Çanakkale’yi geçilmez yapan Mudurnu lu kınalı kuzular

            Çanakkale’yi geçilmez yapan Mudurnu lu kınalı kuzular

            Bu gün Çanakkale Deniz Zaferi’nin 98 yıldönümü törenlerle, panallerle, mevlitlerle kutlanıp gelecek yıldönümüne kadar unutulacak.

            Peki, ne yapacağız başta yaptığımız işleri geçmişi unutmadan, geleceği düşünerek “adam gibi yapacağız ”hiçbir ırkı, dili, dini, düşman görmeyeceğiz… Çalışmadan, üretmeden herkes bize düşman gözü ile bakarsak, bilimi, ilimi, teknolojiyi, sevgiyi, saygıyı, vefayı es geçersek “papazı” imam yaparlar farkına varmayız.

            Doksan sekiz yıl önce atalarımız düşmana geçit vermedi ama biz üç tarafı denizlerle çevrili memleketimizde yeterli deniz taşımacılığı yapamadığımız gibi kişi başı balık tüketimi Japonya’ya oranla 50 kat daha az. Japonya’da yılda kişi başına 500 kilonun üzerinde, Norveç’te 445 kilo, Danimarka’da 230 kilo ve Fransa’da ise 21 kilo balık tüketiliyor.

           Atalarımız düşmanı boğaza gömdü biz  “Kazdağlarında” altın arasınlar diye teslim ettik. Siyanürle beynimize, angusla midemize, gdo lu mısır, fasulye, hormonlu tohumlarla

Genlerimize yerleştiler…

           O zaman ne yapalım; cemaate, tarikata bir gönüllü, partimize bir oy, sendikaya bir üye, başını açıp yâda kapatacak birini aramak yerine kendi işimizde olsa devlet işi de olsa bindiğimiz arabada oturduğumuz koltukta bu yurdun hatta dünyanın, insanlığın bu günlere nasıl geldiğini düşünerek hareket edelim. Makam, mevki, unvanımız ile değil, insanlık için ne üretiyoruz ne gibi katkıda bulunuyoruz onunla övünelim. Kişiliğimizi mal, mülk, makamlar değil, hayata kattığımız değerler belirlesin… Yoksa mal, mülk. Makam elden gidince kişiliğimizde gider.  

           Yanımızda “biat” eden boş kalabalıklar olacağına yazı yazdığımız tükenmez kalem “Faber Casteli, Bic” tükenmez kalemi biz neden icat edemiyoruz diye sorgulayan insanlar olursa işte o zaman tekrar Çanakkale yi geçilmez yaparız.

           Bir çift ayakkabıyı iki kişi giyen Mudurnulu Gaziler,

           Mudurnulu kınalı kuzuların hikâyesini yazmadan yukarıda satırları yazmamın nedeni kimseye ders verme değil kendimizle yüzleşme isteği…

           Musalla Mahallesinden Caferoğlu Abdullah ve Karapınar kavağı köyünden Hasan oğlu Hüseyin 1885 doğumludur 2 Ağustos 1914 tarihinde Harbiye Nezaretince genel seferberlik ilan edilir. O dönem Osmanlının Yemen, Hicaz, Asir, Şam, Arap yarımadasında birlikleri vardır.

            Seferberlik ilanında 29,30 yaşlarında olan Mudurnulu gençler hareket planına göre ikinci bölge “Obüs bölgesi”diye bilinen ve 8. Ağır Topçu Alayı, Bağımsız Ağır Numune Topçu Taburu, 1 ışıldak. Görevi: Giriş bölgesinden geçen düşman donanmasının, Merkez Tabyalarının büyük toplarının ateşlerinden etkilenmeden “İntepe”Erenköy Koyunda demirlemesi veya burasını üs yapacak girişimlerde bulunmasını önlemektir.

            Mudurnulu kınalı kuzular ve mehmetcik arkadaşları canları, Hüseyin dede sağ ayağını, Abdullah dede sol ayağını vererek düşmanın boğazı geçmesine izin vermezler. İki ayakla gittikleri memleketlerine gazi olarak birer ayakla dönerler. Soy ismi kanunu çıktığında Cafer oğlu Abdullah’a bir ayağını kaybettiği İntepe soyadı Hasan oğlu Hüseyin’e Çanakkale’de kaybedilen binlerce fidanların anısına Fidan soyadı verilir.

            İki arkadaşın askerden geldikten sonrada dostlukları devam eder… İsraf olmasın diye bir çitf ayakkabı alıp biri sol ayağına biri sağ ayağına giyer.

           Vatan. Millet, Müslümanlık naralarından geçilmeyip günde altı milyon, yılda iki milyar ekmeğin çöpe gittiği güzel yurdumda bize örnek ve önder olmaya devam ediyorlar.

Mehmet Cantürk

18 Mart 2013

www.mudurnuhaber.com    

 

Açıklama; Abdullah İntepe Musalla mah.Mehmet Yozgatlı  (Cek dayının dedesi)fotoğraf Mehmet Yozgatlı arşivinden alınmıştır.

                  Hüseyin Fidan Karapınar kavağı köyünden Şenol Fidan’ın dedesi

 Fotoğrafta ortada oturan Mudurnu esnaflarından(merhum) Ahmet İğneci’nin kayınpederi