EKİNÖREN KÖYÜ CAMİ İNŞAATI

EKİNÖREN KÖYÜ CAMİ İNŞAATI

Mudurnu ilçesi Ekinören Köyünde Köy Muhtarı İbrahim KURUOĞLU önderliğinde Cami Yaptırma ve yaşatma derneği kurularak, Köyde yetersiz gelen eski Caminin yerine yeni Camii inşaatına başlandı.

Ekinören Köylüleri birlikte hareket ederek Cami inşaatında gücü yetenler yardımda bulunurken beden gücü ile imkanı olmayanlar ise  maddi olarak destek veriyor.

Köy Muhtarı İbrahim KURUOĞLU günün şartlarına uygun olarak cami inşaatına başladıklarını ifade ederek, kendilerine köy içinde ve dışında yaşayan Ekinören Köyü sakinlerinin yanı sıra çeşitli hayırseverlerden yardım geldiğini ve yapılacak olan bu camide bir Tuğla da benim katkım olsun isteyen hayırseverlerin kendilerine 0 374 438 10 20 nolu  veya 0 535 987 84 85 nolu telefonlardan ulaşılabileceğini belirtti.

www.mudurnuhaber.com

TESCİLLİ RAKI UZMANI DOÇENT,GIDA ELEŞTİRMENLİĞİNE SOYUNURSA…!

TESCİLLİ RAKI UZMANI DOÇENT,GIDA ELEŞTİRMENLİĞİNE SOYUNURSA…!

 ERKAN KONURALP    www.ciftlikdergisi.com.tr

 Son zamanlarda tüm televizyon kanalları ve yazılı basında yaptığı gıda maddeleri eleştirileri ile gündeme gelen Doç.Dr.Yavuz Dizdar, son olarak Vatan Gazetesi’nden Mine Şenocaklı’ya verdiği demeç tüm halkımızın dikkatini üzerine çekmeyi bildi.Tabii Doç.Dizdar ile birlikte eleştirileri araştırıp,soruşturmadan yayınlayan gazeteci ve televizyoncuların da bu işte büyük veballeri vardı.

Bilindiği gibi Doç.Dr.Yavuz Dizdar önce süt ve yoğrut hakkında verdiği demeçlerle dikkatleri üzerinde toplamayı başardı.Bu eleştirilerin sonu gelmeden bu kez aynı şahıs tavukçuluk sektörünü hedef alarak aşağıda okuyacağınız bilimsel verilerden uzak demeçlerle halkımızın tedirgin olmasını sağladı.

Önce biz Yavuz Dizdar Hakkında bilgi verelim.Önce Dizdar çok iyi bir i çki ve rakı uzmanıdır.Bunu göz önüne alınca bu açıklamaları ayık kafayla verdiği konusunda da şüpheliyiz.

Şimdi Yavuz Dizdar’ın önce rakı uzmanlığı ile ilgili şahsi sitesinde yazdığı yazı ile kendisini tanıyalım:

Biz neden rakı içeriz?

Yazan; Yavuz DİZDAR /  

Rakının nasıl içilmesi gerektiği üzerine çok yazıldı. Ne kıvamda nasıl soğutulup ya da belki soğutulmadan bardağa konulan iki parça buz üzerine yavaş yavaş sızdırılarak zehrinin alınmasından tutun, “illa ki sek” diyenlere varana kadar ben bunlardan en az iki düzine okumuş ya da dinlemişimdir. Rakının içilme adabı kendini rakı müdavimi addedip de ayda yılda bir kadehi zor görenlerin sohbet konusudur daha çok; oysa benim bu konuda bildiğim tek kaide açılan şişenin bitirilmesi gerektiğidir, zira yarım kalmış bir şişe yeni başlanacak bir sofranın dünden yarım kalmış mezelerini, üstü geçiştirilmiş sohbetlerini çağrıştırır da, rakı içmeye durmanın tazeliğini yorarmış gibi gelir, “nimetin” ziyan edilmemesinden ziyade.

“Nimet” yakıştırmasını abartılı bulup, hatta hoşlanmayanlar lütfen alınmasın. Dünyadaki her şey gibi rakı da nimettir. Onu nasıl değerlendireceğiniz, keyif ve hikmetinden mi yararlanacağınız, yoksa mihnet ve illete mi dönüştüreceğiniz tamamen kendi elinizdedir. Lakin rakı alkollü diğer içeceklerden ciddi olarak farklıdır. Üstelik birkaç satır ilerde size kendi yorumumla sıralayacağım bu farklar, aslan sütü nitelendirmesiyle kendimize yakıştırmamız, hatta daha ileri götürüp milli içkimiz olarak tanımlamamızdan da kaynaklanmamaktadır. Herkese kendi yavrusu aslan görünür, ama nedendir bilinmez, alkolle arası kötü olmayanlar belki hak vereceklerdir, rakı için söylenecek çok daha fazlası var.

Bütün içkiler yudumlanarak içilmeye başlanır, ancak rakı önce kokusuyla içilir. Şarap merakı olanlar, hatta degüstatörler istedikleri kadar koklayıp, rengine baksınlar, taze, kekremsi, gövdeli ve hatta yaramaz, şakacı diye adlandırsınlar şaraplarını, kokusuyla içilmeye başlanan hiçbir içecek yoktur. Kokuyla içmek sandığınız gibi bir kelime oyunu, şereflendirme değildir. Tat duyusu koku algısıyla birlikte çalışır (nezle olduğunuzda bu nedenle koku alamazsınız desem daha iyi anlaşılacaktır), lakin kokunun başka bir özelliği vardır. Koku en derin hafızamızı taşır. Büyüdüğünüz evin kiler kokusu, aşık olduğunuz kadının ten kokusu, siz her şeyi unutsanız bile duygularınızla öyle iç içe geçmiştir ki, kimi zaman olayları bile hatırlayamaz, ama o duyguları aynı sıcaklığıyla hissedersiniz kokuyu duyduğunuzda. Rakının kapağı açılıp da ortaya yayılan bu kokusunun içilmesinin esprisi de budur. O koku en içten paylaşılan anların öncesindeki katıksız birliktelik, aşık olmuşlukların heyecanıdır. O koku hafızanın kendisidir. Bence biz işte en çok bundan rakıyı severiz ve severek içeriz.

Rakının ikinci önemli hafızası ise boğazınızdan yuvarlanıp gidiverirken bıraktığı o yanma hissidir. Acı olduğunu bile bile içersiniz, ama hiçbir zaman bir ilaç niyetine değil. Arkasından atıştıracağını mezenin tadını daha iyi alacağınızın bilincidir bu, o tat ahenginin uzatılmasıdır. Aceleye getirilip, “mırk mırk” yutuluvermez, belki de bundandır rakı öyle üstünkörü sofraların içeceği de olamaz, hani iki paket cips biraz çerezle düzülüvermez o sofralar, az olur ama lezzetli olur, keseye göre, bunun tek istisnası beyaz leblebidir ki, o zamanın yokluklarına inattır da, bu zamanın şükran borcunun hatırlanmasıdır.

Lakin rakı arka bahçelerin kendine dönüp sessiz sakin düşünme seanslarının içkisi değildir, rakı birlikteliklerin içkisidir. Üstelik öyle üstünkörü dostlukların yeni bitivermiş birlikteliklerin sığlığına da sığmaz. Velakin böyle birliktelikler bira tadında, şarap kıvamında yaşanıverir de rakı bardaklarının sığlığında yarıya kadar doldursanız bile boğuluverir. Bundandır belki de rakıyı sadece kendi kendinizle paylaşacaksanız, sohbeti müzikle yapmak zorunda kalırsınız, aslında türkülere de pek sığmaz, ille de sanat müziğiyle ister, hatta bana göre mümkünse Zeki Müren, “kader kime şikayet deyim seni” derken,  “bir alev halinde düştün elime, hani ey gözyaşım akmayacaktın” oluverir, yalnızlığın en güzel bedelidir, ağlarım.

Şaraba sigara yakışmaz, viski puroyla gider, lakin rakı ne olsa kabul eder duman niyetine. Kim bilir belki dumanı içindedir de, suyu yavaş karıştırırsanız görürsünüz. Şampanya büyük mutlulukların, viski ince hesapların içkisi oladursun, rakı büyük buluşmaların ve büyük düşlerin içeceğidir. Soğuklar votkayla, kanyakla sıvanıp, sıcaklar birayla serinletilebilir; şarapla aşklar tutuşturulup, cinle geçiştirilebilir. Lakin rakıyla gerçekten ülkeler kurtarılıp, devletler tesis edilebilir. Sakın unutmayın.

Ben bütün bu satırları kısa bir süre sonra Efe’ye kardeş olarak beğeninize sunulacak olan “yeni yetişme” Çilingir adlı rakının kokusu hürmetine yazdım. İçimi biraz daha sert, tadı yerinde derler, oradaydım ama henüz tatmadım. Alkolden haz etmeyenler sakın bu sözlerimden alınmasınlar; herkesin hayattan aldığı tatları, pekiştirdiği alışkanlıkları, üzüntülerini söndürdüğü bardakları ve yalnızlığını paylaştığı kaçamakları vardır. Rakı benim için hep dost ve kardeş sofralarının içeceği oldu, sizinle paylaşmaya da bundandır meylim.

(Kaynak:http://www.yavuzdizdar.com/index.php/biz-neden-raki-iceriz/)

 TAVUKLARA GÜNDE 3 YUMURTA YUMURTLATAN UZMAN GEÇİNEN  BİLGİ YOKSULU,

TÜRK BASININ GÖZBEBEĞİ..

Yazıya arkadaşımız Veteriner Hekim Hakan Boyar’ın bir açıklaması ile başlamak istiyorum.Boyar şöyle söylüyor”Bilim insanı olmak ciddiyet ister, büyük sorumluluk gerektirir.Bilim dogmalardan uzak kalındığı kadarı ile bilimdir.Birey olarak Hocayı Bilim Etiğine uygun davranmaya davet ediyorum.”

Bu yazı Vatan Gazetesi’nde 04.Nisan.2012 tarihinde Mine Şenocaklı’nın köşesinde yayınlandı:

“SAĞLIKLI DİYE YEDİĞİNİZ TAVUKLAR TAVUK DEĞİL”

 MİNE ŞENOCAKLI VATAN GAZETESİ)

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Yavuz Dizdar: “Biliyorum canınız sıkılacak, yüreğiniz kabaracak, üzüleceksiniz ama gerçekleri öğrenmeniz lazım. Daha yumurtadan çıkar çıkmaz civcive antibiyotik veriliyor. Kemikleri gelişmesin, sadece et yapsın diye… Tavuklar tarladaki patatesler gibi hiç kıpırdamadan yetiştiriliyor. Bıraksanız bile kıpırdayamıyorlar… Elinize aldığınızda kemikleri kırılıyor… Bu inanılmaz bir vicdansızlık… Sonra, görüyoruz her gün gencecik bir kadın meme kanserine yakalanıyor. Büyük olasılıkla daha sağlıklı diye sık sık tavuk yiyorlardır…”

“TARIM İLACINI TAVSİYE EDEN ZİRAAT MÜHENDİSLERİ TARIM İLACI SATIYOR”

 – Biz ne korkunç insanlar olduk böyle?

Maalesef biz korkunç bir ırkız. Bakın, tarım ilacını sonuçta kim tavsiye ediyor? Ziraat mühendisi… Bakıyorsunuz ziraat mühendislerinin büyük kısmı, aynı zamanda tarım ilacı bayiliği yapıyor. Duydum ve inanamadım, tarım ilacı satarken çiftçiye, “Kendin için mi kullanacaksın, yoksa satacağın ürün için mi?” diye soruyorlarmış. Böyle insafsızca bir durum var. Aynı anda bayii olan birisi tarım ilacı satışını kontrol edebiliyorsa eğer, tüketimini nasıl denetler? Adam kendi satışını mı baltalayacak? Oradan bir sıkıntı çıkıyor. İkincisi, tarım ilaçlarının amaç dışı kullanımı var. Bu tavuklarda büyütme amaçlı kullanılan antibiyotik gibi bir durum. Böyle bir şeyi bin yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Yumurtadan çıkar çıkmaz civcive antibiyotik vermeye başlıyorlar. Bizim üreticimiz inşallah bu konuda bir düzenleme yapacak, umutluyum. BESD-BİR, “Elimizden geleni yapacağız” dedi. Fakat antibiyotiğin bu şekilde kullanımı kim tarafından akıl edildiyse, bunu Amerikan Akademileri bile anlamış değil…?Siz civcive antibiyotiği verirseniz, civcivin bağırsak sisteminin gelişmesini önlüyorsunuz. Normalde yediğimiz besinlerin önemli bir bölümü bağırsak metabolizmasında kullanılıyor çünkü. Dolayısıyla enerji tüketimi azalıyor. Siz bu civcivi güneşe de çıkartmazsanız, kemikleri de sağlıksız gelişeceği için sadece et yapıyor…

 “TAVUKLAR O KADAR ETLİ Kİ KEMİKLERİ KIRILIYOR”

– Hiç anlayamadım hocam…

Aksi takdirde güneşe çıkartırsanız civciv sağlıklı gelişeceği için kemik de yapıyor. Ama kemik yapsın istenmiyor, sadece et yapsın isteniyor. O zaman oradan da tasarrufa gidiyorsunuz, hayvan sonunda patates tarlasında yatan patates gibi hiçbir şekilde kaçamayan, olduğu yerde büyüyen bir hayvan oluyor. Bunu kesimde çalışan bir arkadaşımız anlattı, “Zavallı hayvancağızı yerden alırken kemiklerinin elinizin altında kırıldığını hissediyorsunuz. Kaçamıyor zaten. Bıraksanız da hareket edemiyor” diyor. Çünkü hiçbir şekilde enerji harcamayacak ve et yapacak şekilde yetiştiriliyorlar. Düşünebiliyor musunuz 1.7 kilo yemle 1 kilo tavuk elde ediyorlar. Böyle bir dönüşüm var mı dünyada?

– Tavukların nasıl bir eziyetle yetiştirildiğini biliyordum, bu yüzden de asla yemem, ama bu kadarını bilmiyordum. Para kazanacağız diye nasıl bu kadar vicdansız olabiliyoruz?

Haklısınız, son derece vicdansızlık bu. Bir yandan da baktığımızda bunu yapanlar inançlı insanlar…

 “ARKADAŞIM KIZINA YUMURTA YEDİRMEYİ KESTİ, ÇOCUK SAĞLIĞINA KAVUŞTU”

– Vallahi yüreğim daha fazla kaldırmayacak. Yazmak da lazım ama…

İnsanların canlarının sıkılması gerekiyor, yürekleri kabaracaksa kabaracak biraz, ama gerçekleri öğrenmeleri lazım. Geçen haftalarda bir arkadaşım anlattı. Çok hazin bir örnek. 10 yaşındaki kızının bacaklarında tüylenme sorunu başlamış. Doktor doktor dolaştırıp bir sonuç alamayınca, “Ya biz bu çocuğa ne yediriyoruz ki böyle oluyor” demişler. Ve geldikleri nokta yumurta olmuş. “Her gün bir yumurta veriyorduk, kestik ve tüylenme geçti. Ondan sonra organik yumurtaya döndük, bir sorun kalmadı” diyor.

– Yumurtada ne var ki?

Günde iki-üç defa yumurtlatabilmek için tavuğa mutlaka bir şey yapmak zorundasınız. Çünkü bu kadar yumurtlama hayvanın doğasının dışında bir şey.

– O yüzden kız çocukları erken adet görmeye başladı, erkek çocukların göğüsleri büyüyor…

Evet. Korkunç bir gidiş var. Bu memleketin beslenmesinin düzelmesi gerekiyor. Büyük hastaneler açarak kanser vakalarını önleyemeyiz. Erken tanı yöntemlerini geliştirerek önlenebilecek bir şey değil kanser. Beslenmemizin düzelmesi gerekiyor. Yediğimiz yumurtadan hormon alıyoruz, süt zaten süt değil, yoğurt desen öyle… Bir yandan tarım ilacını bol miktarda alıyoruz. Bu şekilde beslenen vücut bir kere böyle beslense bunu karşılar, iki kere beslense yine karşılar, ama tek seçenek bu olduğu zaman hastalık kaçınılmazdır. Kanserler patladı. Batman’dan çiftçi telefon ediyor, altıncı düşüğü yapmış eşi… Kars’tan genç bir köylü telefon ediyor, kanser… Marketten alıyormuş tavuğu, çünkü Kars’ta kuş gribi hikâyesinden sonra 2.5 milyon köy tavuğu yakılınca ellerinde tavuk kalmadı…

“GİDİŞ İYİ DEĞİL”

– Nasıl öyle bir şey yapabildik? Tavukları canlı canlı toprağa gömdük, yaktık. Bunun günahı bile bize yeter?

İnanılmaz bir hezeyandı o… Bütün tavukları yaktık. Birkaç yıl sonra aynı hezeyan bu kez domuz gribi olarak geri geldi. Ne zaman bu hezeyan bitti? Başbakanımız, “Ben domuz gribi aşısı olmuyorum!” dediği zaman. Sağlık Bakanı’nı kandırıyorlar. Ne oluyormuş? Aşıda Avrupa’ya örnek oluyormuşuz! Hadi canım! Şu anda millette çok ciddi böbrek hasarı var. Çünkü diyaliz merkezlerinin artmasından bunu görebiliyoruz. Bunun en önemli nedeni; doğru beslenmiyor oluşumuz. Yok işte, çok sigara içti de, ortam kötü de… Bunlarla açıklayamazsınız. Çünkü bu tarım ilaçlarının böbrek toksisitesi yaptığı biliniyor. Kesinlikle Başbakan’ın bizzat tarım ve gıda işine de el atması lazım! Yoksa bu gidiş hiç iyi bir gidiş değil!

Mine Şenocaklı / Vatan

YORUMLAR:

 M.HAKAN BOYAR

VETERİNER HEKİM / İZMİR

 Saçmalıklara bir örnek:

 ”HAYVANLAR DEMİR EKSİKLİĞİ YÜZÜNDEN AHIRIN PASLANMIŞ METAL AKSAMLARINI YALIYOR”

Hayır efendim, Sekunder / ikincil fosfor yetmezliğine bağlı olarak Pika görülür.

Paslanmış ya da paslanmamış metal aksamları fosfor eksikliği nedeni ile yalarlar.

————————————————————————————————————————-” Yumurtada ne var ki?

Günde iki-üç defa yumurtlatabilmek için tavuğa mutlaka bir şey yapmak zorundasınız.

 Çünkü bu kadar yumurtlama hayvanın doğasının dışında bir şey.”

 Günde iki-üç kez yumurtlayan tavuğu henüz Japonlar icat etmedi…

Söyleşi veren Hocanın kamuyu doğru bilgilendirme, gazetecinin ise yazdığını okuma gerekirse düzeltme sorumluluğu, zorunluluğu vardır.

Bunların ışığında 30 yıla yakın zamandır sektörün içinde biri olarak bazı noktaları cevapmama izin verin:

1.Ne uzmanı olduğu tartışılan Dizdar kuluçkadan çıkan civcivlere antibiyotik verilmesini eleştiriyor.

Bu uygulama tüm dünya ülkelerinde yapılan bir işlemdir.e  kuluçka devresinde olabilecek enfeksiyonlara karşı  antibiyotik uygulanır.Büyüme devresinden kesime gelmeden 10 gün öncede yemlerle verilen antibiyotik kesilir ve bu süre zarfında hayvanın vücudundan atılır.Yani insana geçmesi imkansızdır.

2 .Dar kafeslerde yetiştirilmesine gelince tüm dünya literatüründeki kafes sistemi ile yetiştirilir.Kapalı yerde enfeksiyon kapmasın diye.Şimdi yeni uygulanacak AB uyum yasalarına göre daha serbest olacaklar.Çalışmalar sürüyor.

3.Gelelim günde 2/3 yumurta yapan tavuk eleştirisine.

Bugün ilkokul mezunu bir insan bile bilir tavuğun günde iki veya üç yumurta yapmayacağını.Çünkü bir yumurta oluşumu için 27 saat gereklidir.4. Bir öğrenci kızın yumurtayı yemesi kesilince tüylenmesi de bitmiş.Buna kargaların bile güldüğünü farkederiz.

Tüm dünya ülkelerinin uyguladığı sistem ve teknoloji ile üretim yapan bir sektöre ve en ucuz protein tüketen tüketiciye saygılı olmamız gerekiyor.

Yoksa, sayın Dizdar bu beyanatları verirken uzman olduğu rakının tesiri ile mi hareket etti acaba?

Allah O’nun hastalarını korusun…!

Bırakın şu garip suçlamalarla gündem yaratmayı da fakir fukara ucuz ve bol proteinli tavuk ve yumurta tüketsin.

Kaynak: www.ciftlikdergisi.com.tr

 

NİSAN 1 ŞAKASI HEYECANLANDIRDI

Çok kıymetli okurlarımız, sizlere Bolu ili ve ilçelerinden ve özellikle Mudurnu ilçemizden en güncel haberleri vermeye gayret ediyoruz.

Şu ana kadar yaptığımız haberlerimiz ile Tüm Dünyadaki Mudurnulu hemşehrilerimizi ve sizleri aydınlattık ve aydınlatmaya devam edeceğiz.

Mart 2011 tarihinde bir ağabeyim, Mudurnu’da insanlar çok mutsuz bu yıl 1 Nisan şakası ile bir hareketlilik gelsin teklifinde bulundu.

Bizde bunun üzerine EVET dedik. Ve planımızı başlattık. Mart ayı içersinde  Mudurnu ya MİLYON dolarlık yatırım başlığı altında bir manşet ile Proje merak edilsin ve insanımız hareketlensiz amacı ile detayları bildirmedik.

30 Mart 2012 gecesinden itibaren Planımız hız kazandı ve  düzenlediğimiz  1NİSAN şakasının detaylarını paylaştık.

Mudurnu ilçesine bir Japon Türk ortaklı yatırımın yapılacağını ve Uçak parçası imalatı yapılarak Mudurnu da 1000 kişilik bir  işçi istihdamedileceğini duyurduk.

Aslında insanımız verdiğimiz bu tüyolardan 1 NİSAN şakası olduğunu anlaması lazımken, maalesef   bu şakayı çoğu insanımız gerçek zannedip telefon edenler, o civardaki tarlasını satıver diyenler, e-mail atanlar oldu.

Tabiiki, Mudurnu’ya gelebilecek her yatırım çok güzel, ama böyle bir yatırımın gelmesi söz konuus olamaz. Ayrıca, birakın 1000 kişilik istihdamı Mudurnu da şu an çalıştıracak işçi bulamama sıkıntısı yaşanıyor. Haberimizden 1 gün öncesi Mudurnu Tavukçuluk Belediye Haporlör sistemizden Eleman alımı için ilan anonsu verdi.

Gelelim, Yüzüncü yıl köyüne, orası benim Annemin ve Dayılarımın olduğu bölgedir, belki yaptığımız bu  1NİSAN şakası haberinden sonra o bölge de de canlılık olur düşüncesindeyim. İlk örneği bu gün yaşandı bile, Coco Cola firması Reklam filminin bir kısmını Yüzüncü Yıl köyü merkezinde çekti.

                          BU HABER BİR NİSAN ŞAKASI DEĞİL

Şimdi  verceğim bu haber ise bir Nisan şakası değil tamamen gerçektir. EVET Mudurnu ilçesine Bir Milyon Dolardan daha fazla yatırımın yapılacağı artık kesinlik kazanmıştır. Bu gün  Taşkesti Sarot Termal Vadi Ortaklarından  Mehmet Emin YERDELEN ile sohbetimizde, Mudurnu ilçesine  Milyon Dolardan daha fazla bir yatırım için gerekli tüm çalışmanın bittiği müjdesini verdi. Mudurnu ilçesinde yapmayı düşündükleri projeden vazgeçmediklerini belirten Mehmet Emin YERDELEN  detayların yakın bir zaman içinde kamu oyu ile paylaşacaklarını ve Taşkesti gibi Mudurnu ilçesininde Termal  Turizmden kazanç sağlamasının artık zamanınınçoktan gelip geçtiğini sohbetimiz esnasında belirtti.

Buda  MUDURNU için iyi bir haberdir.

 Sevgi ile kalın…….

Aydın ÖZPELİT

Mudurnu Haber www.mudurnuhaber.com

 

İstanbul Notları ve Emit Turizm Fuarı

İstanbul Notları ve Emit Turizm Fuarı

 

       Her yıl geleneksel olarak yapılan Emit turizm fuarına katılmak üzere 8 Şubatta Mudurnu’dan ayrıldım. Öncelikle basından heberdar olduğum Panorama 1453 tarih müzesini gezdim üç boyutlu görselliğin ve ses efekt’lerinin yer aldığı müzeyi görmenizi isterim. Fetih 1453 filmide bu günlerde vizyona girdi. Umarım müze ve fetih filmini izleyenler açısından tarih kitaplarında okutulan çoğu hikâyeden oluşan yazılımlarıyla değil fethin çağının en modern ordusuna sahip olmanın ve üstün bir mühendislik hesaplamasının ürünü olduğu anlaşılır.

     Mudurnu Gönüllüleri

      Fuar gözlemlerine geçmeden önce Mudurnulu yâda Mudurnu gönüllüsü, dostu olan sosyal sorumluluk sahibi işi gereği İstanbul’da yaşayan arkadaşların daveti ile toplantılarına katıldım. Günümüzdeki endüstrinin insanı yalnızlaştıran, bireyselleştiren, bölüp, parçalayıp daha çok “tükettirmek”üzerine kurgulanmış yaşam biçimlerine karşı İstanbul’da yağan kara, trafiğe, iş yorgunluğu ve yoğunluğuna rağmen Mudurnu için bir araya gelen arkadaşların azim ve çabasını görünce çok mutlu oldum. Şifai olarak kendilerine ettiğim teşekkürü ve tebriki buradan tekrar ediyorum. Aylık olağan toplantılarına eski Bld. Başkanı Metin Soygür’üde davet etmişlerdi. Oluşumun ismi şimdilik belli değil ama kendi deyişleriyle platform diyelim. Bana sorarsanız ismi de önemli değil önemli olan benim gördüğüm kararlılık, azim ve Mudurnu’ya duydukları sevgi… Platformu oluşturan arkadaşlar kendi yöntemlerince toplantıyı başlayıp katılanların kısa kendini tanıtma faslından sonra misafir olarak davet ettikleri Metin beye söz verdiler Metin Bey başkanlık döneminde neleri yapmaya çalıştığını neleri yapamadığını, başkanlığın okulunun olmadığını ve yaşanılarak tecrübe ile öğrenildiğini Hızır fakı sokak sağlıklaştırma projesi gibi projelerin geçmişten geleceğe kurumsal devamlılık anlamında takip edilerek yapıldığını kurumlar idareciler ve seçilmişler arasında hizmet için dargınlık olmaması gerektiğini vb. deneyimlerini ve Şeyhül-İmran vakfı olarak neler yapmak istediklerini anlattı.

      Söz sırası bana gelince bende dilimin döndüğünce her platformda anlatmaya çalıştığım eksikliğini gördüğüm konuları anlatmaya çalıştım. Kısaca geçmişte neredeydik nereye geldik bu günkü durumumuz, gelecek için planlarımız vb. Bir an evvel bugün ve yarınlar için neleri yapmamız gerektiğini ana başlıklarıyla on beş yirmi kalem tutan ve maddeler halinde gerekçeleri çözüm önerileri ile birlikte anlatmaya çalıştım. Özet olarak şunu söyleyeyim Mudurnu’da bizim eksiklerimizden biriside bizler kurumsal ve sivil sorumlular birbirimize kendimizi ispat etme kabullendirme durumuna düşüyoruz oysa sivil toplumun önünü açsak destekçisi ve takipçisi olsak hep beraber başaramayacağımız iş yok. İşte İstanbul platformunun gücüde burada. Platforma katkıda bulunmaya çalışan arkadaşlar gönüllerince Mudurnu’ya katkı sağlamaya çalışıyorlar ve gönüllü birliktelik ve sorumluluktan açıkçası ben çok ümitliyim.

       Emit

       Ayın dokuzunda gezi ve tanıtım amaçlı Emit turizm fuarına gittim. Genel olarak emit turizm fuarı ile gözlemlerim? Emit büyük bir turizm endüstrisi bu günkü halimizle bu endüstrinin içinden pay alabilmemiz zor. Şirketlere yönelik hafta içleri konferans ve seminer salonları olacak bu hizmetleri verirken butik oteller ve tarihi pansiyon evlerde konaklama olacak yeterli gelmese onarımı yapılan yerler çürümeye terk edilmeyip pansiyonculuğa açılacak. Vs. Bırakın bunları Cumartesi günü değil hafta içi dört otobüs gelse park ettirecek düzeni sağlayamadık. Yirmi yıldır boşa akan sıcak suya bakıp duruyoruz. Vc’lerden ürün satışına birçok sıkıntımız var. Vatandaşa Mudurnu’da yedirdiğimiz tavuğun İstanbul yâda Ankarada’kinden ne farkı var. Burası tavuk memleketi bir fark olmamalımı!   

Fuar ve tanıtımla ilgili bir sürü şey yazıldı söylendi biz tanıtımı iyi yaptık köt yaptık diye bir şey yazmayacağım nedeni Emit fuarı ile gözlemlerimi yukarıda yazdım.Burada sadece şunu söyleyim güzel bir atasözümüz var sevgili Kamuran hocamda yeri geldiğinde çok güzel söyler “Gelinin güzelliği,Damadın harcındandır ”diye bu kadar bütçeye bu kadar köfte…Ben her zaman nerde olursa olsun tanıtıma katılacak arkadaşların STK lar dan ve o ilçede elini taşın altına koyan yani bir anlamda “canı” yananlardan eski eve yüz milyarlarca para harcayıp,personel istihdam edip,kara kışta ısıtıp burayı nasıl yaşatabilirim diyenler “Allahtan sağlık Devletten aylık diyenlerden” daha fazla  sorumluluk alır diye düşünüyorum.Bu yazdıklarımdan şimdiye kadar tanıtım için gidenler sorumluk almaz anlamı çıkmasın herkes elinden geldiğince iyi şeyler yapmaya çalıştı.Tanıtım kimsenin tekelinde değil yaşadığımız yeri tanıtmak tarihini,kültürünü bilmekte insani sorumluluğumuzun gereği.Hep söylerim elli rehberlik belgesi olan bir yerde resmi kurumlarda çalışıp “mesai saati” bittikten sonra yaka kokardını takıp Mudurnu’ya gelen bir misafirimize bırakın tanıtımı gezdirmeyi nasıl yardımcı olabilirim diye soran varsa  beni bulsun Musallaya kadar götürüp baklava ikram ederim.Tv çekimleri turizm festivalleri vb. tanıtımdan sorumlu olan  arkadaşlar düzenli ve devamlı bir çalışma yapılması lazım.Yapılacak bir iki toplantı ile olmuyor.Şimdiden bu seneki ve seneye olacak  festival ve fuarlar için çalışmalar başlamak lazım.Tanıtım işi şehri kamusal ve yerel anlamda idare etmesi gereken ve başka bir sürü işi olan kurumlara bırakmadan sivil toplum üstlenmeli tabi bu kurumların tam desteğini de  görebilmeli.Şu an için sivil toplumda da böyle bir birliktelik yok maalesef.Emit fuarı öncesi Mudurnulu turizmciler 10000 adet ayraç bastırıp fuarda dağıtmak istedik ancak dağıtımda başarılı olmadık.Stantlarda duran arkadaşlar ne dağıttıysa onunla kaldık.

      Emit fuarı ve Mudurnu haber       

       Fuara gittiğim gün Mudurnu haber portal sahibi Aydın beyle görüşmemizde Kamuran hocanın fuara davet ettiğini ama acil işi çıkması nedeniyle gelemeyeceğini söyleyince her gün yüzlerce kişinin Mudurnu’da ne var ne yok diye baktığı sitede haber olması için birkaç fotoğraf göndereyim dedim. Fotoğraf makinemin şarjı Panorama 1453 de çekim yaparken bittiğinden cep telefonum ile ışığı iyi olan yerlerden değişik fotoğraflar çekip akşam arkadaşımın evinden ve gönderecek alet edevatta yanımda olmadığından dolayı arkadaşımın çocuklarından yardımcı olmalarını rica ettim. Onlarda sağ olsun amca bu işler kolay deyip fotoğraflardan birkaç tanesini bluetooth üzerinden bilgisayara oradan da Mudurnu habere attım. Ancak fotoğrafları gönderirken hangi foto gitti diye de bakmadım. Ancak ertesi gün telefon trafiği başlayınca konudan haberim oldu. Fotoğrafları ben gönderdim zaten giden fotolar arasında karagöz, hacıvatla kendimde varım. Fotolara yorumda yapmadım iller ilçeler değişik objeleriyle öne çıkmaya çalıştılar gibi kısa notlar yazdım. Benden bu fotolar kendine ulaşınca Aydın kardeşim İHA haber ajansından aldığı iki fotoğrafla Göynük haberi yapınca beni arayanlar ve aramayanlar neden Mudurnu’nun fotoğrafları ve haberleri yokta Göynüğün var diye üstelik daha fiyakalı diye serzenişte bulundular. Bu konu ile ilgili A)Ben Aydının kasıtlı haber yaptığını hiç düşünmedim. B)Mudurnu haberde 2007 yılından bu yana köşe yazısı yorum vb. yazıyorum bu güne kadar kimsenin yazısına haberine karışmadım nasıl haber yapması gerektiğini söylemedim. C)Bu süre içerisinde haber portalı sahibi tarafından yazdığım yazı ve yorumların hiç birine şunu böyle yaz yâda yazma diye kimse müdahale etmedi ne düşünüyorsam onları yazdım söyledim. D)Ama dışarıdan Mudurnu haberde yazı yazmam gerektiğini söyleyen birkaç kişi oldu. E)Herhangi bir konuda karşı tarafı taraflı davranıyor diye eleştirmek için önce kendimizin tarafsız davranması gerekir diye düşünüyorum. F)Kimse için önyargılı düşünmem ve davranmam çünkü bu güne kadar vicdanları ölçecek bir terazi bulamadı. Bunu en iyi ölçebilecek adalet terazisi şimdilik kamuoyu! G)Ayrıca rekabet iyidir www.mudurnuhaber.com da Emit fuarı ile haber yok o yazmasa ben yazarım diye İlhami Bey  www.mudurnuhaber.org  da Mudurnu nun Emitteki standından nerdeyse canlı yayın yaparak bizi an be an haberdar etti.   

H)Yapıcı haber ve eleştiriler insanların ve kurumların yanlışlarını gösterir doğrunun bulunmasına yardımcı olur. Varsa demokrasilerde yerelde ve genelde önemli olan iktidarda olanın değil muhalefette olanın ne dediğidir ve onun fikri özgürlüğüne saygı duymaktır.

Mehmet Cantürk www.mudurnuhaber.com

Mudurnu 20.02.2012

Mudurnu Haber

Mudurnu Haber

POLİSTE FETHULLAHCI ÖRGÜTLENME LAFI DİKKATİMİ ÇEKTİ


POLİSTE FETHULLAHCI ÖRGÜTLENME LAFI DİKKATİMİ ÇEKTİ

 Her Taşın Altında “ THE CEMAAT “ mı var ? Kitabının tanıtımı için Bolu ilinde bir  Kitap Evinin konuğu olan  Gazeteci Yazar, Nazlı ILICAK  gündeme dair konular ile ilgili konuştu.

Mudurnu

 Bolu İzzet Baysal Üniversitesi Bordo Salonunda yaklaşık 1300 kişiye hitaben konuşan ılıcak, Poliste Fethullahcı Örgütlenme Lafı benim çok dikkatimi çekti dedi.

Nazlı ILICAK MUDURNU HABER

ILICAK, Nedir bu Poliste Fethullahcı Örgütlenme  Lafı, inmisin ? Cinmisin ?  hiç birinin izi bulunmuyor, ama bir örgütlenme lafıdır ortalıkta dolaşıyor dedi.

 Nazlı ILICAK MUDURNU HABER

Ilıcak, Meseleye eğilince ve mercek altına alınca, gördük ki 1990 lardan itibaren Fethullah GÜLEN Cemaati Kamuda örgütleniyor, Özellikle Polis içinde örgütleniyor lafları var, aynı laflar 90 lardan bu güne geldik, hep aynı laflar, kitabımda da belirttim 1992 yılında Rafet YILMAZ isimli bir genç Polis Akademisinden atılıyor, Akademiden atılınca, diyorki burada bir Cemaat yapılanması var, ben onlara iştirak etmediğim için  beni istemediler sözleri üzerine yargı mercii devreye giriyor dedi.

 POLİS BAŞBAKANLIĞA BAĞLI

 Ilıcak, konuşmasında KCK davasında operasyonların devam etmesini Başbakanın istediğini vurgulayarak,  Savcı Hakan FİDAN ı ifadeye çağırdı diye Polis Müdürlerinin suçu ne burada?  Şöyle bir tez var, Polis Müdürleri yazıyorlar, yönlendiriyorlar Savcıyı, Savcı çağırıyor dedi.

 Salonu dolduran  vatandaşlar Gazeteci yazar ın yaklaşık 1 saat süren konuşmasını pür dikkat dinledi, Salon çıkışında Nazlı ILICAK   Her Taşın Altında “ THE CEMAAT “ mı var ? Kitabını imzaladı.

www.mudurnuhaber.com

 BERA OTEL

MUDURNU REYON
www.mudurnureyon.com

11 Yaşındaki Kız için Bolu Valiliği Açıklama yaptı

Bolu Valisi İbrahim Özçimen, Z.Ç’nin hastaneye getirilmesinden sonra savcılığın olaya el attığını söyleyerek, durum adliyeye intikal ettiği için detaylı açıklama yapmalarının doğru olmayacağını belirtti. Özçimen, Kamuoyunda infial olabileceğini düşünerek bir açıklama yapmak zorunda olduğumuzu hissediyoruz” diye konuştu.
Bahsedilen bu kızın Kasım 2011 tarihinde Patnos Asliye Hukuk Mahkemesi’ne yaş tahsisi için dava açtığını anlatan Özçimen, şunları söyledi: “Ve mahkemenin göndermesi üzerine Ağrı Devlet Hastanesi’nden yaşının çok daha büyük olduğuna dair bir rapor almış. Bu raporun nüfusa geçmesi için Patnos Asliye Hukuk Mahkemesinin dava neticesini beklemek zorundayız. O yüzden bizim Mudurnu’da açılan soruşturma da o davanın neticesini beklemek için durmuştur.”

MUDURNU 11 YAŞINDAKI KIZ www.mudurnuhaber.com

Hem bakanlık hem de valilik olarak konunun takipçisi olduklarını ifade eden İbrahim Özçimen, sözlerine şöyle devam etti: “Biz, bir sosyal çalışmacımızı küçük yaşta olduğu iddia edilen kızımızın evine gönderdik. İlgileniyoruz. Bugün de Sosyal Hizmetler Müdürü yine o aileyi ziyarete gidecek. Herhangi bir cebir ya da şiddet yok. Rızaen bir evlenme. Nüfus kağıdına o yaş tahsis edilmiş olacak. Ondan sonra da bir engel kalmamış olacak.”

Sayın Bakan ve valiliğin konuya ilgisinin devam ettiğini anlatan
Özçimen, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu konu inşallah en kısa zamanda ortaya çıkmış olacak. Nüfus kağıdındaki yaşı 11. Kemik yaşı için hekim raporunun hakim raporuna dönüşmesi gerekiyor. Hakim kararı olmadan benim açıklamam belki soruşturma evraklarını açıklamak anlamına gelebilir. Ama kesinlikle çok daha büyük.”

Sağlık Bakanlığı’nın olayın ardından inceleme başlatarak, müfettiş görevlendirdiği belirtildi. Bolu’ya gelen müfettişlerin 11 yaşındaki kızla ilgili bütün gelişmeleri sorgulayacağı öğrenildi.

www.mudurnuhaber.com

 

MUDURNU SİTELERİ SATILIKTIR

 

Tazminat Borcumuz için İnternet sitelerimiz SATILIKTIR.

 

Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz yıl MUDURNU KÜLTÜR VE TURİZM FESTİVALİ sonrasında Festivaldeki konukların Bolu Milletvekillerimize söyledikleri sözlerden dolayı yazdığım bir köşe yazısı sonrasında Davalık olmuştuk. Dava yı Kaybettik.

Borcumuzun bir kısmını ödedik ve geri kalan kısmı için ise son gün 31 ARALIK 2011 dir. Bizim ise MUDURNU için kaybettiğimiz Dava’da ödeyebileceğimiz Tazminat ın tek karşılığı İnternet sitelerimizi satışa çıkarmak oldu.

Çünkü biz bu işleri Ticaret için yapmadığımız için şu ana kadar bu siteler Memleketimizin tanıtılmasına faydalı olmuş, fakat şahsen benim sürekli zarar etmeme sebep olmuştur. O nedenle site Domainleri satılıktır.

 Başta Google Reklâmlarında ilk sırada çıkan ve binlerce arama motorlarına kayıtlı Mudurnu ilçesinin 1999 yılından u yana kayıtlı internet tanıtım sitesi MUDURNU.COM sitesini bir Mudurnulu hemşerime satmak isterim. Veya Mudurnu Haber Sitesine Genç ve dinamik Memleket sevgisi taşıyan genç Kardeşlerime devretmek isterim.

Ve şu an üzerime kayıtlı 20 den fazla MUDURNU ile ilgili Domainler de satılacaktır.

www.mudurnuhaber.com

www.mudurnu.com

www.mudurnuturizm.com

www.mudurnuorganik.com

www.mudurnuagroturizm.com

www.mudurnugundem.com

WWW.MUDURNUMARKET.COM

Ve özel domainlerde  (ALAN İSİMLERİ )satılıktır.

Mudurnu Kent Konseyinden Basın Açıklaması

Yönetimde Ortak Akıl (Kent Konseyleri)

5393 Sayılı Belediye Kanununun 76.Maddesine göre  mahalli idareler genel seçim  sonuçlarını izleyen 3 ay içinde ilk toplantısını yapmak üzere belediye başkanının çağrısı ile toplanır.
Başkan ve yürütme kurullarını seçimini yaparak “Kent konseyi, kent yaşamında; kent vizyonunun ve hemşerilik bilincinin geliştirilmesi, kentin hak ve hukukunun korunması, sürdürülebilir
kalkınma, çevreye duyarlılık, sosyal yardımlaşma ve dayanışma, saydamlık, hesap sorma ve hesap verme, katılım ve yerinden yönetim ilkelerini hayata geçirmeye çalışır.

Katılımcı Demokratik Yerel Yönetişim uygulamalarının dünyadaki en iyi
örneklerinden biri olarak kabul edilen Türkiye Yerel Gündem 21 Programı, Türkiye’de yeni bir “Yerel Yönetişim” modelinin gelişmesine katkı sağlamaktadır. “Kentine Sahip Çıkma” , “Aktif Katılım” ve “Çözüme Ortaklık” ilkeleri bütünlüğünde, kentleri sürdürülebilir bir geleceğe taşıyan Kent Konseyleri, kalkınma yolunda atılmış önemli bir adım olan Yerel Gündem 21 Programının devamı niteliğindedir.

Kent Konseyleri; kadın, gençlik, engelli, çocuk, emekli meclisleri ve çeşitli çalışma gruplarıyla; belediyeler ve diğer yerel paydaşlarla kentler için ortak aklın oluşturulması adına önemli bir şemsiye vazifesi görmektedir.

Türkiye’de Kent Konseylerine neden ihtiyaç duyuldu.
Yıllaraca kendi gölgesinden korkan ceberut devlet mantığıyla vatandaşına güvenmeyen elinde silah olanın kendini iktidarda gördüğü, yurttaşını okulda, askerde eti senin kemiği benim, sapa cennetten çıkma anlayışıyla eğitmeye çalışılan devlet dairesinde bir mühür bastırmak için on masaya gönderilen, hastanede, postanede hor görülen sivil oluşumları,
gençlerin siyasete ve ülkesine karşı olan sorumluluğunu bölücülük ve vatan hainliğiyle eşdeğer gören kitabı, daktiloyu, teksir kâğıdını tek kanal mecburi TV’lerde suç unsuru olarak gösteren rejim elden gidiyor diye seçimle iş başına gelmiş iktidarı silah zoru ile alaşa edip
neye karşıyım dediyse bin bir türlüsünü memleketin başına bela eden… Ülkede terör vardı deyip terörün en çetrefillisini bırakan… şeirat geliyordu deyip devlet mitinglerinde ayet okuyup uçaklardan halka ayetler atan.Rabıta gibi şeriatçı örgütlere desteğini esirgemeyen..bir
zamanlar sağdan,soldan ülkesinin bağımsızlığı uğruna canını veren gençler varken bugünün tüketim alışkanlıkları ile donundan,jölesine kadar bağımlı hale gelen birçok şeyden habersiz,ilgisiz,sorumsuz ve güncel “sosyal sorumsuzluk”sitelerinde zaman öldürenlerin bolca olduğu memleketimde Devlet yıllar sonra sivil toplumun önemini anlamış olacak ki
toplumunun ortak aklıyla sorunlarına sahip çıkmasının önünü açmaya çalışmaktadır.

Sorumluluğumuz ve yaptırım gücümüz kamuoyunu bilgilendirmek?
Mudurnu kent konseyinin çalışmalarını kamuoyu ile paylaşma gerekçemize gelince geçtiğimiz günlerde yaptığımız kent konseyi yıllık yapılan ikinci olağan genel kurul toplantımızda var olan iki haber portalında toplantı haberimiz yayımlanınca yapılan yorumlardan kent konseyini anlatmada halkla buluşturmada eksik kaldığımızı anladım.
Elimizde bu buluşmayı sağlayacak görüş ve önerilerimizi paylaşacak bir yayın organımız olmadığından, yayın organı imkânı olanlarında siz kimsiniz ne iş yaparsınız bize söyleyecekleriniz varmı diye sormadığından! Görüşlerimi var olan iki haber portalında paylaşmayı düşündük. Kent konseyleri kanunu yürütmesini belirli organlarla sınırlasa da en
önemlisi genel halkın katılımını esas almaktadır.
Mudurnu kent konseyi bu güne kadar neler yapmaya çalıştı?
Baştan şunu söyleyeyim kendi adıma yapıcı eleştirinin kişilere hakaret değil olgunlaştırması gerektiğine inananlardanım.

Neleri Yapamadı?
Yürütme kurulu düzenli olarak toplantılar yapıp kararlar alamadı hatta yürütme kuruluna seçilenlerin toplantılara düzenli katılımı sağlanamadı. Komisyonlar yeterince aktif olmadı.
Geniş katılımlı toplantılarla kent konseyin ne olduğu ve görevleri ile ilgili halkımıza ulaşmadık ve onların görüş ve önerilerinden faydalanıp sürece dâhil edemedik. Ana başlıklarıyla bunlar sayılabilir.

Neleri yapmaya çalıştık?

Bırakın ilçeyi birçok ilde bile oluşumu tamamlanmayan yâda kâğıt üzerinde olan kent konseyinin oluşumu sağlandı ve ortak akılla hareket edip kentinin sorunlarına sahip çıkmanın önemini anlatmaya ve sorunlara çözüm önerileri getirmeye çalıştık Bolu dâhil
davet edildiğimiz, bilgilendirildiğimiz her toplantıya ve panele katıldık. Kent Konseyi olarak Kaymakamlık, Belediye, birim amirlerini, siyasi parti başkanlarını, oda ve dernekleri ziyaret edip görüş ve önerilerini dinledik ve Kent Konseyinin ilçemizde kurumsallaşmasını
sağlamaya çalıştık. Mudurnu’nun sorunların takipçisi olduğumuzu en küçüğünden en büyüğüne kadar Belediye meclisinin görüşüne sunduk bu sorunlara ve çözüm önerilerine dair görüşlerimizi otuza(30)yakın dilekçe ile meclisin görüşüne sunduk. Yapılan her
görüşmede meclis toplantılarında bulunduk. İpek yolu belediyeler birliği kurulması çalışma ve toplantılarına katıldık.
Mudurnu ve genel sorunlara dair yaptığımız iki proje MARKA(Doğu Marmara Kalkınma Ajansı)tarafından Kentinin ve Kendinin Geleceği İçin El Ele projesinde (geri dönüşüm,
doğayı ve çevreyi, koruma, gençlerin kendi geleceğine projeksiyon tutuşu, trafik kurallarına uyma gibi konularda okullarda eğitim ve tiyatro gösteriminin yanında beş adet üçer dakikalık kısa filmler çekilerek) Milli Eğitim Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Kültür Bakanlığı
aracılığıyla dağıtımı yapılarak Türkiye ve yurtdışında proje sahibi olarak Mudurnu kent Konseyi ve destekleyen olarak Mudurnu Belediyesi amblem ve yazısı her gösterimde yer alacak.
İkinci proje olarak Sanat Yoluyla çevre eğitimi (Uygulama Dumlupınar ilkokulu) Yine MARKA ajansı tarafından Abant’ta yapılan Ayaş’tan, Sapanca’ya İpek yolu koridorunda yeni fikirler ve projeler çalıştayına davet edildik ve görüş ve önerilerimizle katkıda bulunup ilçemizi Kent Konseyi olarak en iyi şekilde temsil etmeye çalıştık.
Yazımda şimdiye kadar kent konseyini ve amaçlarını halkımıza anlatmakta eksik kaldığımızı belirtmiştim. Amacımız geniş katılımla ilçemizin sorunlarına sahip çıkıp kısa, orta, uzun vadeli planlama yapmak ve çözüm önerileri getirmek değişik görüş ve önerilerden faydalanmak ve sorunların sorumluluklarımızın takipçisi olmak Bu nedenle ilerleyen günlerde
Mudurnu’da geniş katılımlı toplantılar yapmayı düşünüyoruz. Mudurnu’da ve İlçe dışında olan Mudurnu sevdalısı sorumluluk duyan hemşerilerimiz bizzat katılım sağlayarak, haber partallarındaki yorum köşelerine ya da direk yazacağım e-posta adresine görüş ve önerilerini yazarak katkıda bulunabilirler.
Saygılarımla
20.12.2011
Mehmet Cantürk
mehmet_canturk14@hotmail.com

Başbakan’a Mektup yazdı

Mudurnu ilçesinde bir vatandaş girdiği ekonomik zorluklar karşısında Başbakan Recep Tayyip ERDOĞAN a bir mektup yazdı.

Mudurnu Kuş gribi www.mudurnuhaber.com

Mudurnu ilçesi Taşkesti Beldesi Yeğenderesi Köyünde ikamet eden  Ahmet KAHVECİOĞLU ( 68)  2007 yılında Başladığı Bıldırcın Yumurtacılığının Kuş gribi dedikodularından dolayı iflas ettiğini ve o günden bu yana ne kadar uğraşsada bir türlü çıkış yolu bulamadığını belirtti.

Kahvecioğlu, son çareyi Başbakanımız Recep Tayyip ERDOĞAN a bir mektup yazarak derdimi anlatmakta buldum, ancak derdimi o anlar dedi.

Kahvecioğlu’nun Başbakan Erdoğan’a yazdığı MEKTUP

Sayın: Başbakanım

Ben Bolu ili Mudurnu ilçesi Taşkesti Beldesi Yeğenderesi köyünden Ahmet KAHVECİOĞLU, yaşım 68, bu yaşa kadar köyümde çiftçilik ve çeşitli işlerle uğraştım.

2007 yılında başladığımız Bıldırcın Yumurtacılığında Kuş Gribi nedeni ile ürünlerimiz elimizde kaldı ve çöpe atmak zorunda kaldık. Bu nedenle iflas ettik. Ardından Bıldırcınlarımıza verdiğimiz yemlerin paralarını vermek için Bankadan kredi kullandık. Süresi az olduğu için, kredi dönüşlerimizi tamamlayamadık.

Bankalar sürekli sıkıştırıyor. Herhangi bir yerden Emekliliğim uoktur. Şu anda Mudurnu Kaymakamlığı Vâkıfından Bayramlarda tarafıma yardım verilmektedir. İlk verilen 150 tl lik yardımı ise Bankaya borçlu olduğum için kesmişler, yardımı alamadım. Daha sonra Kurban Bayramındaki yardımı elden verdiler, onlarla ve komşularımızın desteğiyle hayatımızı devam ettiriyoruz. Evde eşim ile birlikte yaşıyoruz. Odunumuzu dağdan temin ediyoruz.

Sizlerden ricam, bana bir yardım eli uzatıp, Kuş Gribi nedeni ile içine düştüğümüz bu zorluktan çıkmama yardım etmenizdir. Bana kefil olan komşularım var, onlarda şu an benim yüzümden zorluk çekiyorlar, bir an önce bir yapılandırma yapmak istiyorum. Bunun için Devletten bir destek, Ziraat Bankasından uzun vadeli geri ödemeli bir kredi istiyorum.

Yardımcı olursanız çok memnun olacağım.

Allah razı olsun.

Ahmet KAHVECİOĞLU

Yeğenderesi Köyü MUDURNU

0(374) 426 66 57

WWW.MUDURNUHABER.COM

Haber& Röp: Aydın ÖZPELİT

 

AV TÜFEĞİ İLE ÖLMEK İSTEDİ

AV TÜFEĞİ İLE KENDİNİ VURDU

Mudurnu ilçesi Uzunçam Köyü yalamalar mahallesinde Evde kendi yaşayan M.T (45) Av tüfeği ile kendini vurarak intihar etmek istedi.

Sabah saat 7.00 sularında komşuları M.T nin evinden gelen Tüfek sesiyle eve gitti. Evde kanlar içinde yatan M.T yi görev komşuları olayı 156 yı arayarak Kolluk kuvvetlerine bildirdi.

 M.T nin yaşadığını fark eden komşuları 112 yi arayarak Ambulans istedi. M.T Ambulans ile ilk önce Mudurnu Devlet hastanesine nakil edilerek buradaki gözlemden sonra Bolu Köroğlu Devlet Hastanesine sevk edildi.

 M.T Bolu Köroğlu Devlet Hastanesinde Müdahale edildiği öğrenildi. M.T nin sağlık durumunun iyiye gittiği belirtildi.

 M.T nin evinde yapılan araştırmalarda bir Av tüfeği ve buna ait kullanılmış bir Av Fişeği ve  masa üzerinde ( Benim ölümümden kimse sorumlu değildir  )  yazılı bir not bulundu. Olay ile ilgili Olay yeri inceleme ekipleri incelemelerde bulundu. Olayın intihar mı yoksa Cinayet e teşebbüs mü edildiği toplanan verilerden ve M.T nin vereceği ifadeden sonra açıklık kazanacak.

 www.mudurnuhaber.com