Muz yemek nükleer santralden daha tehlikeli

Muz yemek nükleer santralden daha tehlikeli

Türkiye’nin ilk nükleer enerji santrali olan Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin temeli Mersin’de atıldı. Nükleer enerjiyle ilgili endişeler de dillendirilmeye başlanırken, nükleer reaktörün yaydığı yıllık radyasyon, bir muz yediğinizde aldığınız radyasyona eşit olduğu belirtildi.

Nükleer fisyon, kütle numarası çok büyük bir atom çekirdeğinin parçalanarak kütle numarası daha küçük iki çekirdeğe bölünmesi olayıdır. Bu reaksiyonlarda uranyum gibi radyoaktif elementler kullanılır. Nükleer fisyon sırasında, atom çekirdeğine çarpan nötron, çekirdeği ikiye böler ve ısı ve radyasyon formunda enerji açığa çıkar. Bu süreçte serbest kalan nötronlar başka uranyum atomlarına çarpar, bu atomların çekirdeği de parçalanır ve süreç bu şekilde kendini tekrar eder. Buna zincirleme nükleer reaksiyon denir.

UÇAKTAKİ RADYASYON DAHA FAZLA
Bu reaksiyon, nükleer reaktörlerde istenilen ısının kontrollü bir şekilde elde edilmesinde kullanılır. Isı ile buharlaştırılan su, türbinleri döndürür ve böylelikle elektrik elde edilir.

Nükleer enerji, radyoaktif elementler aracılığı ile elde edildiği için, çevreye radyasyon yaydığını ve bunun tehlikeli olduğunu iddia edenler vardır. Oysa bu iddia yanıltıcıdır, aslında çevremiz hali hazırda radyoaktif elementlerle doludur ve bunların etkisi reaktörlerin yaydığı radyasyondan fazladır.
Nükleer reaktörün yaydığı yıllık radyasyon, bir muz yediğinizde aldığınız radyasyona eşittir. Muz, radyoaktif potasyum izotopu K40 içerir. Bir nükleer santralin yaydığı radyasyon, yaygın kanaatin aksine, eşit derecede enerji üreten kömür yakan termik santrallerden 100 defa daha azdır. Doğada bulunan kömür, doğal olarak toryum ve uranyum içerir. Bu radyoaktif elementlerin konsantrasyonu kömür yandıkça artar ve uçan küller aracığı ile çevreye yayılır. Ülkeler arası yapacağınız bir uçuşta maruz kalacağınız radyasyon, santralin bir yılda yaydığı radyasyonun 200 katıdır. Yani nükleer santrallerin yaydığı radyasyondan korkmak için hiçbir gerekçe yoktur.

Bazıları nükleer reaktörlerin atom bombası gibi patlayabileceğini, dolayısıyla bu reaktörlerden kaçınılması gerektiğini söyler. Bu tam anlamı ile saçma bir iddiadır. Atom bombası özel maddeler içerir ve büyük patlama etkisi yaratmak için bunların özel bir şekilde imal edilmesi gerekir. Nükleer reaktörlerde bu materyaller bulunmamaktadır.

Bazı çevreciler nükleer enerjinin çevreye zararlı olduğunu söyler. Bu da yanlıştır. Nükleer reaktörler, termik santrallerin aksine sera etkisi yapan CO2 gibi gazlar yaymazlar. Dolayısıyla nükleer enerji, küresel ısınmaya yol açmaz. Ayrıca nükleer enerji, diğer enerji türlerine göre çok daha az alana ihtiyaç duyar, bu da çevre ve doğal yaşamı diğer enerji türlerine göre daha az etkilediği anlamına geliyor.

YA ÇERNOBİL VE FUKUŞİMA?
Peki, Çernobil ya da Fukuşima kazaları, bize nükleer santrallerin tehlikeli olduğunu göstermedi mi? Hayır. Bugüne kadar 33 ayrı ülkede çalışan nükleer reaktörlerin toplam çalışma süreleri 17 bin yılı buluyor. Bu 17 bin yıllık toplam çalışmada sadece üç tane nükleer reaktör kazası oldu, bu da ortalama 6 bin yılda bir kazaya denk geliyor.

Bu üç kaza şunlar: Three Mile Adası (ABD 1979), Çernobil (Ukrayna 1986), Fukuşima (Japonya 2011). Bu üç kazadan sadece Çernobil, 56 kişinin ölümüne yol açtı, diğer iki kazada ölen olmadı. Çernobil’den açığa çıkan radyoaktif elementlerin ne kadar kanser vakasına yol açtığı tartışmalı. En abartılı hesapla bu 9 bin kişiyi bulabilir. Bu abartılı hesaba kurtarma operasyonlarında ölenleri katsak bile, hidroelektrik santrallerde ölenlerin sayısı, nükleerlerin 16 katını bulabiliyor. Zira baraj çökmeleri ciddi su baskınlarına yol açabiliyor. Örneğin 1975 yılında Çin’deki Banqiao Barajı kazası tam 171 bin kişinin ölümüne yol açmıştı. Termik santrallerden ölenlerin sayısı ise nükleerin tam 1.100 katı. Üstelik yol açtığı çevre kirliliğinin sonuçları henüz tam ortaya çıkmış değil.

Nükleer enerji, en temiz enerji kaynağı olarak görülen rüzgar türbinleri ve güneş enerjisi panellerinden bile daha az ölüme yol açıyor. Rüzgar panellerini takarken ya da türbinlere bakım yaparken ölenler ele alındığında, güneş enerjisi nükleerin beş, rüzgar enerjisi nükleerin iki katı ölüme yol açmış. Yani nükleer enerji, net bir şekilde en güvenli enerji kaynağı. Üstelik Akkuyu’ya kurulacak nükleer santral, en ileri güvenlik önlemlerini içeriyor. Yeni inşa edilen santraller çok daha yüksek güvenlik önlemlerine sahip ve kaza riski zaman geçtikçe azalıyor.

Reaktörlerde kullanıldıktan sonra, yakıttan geriye kalan atıkların tehlikesinden bahsedenler de var. Aslında kalan atıklardan yüzde 96’sı geri dönüşüme girip yeniden kullanılabilir ve bu atıkları güvenli bir şekilde depolamanın yöntemleri vardır. Ancak bu bizim için bir sorun değil, zira Akkuyu’dan çıkan atıklar Rusya tarafından alınacak.

Sonuç olarak, nükleer santrallerden korkmak için hiçbir sebep yoktur. Ortaya atılan kötü senaryolar bilimsellikten uzaktır.

Kaynak: A haber

www.mudurnuhaber.com

Bir zamanlar Mudurnuyu aydınlatıyordu

Bir zamanlar Mudurnuyu aydınlatıyordu

Cumhuriyetin ilanından sonra Mudurnu  Hızırfakı mahallesinde kurulan Mudurnu Elektrik santrali  o zamanın  Aydın kişileri tarafından  Mudurnu ilçesine kazandırılmış ve bu tesiste üretilen Elektrik sayesinde Mudurnu ilçesi aydınlatılmıştı.

İlçeye Elektrik gelmesi ile birlikte boşa çıkan  Santral  içindeki ekipmanları ile birlikte kaderine terk edildi.

 

Hurda yığını şeklinde korumasız bir şekilde  bekleyen  Elektrik santrali  malzemeleri daha fazla kaybolmadan  Mudurnu tarihini yansıtacak bir şekilde belkide  Türkiye de ilk kez bir Elektrik Santrali  Müzesi yapılması bekleniyor. Mudurnu Turizmine katkı sağlaması amacı ile buranın değerlendirilmesi gerektiği Turizmciler inde ortak düşünceleri içerisinde yer alıyor.

 

www.mudurnuhaber.com

Mudurnu da çok hatalı işler yapıldı, Engel olamadım

Mudurnu ilçemiz  Eski belediye Başkanlarından İbrahim BOYACI, yıllardır Mudurnu için  siyasi olarak çeşitli görevlerde bulunarak memleketine hizmetlerin getirildiğini ifade ederek, helali hoş olsun , çok kısa zaman çok imzalar attık dedi.

  GURSAĞIMDA KALDI

Eski belediye Başkanı İbrahim BOYACI, Mudurnu  için  dev projeler planladıklarını ifade ederek, ama bu işler hep gursağımda kaldı,  taviz vermediğim için, dürüst çalıştığımız için seçimi kaybettik dedi.

Boyacı, Mudurnu’da bazı yanlış yapılan işlere  görev yapan Belediye Başkanlarını uyardığını belirterek, ama ben bilirim havasından kurtulunmadığı için bazı işler yanlış yapıldı, sonucunda da şu anda Mudurnu’da Trafik sorunu başta olmak üzere bir sürü sorun var dedi.

  BELEDİYE  SARAYI YAPACAKTIM

İbrahim BOYACI Belediye Hizmet Binasının yanlış bir şekilde planlandığını ifade ederek, benim projem hazırdı, o zamanın şartlarında akıllara zarar, bölgede hiç olmayan bir hizmet binası inşa edecektim , projeleride hazırdı. Ama  yazık oldu , Projemizde Hizmet Sarayının altına otopark ve onun üstünede yaklaşık  60 adet İşyeri Dükkan ve Büro planlıyorduk dedi.

 

  SAROT YOK KEN BİZ MUDURNU BABAS IN PROJESİNİ YAPMIŞTIK

Eski belediye Başkanı İbrahim BOYACI,  Mudurnu  şimdiye çoktan Termal bir kent olacaktı,  Babas ta ek sondajı benim zamanımda kazdırdık, suyu biz çıkarttık, ama devamını getiremediler dedi.

Mudurnu Belediyesine ait olan Santral binasının olduğu bölgeye Hızırfakı mahallesine Fizik Tedavi ünitesi yaparak Sağlık turizminide canlandıracaktık, olmadı. Babas termal suyunu Mudurnu merkeze indirerek, Camilere  ve Hamam a verecektik.

MUDURNU YA TALİ YOL

Mudurnu nun bir türlü çözülemeyen sıkıntısı olan tali yol çalışması için projemiz hazırdı, bu proje sayesinde trafik sorunu diye bir şey olmayacaktı, ama engellendik diyen İbrahim BOYACI,  bu planladığım işler hep içimde uhde kaldı dedi.

  MUDURNU TARİHİ  KARAYOKUŞ YOLUNDA TURİZM

Mudurnu Nallıhan ilçesini birbirine bağlayan tarihi Karayokuş yolu güzergahında  Bungolow tipi evler yaparak, Mudurnu’ya  Doğa Turizmini kazandıracaktık.

www.mudurnuhaber.com