, ’belki dışarıdan aç biri gelir derdi. Şakir Ağa kalkmadan sofradan kimse kalkmazdı. Sofrada da pek konuşulmaz, günlük yaşamda başa gelen işler, olaylar, ikinci katta ki sofada dile dökülürdü. İkinci kata onbir basamak merdivenle çıkılırdı. Burası birinci kata göre daha yüksek tavanla yapılmış, Şakir Ağanın en sevdiği sofanın bulunduğu kattı. Şakir Ağa akşam kahvesini muhakkak bu sofada içer, konağın giriş tarafına bakan sofadan, elinde gaz lambalarıyla camiye giden insanları seyrederdi. Ev halkı pek konuşmaz, Şakir Ağanın kendilerine soru sormasını beklerlerdi. Şakir Ağa ilk önce hanımına hal hatır, sonra da oğluna işlerinin nasıl gittiğini sorardı. Şakir Ağa iyi gitmediğini bilse de oğluna çok yüklenmez, acele laflarla geçiştirip torunlarını severdi.

            Şakir Ağa bu konağı yaptırırken çok düşünmüştü, ustayla dost olmuştu. Usta ne istedi ise hemen bulup getirtmişti. Hep dediği bir şey vardı ; ‘ Geç olsun da güç olmasın’. Konağın tek parça kirişlerden olması bu sabrın ürünüydü. Konağın arka yüzüne bakan yirmi metrelik çam kirişi, Eskişehir’in Mihalıççık ormanından getirtmişti. Ülkenin en iyi sarıçamları orada yetişirdi çünkü. Ne zaman inşaatın hızlı gittiğini gözlese; ‘ağır olun, acele etmeyin’ derdi. Odaların içinde ki dolap gözleri bu yüzden bu kadar güzeldi. Şakir Ağanın ustası, usta adamdı, Şakir Ağa kadar ileriyi görürdü. Bunun için ayrı bir kız odası da düşünmüş, lakin Şakir Ağanın kız çocuğu olmamıştı. Bu oda ikinci katta, girişteki sokağa bakan sofanın yanında ki odaydı. Pencereleri büyük, dolapları genişçeydi. Odada, bir ocak, genişçe de bir sedir vardı. Odanın pencereleri sokağa bakardı. Ağanın kızı bu pencerelerden bakıp, evleneceği erkeği seçecekti. Fakat olmadı, Allah Ağaya kız evlat nasip etmemişti ama şimdi bir kız torunu vardı. Bu oda artık O’na aitti. Pencere üstlerine işlemeli pervazlar koydurtmuştu. Buralara da hanımının ördüğü en güzel perdeleri çektirdi.

            Şakir Ağanın uyuması yatsıyı bulmazdı. Yani ev halkının bildiği buydu. Şakir Ağa konağı yaptırırken kendi odasının, illa çınara karşı bakmasını istedi. Çınar uluydu, çınar uzun ömürlüydü. Ona bakarken hep kendi ağalığını düşünürdü.  Ölümü düşünürdü sonra, ‘benden ikiyüzelli yıl yaşlısın, beşyüz yıl daha yaşlı olursun’ derdi, çınara… Ağalığın çarşıda pazarda değil, böyle bir yerde böyle bir çınara karşı ev yapabilme özgürlüğünde saklı olduğunu düşünürdü hep.

            Bu yüzden ustaya özel bir şey yapmamasını, odanın yönünün zaten onu özel kılacağını söylediyse de, usta ağayı dinlememiş, bir de işleme ustası getirmişti. Konağın yapımı en uzun süren odası burası olmuştu. Ahşapla dokunan her alan çok özel olmalıydı. Giysi dolabından gusülhanenin kapağına, süs gözlerinden tavan işlemelerine kadar her şey ağaya layık olmalıydı.

            Ağa odasından içeri her girdiğinde, ustanın inşaat sürecinde kendini bu odaya sokmamasını tebessümle hatırlardı. İçinden ‘Allah rahmet eylesin ‘ derdi. Ustanın ölümünü çok sonra duysa da, ölümünden kendini de sorumlu tutar, engel olabilirdim diye kendi kalbini ezerdi. Usta Ermeniydi, çok sonraları duymuştu hak etmediği bir muamele gördüğünü…

            Şakir Ağa hava güneşli ise bahçede dokuma tezgâhının yanında kahvaltı etmeyi çok severdi. Burada, Hanım Ağanın gençliğinde yün eğirmesini hatırlar, hanımına bugünlere gelmesinde payı olduğu için de minnet duyardı.

            O sabah yine hava güneşliydi. Yarısı sararmış çınar yaprakları güneşi daha da sarı yapmıştı gözünde. Kahvaltı arka bahçeye kurulacaktı. Ağa elini yüzünü yıkadı. Sargısını sarıp şapkasını giydikten sonra merdivenlerden aşağı inecekti ki, gözüne merdiven başında ki mahyada bulunan tarih ilişti. Binsekizyüzkırk yazıyordu. ‘Hey gidi’ dedi, adetti, inşaat bitince merdiven başına tarih atılırdı.

            Ustanın ;’ Çok güzel bir konağın oldu Ağam’ dediğini hatırladı. Ağa da ‘ hayır bu konak benim değil, kadir kıymet bilenlerin “yüz yetmiş yıl sonrasının da ‘ demişti.

            Sonra Mehmet Cantürk’ü bir el uykusundan uyardı. Fatma Hanım arka bahçede kahvaltıyı çoktan hazırlamıştı. 15.10.2012

   Koray Cantürk     

www.mudurnuhaber.com

HOŞGELDİN HASİME MELTEM BEBEK

Dostlar değerli okuyucularım Allaha hamdüsenalar olsun, yaşadığımız mübarek günlerde baba oldum.53 yaşımda şahsıma ve tüm ailemize destek bereket mutluluk getireceğine inandığım ikinci Kızım Hasime Meltem dünyaya geldi. Kıymetli oğlum İlker kıymetli kızım İdilden ve 23 yıl aradan sonra bir evlat daha dünyaya gelmesine vesile olan eşim Özlem hanıma teşekkür ,muhteşem duyguyu sağlayan Rabbime şükür ediyorum.

İlerleyen yaşım, yaşadığım yorgunluklarımla birlikte günümüzde çocuk yetiştirmenin zorluğunu düşünerek, baba olmaya gönüllü değilken, Allahın takdiri  vefalı kaderime razı olarak  doğum gerçekleşti. Şükür olsun ki hem anne hem kızım sağlıklı. Bebeğin iki ismi eşimin isteği üzerine annemin ismi” HASİME” ve  kardeş kadar yakın aile dostumuz iş ortağım Umut Duran kardeşimin değerli eşi ismi “MELTEM” adı verildi.

Hayatımda hissettiğim güzelliklerle birlikte kaygılarımın da doğal olduğunu,bu bilincimle bundan sonraki hayata bakış değişimimle zorlu durumları rahatlıkla baş edeceğimi şuandan itibaren hissetmeye başladım.

Allah tüm ailelere çocuklarımıza evlat bereketi mutluluğu versin. Allah devletimizi ,girişimcilerimizi, iş adamlarımızı doktorlarımızı başımızdan eksik etmesin .Bolu da seçkin kadrosu 5 yıldızlı otel konforu yeterli tıp teknoloji bebek doğum servisi ile hizmet veren Çağsu hastanesinden eş dostlarla birlikte sayın Arzu Dede doktorumuz  sayesinde iki günlük bakım tedavi doğum hizmetiyle mutlu ayrıldık.

  Her vatandaşın istifadesine sunulan, olması gereken özel hastane imkanlarından eşimin devlet sosyal güvenlik anlaşması (sigortalı oluşu ) gereği ekonomik şekilde faydalandık. Hastanedeki tüm çalışanlara doktorlarımıza teşekkürü borç biliyorum.

Duyan tebrik için gelen gelemeyen tüm arkadaşlarıma,akrabalarıma,hemşehrilerime teşekkür ederek Rabbime bizlere bu mutluluğu yaşattığı için bir kez daha şükürler olsun diyorum.    

 Uğur Türesin  MUDURNU HABER

www.mudurnuhaber.com

  ARAMIZA HOŞ GELDİN   HASİME MELTEM HANIMEFENDİ

Mudurnu Haber sitemiz Köşe yazarlarından Uğur ve Özlem  TÜRESİN  Çiftinin bu mutluluğunu paylaşır, Allah sağlık,sıhhat ve huzur dolu bir ömür geçirmelerini temenni ederiz.

MUDURNU HABER AİLESİ

………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………………