Volkswagen üzerinden İslam dünyasına oynanan büyük oyun

Volkswagen üzerinden İslam dünyasına oynanan büyük oyun

Haberseyret.com yazarı Bi Simit, İslam coğrafyası üzerinde oynanan oyunlara ve bu oyunlara karşı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın verdiği savaşa dair çarpıcı bir yazı kaleme aldı.

zuntikamin-silahi-erdogan

İşte o yazı:

Yazmak kanımı kaynatmıyor artık. Yazmak bana keyif vermiyor. Sadece canımı acıtıyor yazmak. Öfkemi kabartıyor. Gözlerim yaşarıyor kalem tuttuğumda. Eksik olan bir şeyler olduğunu hissediyorum. Bir yandan da yazmak zorunda olduğumu. Çünkü her taraftan saldırıyorlar. Çünkü her taraftan gedik açıyorlar. Ellerimizde kum, toprak, su niyetine harfler ve cümleler. Birileri bu devletin planlarını ve öngörüsünü yazmalı. Birileri bu milleti belkilerden ve ihtimallerden kurtarmalı. Milletin planları ve olanları bilmesini yıllar boyunca tehlike olarak görenler yüzünden asıldı Menderes. Bu yüzden zehirlendi Özal. Şimdi yine ne olduğunu bilmeyen. Ne olacağını kestiremeyen bir millet ve bütün şer odaklarına karşı savaşan bir lider. Bu millet bu liderin arkasında dursun evet. Ama ne olur birileri bu millete neler olup bittiğini de anlatsın.

Küçükken okula gittiğimde, medreseye giden abimin yol parası olmadığı için haftada bir defa gelmek yerine ayda bir defa da olsa eve gelişlerini özledim. Her geldiğinde getirdiği ezgi kasetlerini. Babam’ın 28 Şubat gecesi sobada yaktığı arapça kitapları ve kürtçe beyit kasetlerini özledim. Medresede diz çöktüğümde küçük olduğum için anlamadığım halde ezberlediğim nasara-yensuruları, darabe zeydun amran örneklerini, Şule Yüksel’in Huzur Sokağı kitabında Bilal’in dünyevi aşkına kavuşamayışı oldu beni sevindiren. Grup Maveranın “Adınla büyü bebeğim, adın şehadet” dediği her saniyeyi, her saliseyi zerre zerre oksijen gibi içime çekerek Çeçen dağlarında Şamil Basayev’i, Mashadov’u, Salman Raduyev’i düşündüğüm günleri özledim. Yavuz Bahadıroğlu’nun kitaplarını. Temürmelik’i özledim. Harzemşah Celaleddini. Sunguroğlu’nu. Çağrı filmini izlerken Hz. Hamza birkaç adım attıktan sonra düştüğünde ağlamayı. “Hz. Vahşi’ye kin besleme sakın, o da bir sahabe” diyerek duygularımı dengelemeye çalışan Babamın uyarısını. Erbakan’ın kendine özgü zafer işaretini yaparken kalbime anlam veremediğim o sıcaklığın düştüğü günleri.

Belki de Endülüs’e veda etmemeliydi Yavuz Bahadıroğlu. O kitabı yazması için ona gerekçe veren tarihi olaylar hiç olmamalıydı. Müslümanların fethi unutup tembelliği, zevk-ü sefayı, şehveti ve keyfiyeti el üstünde tuttuğu andan itibaren ellerinden kayıp giden Endülüs’ü anlatan o kitabı yazdırmamalıydı Endülüs’ün sultanları. Ama şehadetin tadını çoktan unutmuşlardı. Tarık Bin Ziyad’ın gemileri neden yaktırdığını unutmuşlardı. Çünkü ellerinde hikâyeleri kalmamıştı. Kahramanları kalmamıştı. Tükenmişlerdi. Tıpkı elimizden Mevdudi’nin, Malcolm X’in, Seyyid Kutup’un, Ömer Muhtar’ın, Aliya’nın, Hasan El Benna’nın, İkbal’in, Hattab’ın, Dudayev’in gidişi gibi. Elimizde hiçbir şey bırakmamıştı modernizm. Çok güzel anlatıyordu Aliya İzzetbegoviç çağı kaybetmiş Müslümanları. “En kötü birleşim: Boş bir ruh ve dolu bir mide!” diyordu Aliya. Evet, birçok konuda rebeze çölünün kırık kanadı Ebuzer el-Gıfari’ye (r.a.) katılmak zorunda kalsam da bir konuda ona hak veremedim. “Evinde yiyecek ekmeği olmadığı halde kınından ayrılmış bir kılıç gibi isyan etmeyene şaşarım” diyen Ebuzer’e bu konuda hak veremiyordum. Bizler karnımız açken çok daha Müslüman olduğumuzu biliyorum çünkü. Güçsüzken aslında çok daha güçlü olduğumuzu biliyorum. Elimizden başörtümüz alındığında mesela, elimizden ezan alındığında, elimizden kutsallarımız alındığında bizler bugün olduğundan çok daha erkektik, bunu biliyorum.

Ortalık yine çok karışık. Cizre’yi filan yazmayacağım. Diyarbakır’ı da. Hakkâri ya da Dağlıca’yı da. Buralar bizim. Bizim olana yoğunlaşmak, bizim olupta elimizden almak istedikleri başka yerleri ihmal etmemize neden oluyor. Bizler Halep’i konuşurken, Musul’u ve Kerkük’ü konuşurken Türkiye’nin medyası bütün dikkatleri Cizre’ye çekiyor. Bizim cenahın medyası da maalesef öyle. Salak diyorum kusura bakmasınlar. Salaksınız oğlum işte. Hepiniz salaksınız. Erdoğan’a yardım mı etmek istiyorsunuz? Doğan medyası gibi siz de saldırın en azından ki hangi tarafta olduğunuz netleşsin. Bu milletin size harcadığı paraya yazık ulan. Bütün dünyanın peşinde olduğu Cumhurbaşkanı Erdoğan daha geçen gün yine bizim cenahtan bir kanalda canlı yayına çıkıyor. Sunucu’nun sorduğu soruyu aktarıyorum aynen : “Cumhurbaşkanım şu anda Reisçilik ve Hocacılık diye kavramlar var. Ne düşünüyorsunuz?”

Şimdi diyorum ya. Bütün dünyanın peşinde olduğu Erdoğan tutup Ümmete faydası olsun diye senin kanalında, senin programında canlı yayına çıkıyor ve sen tutup Erdoğan’a bu soruyu soruyorsun. Milllet Halep’i sormanı bekliyor, Suriye’deki mücahitleri sormanı bekliyor, İran açık bir şekilde generallerini Esed ve PKK komutanlarına destek olsun diye gönderip fotoğrafları medyaya servis ederken Türkiye neden generallerini Suriye’de Ahraru Şam ya da Peşmerge’nin yanına göndermiyor? Türkiye neden generallerini Çeçen mücahitlerin yanına gönderip fotoğraflar servis etmiyor. Millet sunucudan kana kan, dişe diş sorular beklerken bizim geri zekâlı sunucu tutup Hocacı mı yoksa Reisci mi diye bir soru ile Erdoğan’ı dumura uğratıyor.

Kardeşlerim ben mi abartıyorum? Ya ben bu dünyadan değilim ya da bizim en kaliteli gazeteci diye ekrana koyduklarımız aslında bir ahmaktan ibaret.

Dikkatinizi Cizre’ye, Dağlıca’ya vermeyin. Hepsi birer yem. Gözünüzü dışarıya dikin. Gözünüzü Suriye’den, Yemen’den, Mısır’dan ayırmayın.

Sizlere yazacağım ve sizinle paylaşacağım çok şey varken üç-dört ayda bir yazı yazmamın sebebi de bütün bunları biliyor olmanın verdiği ızdırap değil mi? Hadi kabul edin artık. Biz en zayıf olduğumuz günlerde kazandık. En güçlü olduğumuz dönemde kaybettik. Bu tıpkı Osmanlı Devleti’nin gerileme dönemine benziyor. Cennet mekân Kanuni Sultan Süleyman için Osmanlı Devleti’nin en yüce Sultanı derler. Osmanlı Devletinin en başarılı, ufukları en çok arşınlamış komutanı. Oysa benim için Cennetmekân Kanuni Sultan Süleyman Osmanlı Devleti duraklama devrinin ilk padişahıdır. Çünkü tarihi tersten okuduğunuz zaman en son planlı ve düzenli fetihler onun zamanında gerçekleşmişse de Osmanlı Devletinin çöküşünü hızlandıran ilk Viyana kuşatması da bu Padişah zamanında başarısızlığa uğramıştı. Onu suçlamıyorum. Sadece tarih kalbimden geçen verileri doğrular nitelikte. Osmanlı Devleti’nin en güçlü olduğu, en zengin olduğu, halk arasında hiç aç olmadığı, herkesin refah yaşadığı, vergilerin fazla geldiği, bunun üzerine bazı ülkelerden Osmanlı Devletinin vergi almamaya başladığı (kapitülasyonlar) bir dönemden bahsediyorum. Acı ve sıkıntı olmayınca zaferlerin sona erdiği tezini en çok Kanuni Sultan Süleyman devri doğruluyor. Yanlış anlaşılmasın. Cennetmekân bir Sultanı yermek benim haddime değil. Sadece tarihi tespitler üzerinden değerlendiriyorum ve bu değerlendirmeyi de en güzel Kanuni üzerinden anlatabileceğimi düşündüm. Bu yüzden bana göre Osmanlı Devleti’nin en zayıf Sultanı Kanuni’ydi. Çünkü karnı toktu. Çünkü zengindi. Çünkü kudretliydi. Çünkü psikolojik sınırlara ulaşmıştı. Çünkü artık herkesin gözünde yenilmezdi. Peki, yenilmez olanı yenersen ne olur? Yani birine yenilmez dedikten sonra, o kişi 1.Viyana kuşatmasında olduğu gibi başarısız olursa ne olur? Önce psikolojik olarak kalplerde daha sonra da somut olarak sahada galip olursun. İşte Avrupa Kanuni’ye bu kötülüğü yaptı. Onu yenilmez olarak nitelendirdi. Ona bütün yüce sıfatları yakıştırdı. Onu Osmanlı Devleti’nin kudreti ile eş tuttu. Ve daha sonra Viyana kapılarında onu durdurdu. Ve kendi halkına “İşte yenilmez olanı, durdurulamaz olanı durdurduk, şimdi yok etme zamanı” diyerek Osmanlı’ya karşı bir eylem başlattı.

Biz tok günlerin adamı değiliz dostlar. Steve Jobs’ın bir üniversitenin mezuniyet balosunda yaptığı konuşmanın milyonlarca defa youtube’da tıklanıyor olmasının sebebi o adamın yüzde yüz haklı olması değil mi? “Aç kal, budala kal” diyordu Steve Jobs. Çünkü sen aç kaldığın müddetçe gözlerin, ellerin, kalbin ve beynin yeni arayışlara yönelecek. Tok olduğun müddetçe, yani derdin ve tasan olmadığı müddetçe dünya hayatı senin için bir eğlence merkezinden ibaret olacak. Bilmiyorum yeterli mi bu kadar örnek. Fark ettiyseniz tek bir şey anlatmaya çalıştım ey Ümmet. Tek bir soru sormaya çalıştım. DERDİN VAR MI? HEDEFİN VAR MI? AMACIN VAR MI?

Hadi modernizmin rüzgârında savrulan kardeşlerime onların anlayacağı tarzda, cafcaflı bir iş başvurusu stilinde sorayım bu soruyu. 10 yıl sonra ÜMMETİ nerede görüyorsunuz? Ya da 100 yıl sonra?

Neyse konuya gireyim artık. Evet, daha başlamadım. Ne yapayım. Ben de içimi dökmeden yazamıyorum işte. Sizi kardeşim gibi gördüğüm için aklıma ne gelirse sıraya koymadan diziyorum. Eski yazılarımı okuyan kardeşlerim bu yazdıklarımı çok rahat anlayacaklardır. Bu yazdıklarımı bütünleştiremeyen dostlarımdan ricam da eski yazılarımı mutlaka okumalarıdır.

Bağlantı kurmayı seviyorum. Resimlere bakmayı, denklemleri birbirine bağlamayı. Ortada televizyon varsa kumandayı aramak aptallık değil. Ortada bilgisayar varsa gözün hemen Mouse’u da arıyor ister istemez. Gelelim meseleler zincirine. Kâbe’de bir kaza oluyor. Kazanın sebebi komik bir ihmal. Müsebbibi ise Bin Ladin Şirketler Grubu. Bin Ladin şirketler grubu Suudi Arabistan kurulduğu günden itibaren (kuruluşundan sonra yaklaşık 15 yıl içerisinde) Bin Ladin ailesinin kurduğu bir holding yapılanması. Suudi Arabistan ile beraber küçülüp, Suudi Arabistan ile beraber büyüyen bir şirket. O kadar ironik ki Suud’da bir kral düşse, ya da kral değişse zaman zaman bu şirkette de kayıplar ve yönetimsel değişiklikler oluyor. Yani Suudi’yi yöneten eller, Bin Ladin şirketler grubunu da yönetiyor. Bu şirket isimlerini unutmayın.

Hac esnasında kaza oluyor. Sebebi yine komik. İki çapraz sokaktan gelen hacıların kontrolsüz bir şekilde ortada buluşması ile birbirini ezmesi ve yaklaşık 500 şehit. Sokak dediysek sanmayın gerçek sokak. Sokak dedikleri tel örgüler ya da bariyerlerle suni bir şekilde yapılmış geçiş yolları. Yani iki çapraz geçiş yolu kasıtlı bir şekilde yapılıyor ki gelenler birbiri ile çarpışsın. Bunu yapan da G4S güvenlik şirketi. Patronu ise daha önce British Gas PLC şirketinin de kurucularından Güney Afrika Asıllı Ashley Martin Almanza isimli şahıs. Kendisi aslen finansçı. Londra eğitimli. İngiliz güdümlü. Güney Afrikalı dediysem siyahi biri sanmayın. Bir eroin kadar beyaz. Evet şeker ya da un gibi kutsal nimetlere benzetmek istemedim kendisini. BİR EROİN KADAR BEYAZ. Tekrar ediyorum; bu bahsettiğim şirketleri ve isimleri sakın unutmayın. Az sonra hepsi lazım olacak.

Bu iki olay daha sıcaklığını korurken Amerika’da yaşayan 29 yaşındaki Prens Macid Abdülaziz el-Suudi Beverly Hills’teki milyon dolarlık malikânesinde bir kadın çalışanı taciz ettiği iddiasıyla tutuklanıyor. Yanlış anlamayın. Prensi savunmuyorum. Hepsi bu dünyada yaşadığı lüksün cezasını ahirette ödeyecek. Bu konulara girip dikkatinizi dağıtmak istemiyorum. Daha sonra Prens Üç Yüz Bin dolar kefaretle serbest bırakılıyor. Tabi sözde. Arka planda ABD devleti Suudi’den ne aldı bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey bu Prens’in şu anki Kral Selman’a yakın biri olduğu. Aslında olay bu bile değil. İşin içinde 3 tane temizlikçi kadın var. 3’ü de aynı anda şikâyetçi oluyor. Yani Prens 3’üne aynı anda taciz etmiş olamaz. 3’ü de bir yerlerden direktif alıyor ancak zamanlama hatası yapıyorlar. Yani aynı anda saldırdığını iddia ediyorlar. Bu olayı da ellerine gözlerine bulaştırıyorlar.

Yine ne hikmetse aynı bölgede; yani Beverly Hills’de Katarlı bir prens aşırı hızdan dolayı polis tarafından tutuklanıyor. Prens Hamid bin Hamad ailesinden. Bu olaylar hep aynı haftada oluyor. Yine aleyhte suçlamalar ve işlemler gerçekleştiriliyor.

Bir iki gün sonra İran medyasından haberler yayılıyor. Kabe’de şehit olan hacıların sayısının 5000 olduğu; ancak Suudi’n bunu sakladığı iddia ediliyor. İran medyası ortaya öyle bir yem atıyor ki bizim Türkiye’deki medya bile bu habere balıklama atlayıp İran’ın reklamını yapıyor. Türkiye’deki medya dediysem yanlış anlamayın. Doğan ya da Paralel medyası değil ha ! Hani bize ait olduğunu sandığımız, Müslümanlara çalıştığını sandığımız beş para etmez, canlı yayında başörtülü birinin kıçını göstererek, bir erkek sunucunun eli ile yine bu bayanın beline masaj yaptırarak bunu yayınlayan rezil bir televizyon kanalının haber sitesinden bahsediyorum. Anladınız siz o yeteneksiz, kabiliyetsiz ahmakları. İşte stratejik hamlelerden habersiz, kopyala-yapıştır haberlerle hayatını idame ettiren bu tür yayın organları tutup İran medyasının borazanlığını yapıyor. Bilerek mi? Tabi ki hayır. Bunların bunu bilerek yapacak kadar bile zeki olmadığı aşikâr. Neyse devam edelim.

Olaylar zinciri devam ediyor. İngiliz The Guardian gazetesinde bir röportaj yayınlanıyor. Güya Suud ailesinden bir başka Prens The Guardian kâfirine demeç veriyor. Kral Selman’ın ülkeyi iyi yönetemediğini ve bu yüzden Suudi’n geleceğinin karanlık olduğunu söylüyor. Bununla da yetinmeyip Suud ailesinin bütün büyüklerine mektup yazdığını ve Selman’ı azletmeleri gerektiğini ifade ediyor. Ne hikmetse bu Prensler, bu röportajlar, bu demeçler hep The Guardian’ı buluyor. Eeee, adamlar adil ne de olsa, güvenilir ne de olsa. Hem Arabistan yarımadasını Osmanlı’dan alıp onlara teslim eden de İngiliz The Guardian’ı kuranların ataları değil miydi?

Bu kadar mı? Değil tabi. Bütün bu olaylardan sonra finans baronları yaygarayı koparıyor. Suudi Arabistan’ın petrol fiyatlarındaki düşüş ve Yemen’deki operasyonları bahane ederek uluslararası piyasalardan 70 milyar dolarını geri çektiğini salya sümük haber yaptılar. Bu haberi de Kral Selman’ın fotoğrafı ile yaptılar. Evet, burada YEMEN bahanesini sakın es geçmeyin.

Şimdi fotoğrafları birleştiriyorum. Fırtına burada kopuyor. Beverly Hills’deki otellerin de, Kabe’nin güvenliğinden sorumlu GS4 şirketinin de ve en önemlisi bu çok dikkat edin İran’ın dini lideri Ayetullah Hamaney’in 100 milyar dolardan fazla servetini de, durun daha bitmedi, Türkiye’de 17 Aralık darbesini gerçekleştirip İran’daki gibi devrim yapmak isteyen ancak beceremeyen Fethullah Gülen’in şirketlerinin kazançlarını da yöneten Blackrock ve Legal and General finans şirketleri. Eee? Yetmediyse bir bomba daha patlatalım. Suudi Arabistanın piyasadan çektiği 70 milyar dolarlık fonun da aynı zamanda yöneticisi olan Blackrock ve Legal and General şirketlerinden bahsediyorum. Şimdi oturuyor mu taşlar yerine? Biliyorum çoğunuz bu makaleyi dinleyecek; ancak aradaki bağıntıları iyi kurmanız için makaleyi ayrıca okumanızı da tavsiye ediyorum.

Dostlar bu kâfirler o kadar koldan saldırıyorlar ki.

Şimdi çok gerilere gidelim. “Ses Kayıtları Gerçek Ama” başlıklı bir yazı yazmıştım. 2014 yılında. Arap şeyhlerin paralarını Avrupa ve Amerika’dan çekerek Türkiye’ye yatırdığını ve Erdoğan önderliğinde yeni bir dünya düzenine hazırlanmak istediklerini söylemiştim. Erdoğan’ın Türkiye’de son bir kale oluşturmaya çalıştığını ve bunun farkında olanlarla Türkiye’yi güçlendirerek Ümmetin bütün Dünya’ya buradan meydan okuyacağını söylemiştim. İşte Kral Selman başa geçtiği günden beri Avrupa ve Amerika’dan sistemli bir şekilde parasını çekerek Türkiye’ye aktarıyor. Dolar 3 TL’yi görmüş de TÜSİAD ve diğer şer odakları şikâyetçi oluyormuş. Ulan hedefleri sadece 2014 yılının başında 5 TL’yi görmesiydi. Yani 2 ay içerisinde dolar üzerinden Türkiye’yi yıkmak isteyenler 2 yıl sonra bile Dolar’ın 3 TL’de kalmasına kuduruyor. Bunun sebebi Türkiye’nin doğru ekonomi politikaları diyerek kimseyi kandırmak istemiyorum. Senin ekonomik politikan ne kadar doğru olursa olsun kilon belli, ağırlığın belli. Her şey bilimsel. Ekonomide mucize denen bir şey yoktur. Hele hele SSCB’nin dağılmasından sonra kurulan yeni finans sistemi hiçbir şansa veya ihtimale dayalı bir model değil. Ne zaman nerden ne kazanacağını çok iyi bilenlerin satranç tahtasının her iki tarafında olduğu bir oyun bu. Yani hiçbir zaman kaybetmedikleri bir oyun. İşte bu oyunun tek kuralı yıkılmamak için daha güçlü olmak. Ya da rahmetli Erbakan’ın yapmaya çalıştığı gibi kendi sistemini kurmak.

Yazdıklarım çok karışık değil. Sadece konudan konuya atlıyorum. Atlamak zorundayım. Türkiye’yi sarmaladıkları ağ bir yönden saldırmıyor. Her yönden saldırıyor. Bu yüzden her tarafta bir gedik açıyorlar. Bu yüzden her tarafa bir cümle yetiştirmek, her taraftan bir örnek vermek, her açıdan fotoğrafı size göstermek zorundayım.

Artık şunu aklınızdan çıkarmayın. Türkiye IMF’ye borcunu ödediği gün Batı’nın müttefiki olmaktan da çıktı. Ortadoğu’da Batı’nın gözbebeği saman altından su yürüten ve o güne dek Batı’nın Ortadoğu’daki eli ve ayağı olan; ancak bunu aşikâr bir şekilde yapmaktan çok İsrail’i her dakika tehdit etme kisvesi altında saklayarak yapan İran’a bütün haritalar teslim edildi. Buna Mekke ve Medine’de dâhil. Bunun farkında olan Kral Selman Yemen politikası ile İran’ı oyalamaya çalışırken Ortadoğu’da Türkiye’nin daha rahat oynayabilmesi için de maddi yardım yapmaya devam ediyor.

İsrail de bu günlerde boşu boşuna Mescidi Aksaya yüklenmiyor. Hatırlıyor musunuz bilmiyorum Erdoğan konu ile ilgili şu açıklamayı yapmıştı: “İsrail bence ateşle oynuyor, yanlış adım atıyor. Bugüne kadar Mescidi Aksa ile ilgili attığı adım, yani bir taraftan zaman, bir taraftan mekân itibarıyla bir bölme harekâtını gerçekleştirmektir ama ne onu, ne onu Allah’ın izniyle gerçekleştiremeyecek. Çünkü buradaki atılan adım karşısında, tabii başta ülkemiz olmak üzere, biz tüm İslam Dünyası olarak bir defa bir dayanışma içerisindeyiz. Bununla ilgili bazı çalışmalar var”

İşte Erdoğan’ın bu açıklamasının altında aslında çok farklı mesajlar vardı. Erdoğan İslam İşbirliği Teşkilatı içinde Katar, Suud, Bahreyn gibi ülkelerle aslında Yemen ve Suriye merkezli Ortadoğu karışıklıklarına karşı kendilerinin de bir planı olduğunu ima ediyor ve İsrail üzerinden Batı’yı uyarıyordu.

Sadede gel Bisimit diyorsunuz. Geleyim. Suud’un Yemen politikası ve her fırsatta çelme çaktıkları Türkiye’ye yaptığı yardımı kesmesi için Batı son uyarılarını yapıyor. Yemen’in bileti kesildi ve İran’a teslim edildi. Düşünsenize İran artık Suudi Arabistan’a komşu oldu. Bu İran’ın Mekke ve Medine’yi istilası için atılan ilk adımdı.

Kral Selman’ın kendi ülkesindeki istihbarat teşkilatını baştan sona yenilemesi, bütün parasını Batı’dan çekmeye temayül etmesi, Erdoğan’ın İsrail’e karşı mesajları ve daha neler neler.

Daha neler neler Bisimit?

Volkswagen dırdırı var ya hani bu aralar. Batı kendi kendini yiyip bitirir mi diye bir soru geldi mi hiç aklınıza? Volkswagen batağı aslında Katar’a atılan bir çelmeydi. Volkswagen’deki en büyük yatırımcılardan biri Katar’dır. Katar Volkswagen üzerinden öyle bir tehdit yedi ki sadece 2 hafta içerisinde Katar’a ait Volkswagen’deki hisseler 5 milyar dolar kaybetti ve kaybetmeye de devam edecek. Peki, birileri 5 milyar dolar kaybederken, birilerinin de kazanması lazım değil mi? Kazananları söylememe gerek var mı?

Çok şeyler dönüyor. Allah rızası için yalvarıyorum size. Volkswagen battı diye sevinenler var, onlara da gülüyorum. Almanya’nın kim olduğunu bilmeyenlerin yaptığı bir yorumdur bu. Almanya dünyada kurulu bu sistemin ana taşıyıcılarından. Bu sistem kendi ayağına sıkar mı sanıyorsunuz? Bu projede yine en büyük kaybı Ortadoğu’da ABD ve İngiltere önderliğindeki Batı hegemonyasına kafa tutan Erdoğan’a destek veren Suudi ve Katar yedi. Olay sadece Volkswagen değil çünkü yine Arapların sermayelerinin olduğu Audi, Porsche, Skoda gibi birçok marka ve model.

Tekrar Suriye’ye geçiyorum. Suriye’de devletimizin çabalarını özellikle son birkaç ay içerisinde ağlayarak izledim. Hiçbir gücü olmayan, Dünya’da son 100 senedir ismi bile olmayan bir devlet tutup oyun kuranlara çatıyor, muhalifleri örgütlüyor, İngiltere, İran ve İsrail’in planlarını bozuyor. Ben neden Şam’da Cuma kılmadık diyen hainlerin, geri zekâlıların aksine şu anda Suriye’deki Cihat’ın hala devam ediyor olmasına şükrediyorum. Buna vesile olan da hiç şüphesiz yine Erdoğan’dır. Hem de kendini Müslüman olarak lanse eden İran’ın bütün kahpeliğine rağmen. Erdoğan’ın Esedli veya Esedsiz geçiş süreci açıklaması Erdoğan’ın daha önce hem Rusya hem de ABD üzerinden oynadığı oyunun son sahnesiydi aslında. Rusya ve Amerika İran üzerinde anlaşarak Türkiye’yi saf dışı bıraktılar. Bu Erdoğan’ın olmasa da benim beklediğim bir hamleydi. Çünkü bizim kâfirlerle ittifak yapmamız Ümmete yapacağımız abiliği lekeleyecekti. Hz. Allah plan yapanlara karşı Türkiye’yi tertemiz bir şekilde hazırlıyorken bizim bu tür açıklamaların arka planında art-niyet aramak yerine strateji geliştirmemiz gerektiği aşikâr. Erdoğan’ın son açıklama ile beraber Suriye’de muhaliflere desteği arttıracağı ve Halep’e kadar sınırları genişleteceğine artık kesin gözü ile bakıyorum. Karşımıza çok badire çıkacak. Belki çok canımız yanacak ama kâfirlerin planlarını Allah’ın izni ile yine bozacağız. Bu planları bozarken kafama takılan en büyük engel milletimizin şehitleri gördükçe salya sümük olup “terör bitsin” bahanesi ile devlet üzerinde baskı kurup aslında terörün değil, savaşın bitmesini istiyor olmaları. Ahmaklar sürüsü. Savaş Habil ile Kabil’den beri var ve kıyamete kadar da var olacak. Hz. Allah’ın peygamberi Hz. Musa’yı ve ümmetini savaş ile sınadığını unutan ahmaklar; savaş yapmayan ülkeler yok olmaya mahkûmdur. Savaşmayan ülkeler köpekleşmeye, köleleşmeye mahkûmdur. Savaşmayan ülkeler Mısır olmaya, Suriye olmaya, Irak olmaya mahkûmdur. Bu ülke Halep’i, Musul’u, Kerkük’ü alana dek savaşmayacak. Bu ülke bu dünyaya adalet gelene kadar savaşacak. Bunu siz kabul etmezseniz bu kutsal vazife Türklerden alınır bir başka millete verilir. Emanet emniyet ehline verilir. Eğer emin olunanlardan olmazsak ve bu emanet bizden alınırsa artık bu ülke ayağa kalkamaz. Artık bu ülke bir daha iflah olmaz.

İran her gün Suriye’de onlarca askerini kaybederken, Lübnan’da ve Irak’ta onlarca askerini kaybederken, Yemen’de onlarca askerini kaybederken ki belki de her gün en az 100 askeri İran sınırları dışında hayatını kaybederken sizin hem Türkiye’nin büyümesini hem de şehitlerin olmamasını istemeniz ahmaklık değil mi?

Sözüm okurlarıma değil, sözüm şehitleri bahane eden ya da gerçekten davayı anlamamış, sindirememiş kalpleredir.

Devletimiz ne yapıyor biliyor musunuz? Suriye ve Irak’ın kuzeyini tekrar topraklarımıza katmak için Türk halkından umudunu kesti. Şu anda Hatay’da muhacirler ordusu kuruluyor. Yani Suriye’den gelen, Kuzey Afrika’dan gelen Arap, Kürt ve Magripli kardeşlerimizden müteşekkil bir muhacir ordusu. Yani bu fetihler olduğu zaman bu ümmetin lideri Erdoğan’la gurur duyabilirsiniz ama Türkiye ile asla. Bunu henüz hak etmiyoruz. Biz her gün 100 şehit sadece ülke sınırları dışında verdiğimiz zaman belki Erdoğan ya da Davutoğlu’na hesap sorma hakkımızı kendimizde bulacağız. Ama bugün sınırlar dâhilinde 10 şehide tahammülü olmayanlarla bu gemi yürümez. Bunu aramızdaki hainler çok iyi biliyor ve bu zaafımız üzerinden ellerini ovuşturuyorlar. Uyanın, şehitlerinizle gurur duyun. Şehit olduğu günlerin değil, şehit olmayan günlerin hesabını sorun bu devletten. Çünkü iyi bilin ki şehit olmayan bir günümüz boş geçmiş bir gündür. Devletin uyuduğu gündür o gün. Erdoğan’ın ve Davutoğlu’nun hesap vermesi gereken gündür şehit vermediğimiz gün.

Hep İran, hep İran değil mi?

İran veya Şiiler kimdir sorusunu soruyor birçoğunuz. Şiiler Hz. Hüseyin’i Küfe ‘ye davet edip ona sahip çıkmayan daha sonra da Hz. Hüseyin şehit edildikten sonra Hz. Hüseyin için ağıt yakan ve ihanetini unutturmaya çalışanlardır. Bugün Hz. Hüseyin’i sahiplenenler aslında tarihte ona ihanet edenlerdir.

Tıpkı Yasin Boru’yu şehit ettikten sonra suçu Devlet’e atanlar gibi. Tıpkı Cizre’de küçük çocukların buzdolabına koyup daha sonra Devlet katletti diyenler gibi. Tıpkı 13 yaşındaki kızları zorla evlerinden alarak dağa kaldırıp hem tecavüz eden, hem de suçlusu Devlettir diyenler gibi. Tıpkı Irak’ta 3 milyon Müslümanı öldürüp buna rağmen terör algısını Müslümanlar üzerine oynayanlar gibi. Tıpkı Filistinlilerin ülkelerini işgal edip daha sonra Hitlerin sahte soykırımı üzerinden bütün dünyaya timsah gözyaşı dökenler gibi.

İşte size Şiiler kimdir sorusunun cevabı.

Dikkat ederseniz Hz. Hüseyin, Hz. Zeynep, Hz. Zehra, Hz. Fatıma, Hz. Ali’ye mersiyeleri hep Şiiler yazar. Dualarda dövünürler. Kendilerini keserler. Sanmayın ki bu aşklarındandır. Bu aslında bir pişmanlıktır. Bu Hüseyni tek başına Kerbela’da zalimlere yem etmenin verdiği pişmanlıktır. Bu günahı ataları 1450 yıl önce işlemiştir ama öyle bir lanettir ki, öyle bir kancıklıktır ki, öyle bir pişmanlıktır ki bu nesilden nesle sirayet etmiştir ve kıyamete kadar da edecektir.

Onlar TEK MİLLETTİR. PKK gibi, YPG gibi, İran gibi, ABD gibi, İngiltere gibi, İsrail gibi, Çin gibi, Rusya gibi. Ve benim merak ettiğim soru. Bunlar bu kadar çirkef, namussuz olmalarına rağmen onlarca askerini batıl olan davaları uğruna feda ederken, bizim suskun kalmamız ve iki üç şehit verdiğimizde kadınlar gibi ağlıyor olmamız ne demek oluyor? Onların davası daha mı ikna edici? Böyle düşünen varsa buyursun o dava için savaşsın o zaman?

Dostlar bu sorular, bu kızgınlıklar size değil. Bu soruların adresi bellidir. Onlar kendilerini çok iyi biliyorlar. Kâfirlerin yaptığı planların geri tepmesini istiyorsak devletimize güvenmenin dışında elimizi farklı şekillerde taşın altına koymamız lazım. Görüyorsunuz ya adamlar en küçük kıvılcımdan yangın çıkarmayı beceriyor. Her türlü saldırıyorlar. Yahu Volkswagen üzerinden Türkiye’yi destekleyen Arapları zarar ettirmek ne demek? Bu kadar köpekler işte. Hiçbir şeyi es geçmiyorlar. Bütün sinsilikleri deniyor ve deneyecekler. Bunlar daha başlangıç. Çok şeyler olacak. Sakın ola tembellik etmeyin. Devletinizin planlara karşı plan yapması için önümüzdeki seçimlerde tek başına iktidar olması şart. AK parti teşkilatlarına kaldıysak 1 Kasım seçimlerini kaybettik demektir. Sakın teşkilatlardan bir şey beklemeyin. Rahmetli Erbakan’ın yaptığı gibi gerekirse siz kapı kapı dolaşın. Allah’a yemin ediyorum ki Ak Parti de bu büyük sistemin denkleminde sıkışmış bir partiden ibaret. Ak parti umurumda bile değil. Ama bu ümmetin salahiyeti için Erdoğan’ın ve Davutoğlu’nun başımızda olması şart. Yoksa Türkiye değil, ümmet kaybedecek. Tek düşündüğüm Suriye’deki, Irak’taki, Doğu Türkistan’daki, Kuzey Afrika’daki, Mısır’daki, Myanmar’daki, Keşmir’deki, Afganistan ve Filistin’deki Müslümanlar.

Yazımın en başında özlediklerimden bahsettim. Evet, o ruhu özledim. Filistin, Afganistan, Çeçenistan’da savaşan, her an patlamaya hazır bomba olan Müslümanları özledim. Ne olduysa bir gün Harun Yahya diye biri çıktı ve “Bu dünyada bütün sistemi Siyonizm yönetiyor. Boşuna uğraşmayın. Büyük bir akıl var ve siz o akla asla galip gelemezsiniz. O aklı sadece mehdi yenebilir.” diyerek mücadele etmek isteyen Müslümanları da tembelliğe sevk etti. Artık çekirdek çitileterek mehdi bekler olduk. Bir yandan zulüm bitsin derken, diğer yandan şehitler olmasın der olduk. Aramızdan birisi dünyaya meydan okurken, biz elimizin tersi ile onu kenara itip “Mehdi’yi bekle” der olduk.

Mehdi de aramızda, Şeytan da. Deccal da aramızda, İsa da. Artık uyanın bre sahip çıkın bu devlete. Kıçını koltuğa dayayıp Halep’i hayal edenlere sesleniyorum. Sizi İstanbul’da bile yaşatmayacaklar.

Son sözüm, son çağrım; intikam istemiyor musunuz ey Müslümanlar? Allah’ın zuntikam olduğunu unuttunuz mu ey Müslümanlar?

Ve en önemli soru; Allah intikam alırken sizleri silah olarak kullansın istemiyor musunuz?

Ve sahibimiz son noktayı Âli İmran’da koyuyor : “De ki ey kâfirler yenileceksiniz ve cehenneme sürüleceksiniz”

 

Kaynak: www.bisimit.com  www.yeniakit.com.tr

Neymiş bu kabak çekirdeği…

Neymiş bu kabak çekirdeği…

7_orjinal-resim

 

 

 

Neymiş bu kabak çekirdeği…

 

Selda Tiryaki
Almanya’ya gittiğimde eczaneden birşey alacaktım raflarda bir küçük şeffaf kutuda (Sederjin kutusu kadar) kabak çekirdeğine benzer şeyler gördüm. Eczacıya bu nedir diye sorduğumda kabak çekirdeği dedi; aldım baktım gerçekten çekirdek. Bayağı şaşırdım. Ne işe yaradığını sormadım ama Almanyada ilaç gibi satıldığına göre bir işe yarıyordur dedim ve 15 yıldır hergün bir avuç yiyorum.

 

 

Neymiş bu kabak çekirdeği…

her derde deva .. aşağıdaki yazıyı kabak çekirdekçiler mi yazmış bilmiyorum..

Kabak çekirdeği birçoğumuzun zevkle yediği bir kuruyemiş. Aslında yine birçoğumuzun da bilmediği bir sağlık kaynağı.

Kabak çekirdeği ciddi bir bağırsak kurdu düşürücüdür. Tuzsuz tüketildiğinde çok
hızlı ve etkili bir şekilde tenyanın dökülmesine neden olur. Bunun için çocuklarda 40g, büyüklerde 100g tuzsuz kabak çekirdeği yeterlidir.

Kabak çekirdeğinin asıl mucizesi iyi huylu prostat büyümesi (BPH) ile ilgili. Şu an
kabak çekirdeğinin BPH’ı azalttığı hatta önlediği tıbben kanıtlanmış ve kabul görmüş durumda. Yine BPH’la bağlantılı ortaya çıkabilecek idrar yolları bozukluklarına da faydalı. Bu mekanizma phystosterin denen bir madde sayesinde oluyor.

Kabak çekirdeği karotenoid içeriyor. Yapılan araştırmalar karotenoidden zengin beslenen erkeklerin BPH riskinin düşük olduğunu gösteriyor.

Kalın bağırsak kanseri riskini azaltıyor. Ayrıca içerdiği E vitamini ile hücre zarının oxide olarak bozulmasını önlüyor. Sağlıklı hücreler kanserde önemli rol oynuyor. Yine E vitamini geç yaşlanmamızı ve yaşlılığımızı genç gibi geçirmemizi sağlıyor.

 

fft20_mf3603883

 

 

Lif içeriği de kanserle işlikli.

Lifli gıdalar kabızlık sorununu ortadan kaldırıyor. Su tutup şişerek tokluk hissi veriyor.. Bu sayede hem bağırsaklar normal çalışıp sıkıntı yaratmıyor hem de diet yapmış oluyorsunuz. Ama en önemlisi kabızlık önlenince antioksidan yani kanser yapan maddeler bağırsaklarda daha az kalıyor bu da kanser riskini
azaltıyor.

 

Kabak çekirdeği mineraller, esansiyel yağlar ve proteinler bakımından zengin. Ayrıca içinde kemikler ve iştah için önemli bir madde çinko var. Bir bardak kabak çekirdeği günlük çinko, demir ve E vitamini ihtiyacımızın tamamını, yarım bardak kabak çekirdeği ise günlük magnezyum ihtiyacımızın tamamını karşılıyor.

Omega 3 ve omega 6 içeriği beyin fonksiyonlarının düzenlenmesine yardımcı oluyor.

Zihinsel gelişimi olumlu yönde etkiliyor. Arjinin adlı mino asit sayesinde nitrit oksik oluşumu ile damarların esnemesi ile ereksiyon ve kalp problemlerinde kullanılma potansiyeli yüksek olduğundan bu alanla ilaç yapım çalışmaları sürüyor.

Fosfor içeriyor.

Fosfor kemik oluşumuna yardımcı oluyor, böbrek fonksiyonlarını düzenliyor. Sağlıklı kemikler kemik kanseri riskinin azalması anlamına geliyor.
Özellikle erkeklerde belirli bir yaştan sonra ortaya çıkan kemik erimesini önlüyor yahut azaltıyor.

Doymamış yağ oranı yüksek olduğundan kandaki trigliseridi düşürüyor yani kolesterol sıkıntısının çözülmesine yardımcı oluyor. Yine bu mantıkla ve phystosterin maddesinin de yardımıyla damar kanserine iyi geliyor.

Alıntı..
Sağlıklı günler.

Kaynak: Çiftlik dergisi

Şehitlerimizin isimleri ve memleketleri belli oldu

16 şehidimizin isimleri ve memleketleri belli oldu

Dağlıca’daki hain saldırıda şehit olan askerlerin kimlikleri ve memleketleri belli oldu

16 şehidin isimleri ve memleketleri şöyle: (Rütbe ve isim/Doğum tarihi/Memleket)

Piyade Kurmay Yarbay İlker Çelikcan / 1976 / Erzurum-Olur

Piyade Çavuş Tolga Artuğ / 1991 / Iğdır

Muhabere Uzman Onbaşı Özgür Yatakdere / 1993 / Manisa-Salihli

Piyade Er Adnan Ergen / 1990 / Muğla-Seydikemer

Piyade Er Uğur Yıldız / 1987 / Tokat-Erbaa

Piyade Er Resul Coşkun / 1992 / Konya Kadınhanı

Piyade Onbaşı Fatih Duru / 1988 / Çanakkale-Ezine

Piyade Er Cihan Aksarı / 1988 / Düzce

Piyade Uzman Çavuş Tayfur Hançer / 1990 / Ardahan-Göle

Topçu Uzman Çavuş Tuğrul Köseoğlu / 1987 / Konya-Ereğli

Piyade Er Muharrem Öksüz / 1995 / Konya-Karatay

Astsubay Kıdemli Çavuş Cemre Salih Gözen / 1990 / Mersin-Tarsus

Bakım Üstçavuş Okan Taşan / 1988 / Erzurum-Şenkaya

Bakım Uzman Çavuş Harun Saltalı / 1986 / Kahramanmaraş- Andırın

Bakım Astsubay Çavuş Deniz Göçkün / 1992 / Balıkesir-Karesi

Bakım Astsubay Mustafa Özdemir / 1992 / Bilecik-Bozüyük

TSK’dan Dağlıca açıklaması: 16 şehit

Genelkurmay Başkanlığı, Hakkari’nin Çukurca ilçesine bağlı Dağlıca köyü kırsalında gerçekleştirilen hain saldırıda 16 askerin şehit olduğunu, 6 askerin de yaralandığını açıkladı.

www.mudurnuhaber.com

 

Büyük felâketin yıl dönümü

Büyük felâketin yıl dönümü

Bu gün bundan 16 sene önce yaşadığımız büyük felâketin, 17 Ağustos depreminin yıl dönümü…

17 Ağustos faciasında on binlerce kişi çok şey kaybetti. Annelerini, babalarını, eşlerini, çocuklarını, evlerini-barklarını, mallarını, mülklerini kaybettiler, her şeylerinin birkaç saniye içerisinde kumdan bir kale gibi yerlere serildiğini gördüler. Daha da önemlisi, gecenin sabah üçünde geliveren facia birçoğumuzun zihninde belki farkında bile olmadığımız hasarlara sebep oldu.

Yaşanan Depremlerde hayatlarını kaybetmiş kişilere Allah tan Rahmet diler, geride kalanlara ise bu 17 Ağustos gününde  kaybettikleri yakınlarını tekrar hatırlayıp dua etmelerini ve bizlerinde duacı olduğumuzu bir kez daha hatırlatmak isteriz.

Allah rahmet eylesin.

www.mudurnuhaber.com

Afyonkarahisar Müftülüğüne Şükrü KABUKÇU Atandı

Afyonkarahisar Müftülüğüne Şükrü KABUKÇU Atandı

Eski Mudurnu  Müftüsü Şükrü Kabukcu Afyonkarahisar il müftülüğüne atandı.

Altındağ İlçe Müftüsü Şükrü KABUKÇU, terfi ederek il müftüsü oldu.  Resmi Gazetede Yayımlanarak yürürlüğe atamada Şükrü KABUKÇU, Afyonkarahisar İl Müftüsü Burhan İşleye’nin, Diyarbakır il müftülüğüne atanmasından sonra gerçekleşti. Müftü KABUKÇU’nun atanması uzun süredir bekleniyordu.
Başbakanlıktan:
Karar Sayısı : 2015/302
1 – 1 inci derece kadrolu +3600 ek göstergeli Afyonkarahisar İl Müftülüğüne Şükrü KABUKÇU’nun atanması, 657 sayılı Kanunun 76 ncı maddesi ile 2451 sayılı Kanunun 2 nci maddesi gereğince uygun görülmüştür.
2 – Bu Kararı Başbakan yürütür.
Şükrü KABUKÇU Afyonkarahisar İl  Müftüsü
ÖZGEÇMİŞ
1965 Denizli Serinhisar (Kızılhisar) doğumlu. İlkokulu doğum yeri Kızılhisar’da, İmam Hatip Lisesini Denizlide tamamladı. 1988 yılında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun oldu.
M.Ü Sosyal Bilimler Enstitüsüne bağlı İslam Hukuku Bölümünde Yüksek Lisansını tamamladı. 1989 yılında Başkanlıkta İmam Hatip olarak görev aldı.
1992 yılında Haseki Eğitim Merkezini bitirerek Sivas Koyulhisar ve Sakarya Akyazı ilçelerinde ilçe vaizi olarak görev yaptı.
Bingöl Solhan, Bolu Mudurnu, Aydın Germencik ve Bolu Gerede İlçe Müftüsü olarak görev yaptı. 09.02.2012 tarihinde de Altındağ İlçe Müftüsü olarak göreve başladı. Evli ve iki çocuk babasıdır.
www.mudurnuhaber.com
Müracaat: MUDURNU FOTO AYDIN ÖZPELİT 0544 421 28 83

 

Tavuk çiftliklerinde elektrik üretilecek

Tavuk çiftliklerinde elektrik üretilecek

Türkiye bir süredir tavuk eti konusunda tartışırken, Aydın’da tavuk işletmesi sahibi aile, kurdukları güneş enerji panelleriyle hem tesislerinin enerji ihtiyacını giderecek hem de elektrik dağıtım şirketlerine 10 yıl boyunca elektrik satacak!

www.mudurnuhaber.com
Tavuk çiftliklerinde Elektrik üretilecek

Germencik ilçesi Kızılcapınar Mahallesi’nde 30 dönüm araziye kurulu tavuk üretim tesislerinin üzerine güneş enerjisi panelleri yerleştiren Hakan Çakaloğlu, Almanya’daki bir fuarda gördüğü sistemden esinlenerek, güneş enerjisi panelleriyle elektrik üretmek için girişimde bulunduğunu belirtti.

Arazinin ziyan olmaması için güneş enerjisi panellerini tesisin çatısına yerleştirdiklerini dile getiren Çakaloğlu, şunları anlattı:

“Kurmuş olduğumuz güneş enerjisi sistemleriyle 500 kilovata kadar elektrik üretebiliyoruz. Bu sistemin değeri, 2 milyon lira. Ürettiğimiz elektriğin beşte birini biz kullanacağız, gerisini devlete satacağız. Devletin 10 yıl bizden elektrik alma garantisi var.”

Şu anda sistemin hazır olduğunu belirten Çakaloğlu, sistemin denetlenmesinin ve onaylanmasının ardından faaliyete geçeceğine işaret ederek, “Yaklaşık 3 aydır bürokratik engelleri aşmaya çalışıyoruz.

Sonuçta ülkemize katkısı olan büyük bir yatırımdır. İşler biraz daha hızlandırılsa ülkemize faydalı olacağına inanıyorum” diye konuştu.

Çakıroğlu’nun bu girişimci ruhu görünen o ki hem kendisine hem de elektrik üretimine oldukça fayda sağlayacak. Gelişmeleri siz değerli okuyucularımızla paylaşıyor olacağız…

Kaynak: Çiftlik dergisi   www.ciftlikdergisi.com.tr 

www.mudurnuhaber.com

Mudurnulu Avcılar Zonguldak tan Madalya ile döndü

Mudurnulu Avcılar Zonguldak tan Madalya ile döndü

Mudurnu ilçesinde faaliyet gösteren Mudurnu Offroad   ekibi içerisinde  bulunan Avcılık ve Atıcılık Kulübü üyeleri Mudurnu adına katıldıkları Zonguldak  ili Devrek ilçesinde düzenlenen  Atıcılık yarışmasında dereceye girdiler.

Avcılık  Kulübü başkanı Kemal ÖZÇELİK  1. lik Madalyasını ve  Otomatik Av tüfeğini alırken Kulüp üyesi  Muhammet Kuruoğlu ise 3. lük Madalyası ve Çeşitli hediyeler alarak Mudurnu ya geri döndü.

Mudurnu Offroad derneği Başkanı Murat YAVUZ, amacımız Mudurnu adını tüm Türkiye de duyurmaktır, Zonguldak ilimizden arkadaşlarımız bizleri davet ettiler , bizde davete icabet ederek ilçemizi temsil ettik dedi.

Mudurnu Offroad Dernek Başkanı  Murat YAVUZ ,Mudurnu Avcılık Kulübü Başkanı Kemal  ÖZÇELİK ve Kulüp Üyesi Muhammet Kuruoğlu  kazandıkları ödüllerin   tümünü yarışmalarda kullanılmak amacı ile Derneğe bağışladılar dedi.

www.mudurnuhaber.com

Bolu Basını Alman Medya Devi Madsack’ta

Bolu Basını Alman Medya Devi Madsack’ta

IVME Projesi Bolu Basınına yeni ufuklar kazandırmaya devam ediyor. Hannover’daki incelemelerini

sürdüren Bolulu gazeteciler, mesleki anlamda yeni kazanımlar elde ediyor. Proje ortağı 106.5 Radio

Leinehertz’in düzenlediği program çerçevesinde Alman Medya Şirketi Madsack’ı ziyaret eden Bolu

Basını, burada Alman medyasının nasıl işlediğine dair önemli bilgiler edindi.

IVME Projesi kapsamında Hannover’daki meslektaşları ile bir araya gelen Bolulu gazeteciler, Alman

medyasının yapısı ve işleyişi hakkında fikir sahibi oluyor. Medya şirketi Madsack Medya Grup’u

ziyaret eden Bolu basınına şirket editörlerinden Stefanie Gollasch tarafından kısa bir brif verildi.

Madsack’ın ülke çapında yayın yapan 16 gazeteye hizmet verdiğini belirten Stefanie Gollash,

haberlerin toplanması, yorumlanması, mizanpajı ve basımı gibi bir çok hizmeti şirket olarak yerine

getirdiklerini ifade etti. Her gün gazetelerin genel yayın yönetmenleri ile görüntülü online toplantı

yaptıklarını söyleyen Gollash, toplantı sonunda ortaya çıkan ortak fikrin haber haline

dönüştürüldüğünü ve editörlerin bunu gazetelerinde ister kendilerinin yolladığı formatta isterlerse de

farklı şekilde kullanabildiklerini ifade etti.

Modern Haber Üssü

Bilgilendirme toplantısının ardından Madsack Medya Grup hakkında Bolulu basın mensuplarının

sorularını yanıtlayan Stefanie Gollasch, daha sonra Türk meslektaşlarına şirketi gezdirdi. 8. kattaki

haber merkezini gören Bolulu gazeteciler, teknolojinin tüm imkanlarının kullanıldığı modern haber

merkezinden oldukça etkilendi. Ziyaretin sonunda Stefanie Gollasch’a kendilerine gösterdiği ilgiden

dolayı teşekkür eden Bolu Basını, Gollasch’ı Bolu’ya devet ederek, Bolu Gazeteciler Cemiyeti rozeti

hediye etti.

 

HABER MERKEZİ

www.mudurnuhaber.com

Bisiklet Ülkesi

Bisiklet Ülkesi

Amsterdam belki Dünyanın en çok Bisiklet kullanılan Ülkelerinden biri Ülkenin nufusu bir buçuk milyon ve aynı sayıda da bisiklet var.

Ülkede Bisikletler icin ozel yollar bulunuyor, egerki bisiklet yolunda size bir bisiklet vurmasi halinde Polis tutanak tutup 20 euro ceza uygulaniyor.

Aydin ozpelit  MUDURNU HABER  HOLLANDA

www.mudurnuhaber.com

 

Brüksel Parlamentosu Bolu Basını için açıldı

Brüksel Parlamentosu Bolu Basını için açıldı

IVME Projesi kapsamında Belçika’nın Başkenti Brüksel’deki temaslarını sürdüren Bolulu gazeteciler, Brüksel Bölge Parlamentosu’na giderek Türk Milletvekili Emin Özkara ile görüştü. Paskalya tatili nedeniyle kapalı olan Parlamento Bolu Basını için özel olarak açıldı.

Brüksel Bölge Parlamentosu’nda basın mensuplarını Türk Milletvekili Emin Özkara karşıladı. Meclisin tatil olmasına rağmen Brüksel Bölge Parlamentosu’nu özel olarak açtıran Emin Özkara burada Bolu Basınına bilgiler verdi. Parlamentonun siyasi yapısına da değinen Türk Milletvekili, Bolulu gazetecileri ağırlamaktan dolayı duyduğu mutluluğu dile getirdi.

 

Türkler tırnaklarıyla kazıyarak başarılı oldu

Milletvekili seçildiğinde çok genç olduğunu, kapıdaki polisin bile kendisini tanımayarak içeriye almadığını söyleyen Emin Özkara, “Burada yaşayan Türkler inanın büyük mücadeleler sonunda haklarına kavuştu. Ben Brüksel Milletvekili olarak Belçika anayasasına karşı sorumluluklarımı yerine getirirken bir taraftan da Türk toplumuna karşı olan sorumluluklarımı yerine getirmeye çalışıyorum. İnşallah sizler yurda döndüğünüzde burada yaşayan Türklerin başarılarını da çevrenize ve topluma anlatacaksınız. Fakat inanın Türk toplumu olarak bu başarıları kolay elde etmedik. Tırnaklarımızla kazıyarak elde ettik. Büyük emek ve büyük fedakarlık var bu başarıların altında” dedi.

 

Emin Özkara Bolu Basını ile yaptığı toplantının ardından, Brüksel Bölge Parlamentosu’nu Bolulu gazetecilere gezdirdi. Programın sonunda Özkara, Bolu Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Bülent Velioğlu’na Brüksel albümü hediye ederken, Bülent Velioğlu da üzerinde Köroğlu figürü bulunan plaket takdim etti. Bolulu gazeteciler yanlarında getirdikleri ve üzerinde Emin Özkara yazan 14 numaralı Boluspor formasını Türk Milletvekiline verdi. Emin Özkara, Boluspor formasını giyerek gazetecilerle birlikte fotoğraf çektirdi.

HABER MERKEZİ

www.mudurnuhaber.com

Bruksel e Boluspor Forması

Bolu gazetecileri ivme projesi kapsamında Bruksel deki ziyaretlerine devam ediyor. Bolu gazeteciler cemiyeti başkanı Bülent Velioglu Bruksel parlementosu milletvekili Emin Özkara ya BOluspor forması hediye etti.             IMG-20150414-WA0031IMG_20150414_130804

IMG-20150414-WA0031 Www.mudurnuhaber.com

VATAN UĞRUNA 1471 BOLULU ÇANAKKALE’DE ŞEHİT DÜŞTÜ…

  • VATAN UĞRUNA 1471 BOLULU ÇANAKKALE’DE ŞEHİT DÜŞTÜ…
  • AZİZ ŞEHİTLERİMİZ VATAN SİZE MİNNETTAR, RUHUNUZ ŞAD, MEKANINIZ CENNET OLSUN…

Takvim yaprakları ‘Mart’ ayını gösterdiğinde, Çanakkale Harbi hatıra gelir. Üzerinden yıllar, hatta asırlar geçse de, bazı günler yüreklerde saklıdır. Eğer vatan toprağı, minnetle şehit bedenlerinin kemiklerine sarılıyorsa, tarihin bu şanlı günleri hep taze kalacaktır. Tıpkı yüz yıl öncesinde yazılan destan: ‘Çanakkale Zaferi’ gibi…

Bugün, gururun, kudretin ve hürriyetin sembolü olan Çanakkale, Birinci Dünya Harbi sırasında düşmanın en önemli kalesiydi. İngiltere, Fransa ve Rusya başta olmak üzere, birçok ülkenin bir araya gelerek oluşturdukları İtilaf Devletleri; Osmanlı İmparatorluğu’nun başşehri İstanbul’u almak, İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kontrolünü ele geçirmek, Rusya’yla güvenli bir askeri ikmal yolu açmak ve Almanya′nın müttefiklerinden birini harp dışı bırakarak İttifak Devletlerini zayıflatmak maksadı ile ilk hedef olarak Çanakkale Boğazı’nı seçmişlerdi. Ancak bu gafiller Halep’ten Musul’a, Saraybosna’dan Şam’a, Edirne’den Kars’a, Afyonkarahisar’dan Giresun’a, Diyarbakır’dan Balıkesir’e velhasıl Osmanlı coğrafyasının her yerinden vatanı uğruna canını feda edecek cengaverlerden habersizlerdi. Henüz çocuk yaşta olan yüzbinlerce askerimiz, her türlü zorluğu göze alarak kalplerinde iman ateşi, Allah Allah nidalarıyla, düşmanın üzerine yürüyordu. Her bir şehirden binlerce vatan evladı akın akın Çanakkale’ye akarken tek bir şey düşünüyordu: Çanakkale Geçilmez Destanını yazmak…

Çanakkale Zaferi’nde Bolulular da Vardı

Birlik, beraberlik ve kardeşlik neticesinde düşman ülkelerin topuna, tüfeğine karşı yılmadan mücadele eden ecdadımız, Çanakkale’de tarihimizin eşsiz kahramanlıklarla örülü zaferlerinden birine imza attılar. Çanakkale Harbi için Çanakkale’ye giden atalarımızdan Bolu’lu, 1471 vatan evladı harp esnasında şehit düştü. Bir hilal uğruna, Anadolunun her ilinden, nice güneşler battı. Ancak ne göklerde gururla dalgalanan şanlı bayrağımız indirilebildi, ne de ezan sesleri susturulabildi.

Gelibolu’da, Arıburnu’nda, Settülbahir’de bir devrin en kanlı günleri yaşanırken, tarih de Çanakkale Destanı’nı yazdı…

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!

Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i…

Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?

“Gömelim gel seni tarihe”desem, sığmazsın…

Vatan toprağını yücelten, aralarında subayların, çavuşların, onbaşıların ve erlerin bulunduğu şehitlerimizi, Çanakkale Zaferi’nin 100. Yıl dönümünde, gururla, minnetle ve saygıyla anıyoruz.

Başta Çanakkale şehitleri olmak üzere vatan uğruna canını seve seve feda etmiş bütün şehitlerimizi rahmetle yad ediyoruz.

Aziz şehitlerimiz vatan size minnettar. Ruhunuz şad, makamınız cennet olsun…

 

www.mudurnuhaber.com

BOLU’LULAR İSTANBUL’DA BOĞAZDA KAZ YEME GECESİNDE BULUŞTU

BOLU’LULAR İSTANBUL’DA BOĞAZDA KAZ YEME GECESİNDE BULUŞTU

 

Bolu Yöresinde uzun kış gecelerinde, ziyafetlerde, bir zamanlar, kaz eti önemli bir yer tutardı.

Bir zamanlar neredeyse her evde kaz beslenir ve davetlerde kaz etine özel bir önem verilirdi.

Halen Gerede Yöresinde her sene icra edilen panayırlarda, kızarmış kaz eti en çok rağbet

gören menülerden bir tanesidir.

Mazide kalan bu enstantaneleri hatırlamak, kaz etini muhabbete vesile kılmak, yeni ortamlar

oluşturmak ve bu esnada hemşerilerimizi kaynaştırmak için düzenlenen ve artık

gelenekselleşen Kaz Yeme Geceleri İstanbul’da devam ediliyor.

İstanbul Geredeliler Derneği ve Bolu Platformunun bu sene ortaklaşa organize ettiği

Geleneksel Kaz Yeme Gecesi Beykoz Koru’sunda gerçekleştirildi.

 

www.mudurnuhaber.com

BORÇLARI SEBEBİYLE MUDURNU DERESİNE ATLADI

BORÇLARI SEBEBİYLE   MUDURNU DERESİNE ATLADI

Adapazarında  bir kişinin, biriken borçları  yüzünden Mudurnu deresine atladığı ifade edildi.


Edinilen bilgilere göre, Sakarya nın  Akyazı ilçesinde Sami Ö. isimli şahıs iddialara göre yaptırdığı evin borcunu ödemede zorlanınca  bunalıma girdi, Sami Ö. Çareyi  Akyazı ilçesindeki  Kazancı köprüsü üzerinden Mudurnu deresine atlayarak buldu. Sami Ö. nün  Mudurnu Deresine   atladığını gören vatandaşlar, durumu Akyazı İlçe Jandarma ekiplerine bildirdi.

 

Ekipler dere  Mudurnu deresi kenarında yaptıkları incelemede Sami Ö’ye ait palto ve bir not kağıdı buldu. Olay yerine Sakarya Arama ve Kurtarma Ekipleri gelerek  Sami Ö’ye ulaşmak için geniş çaplı arama başlatıldığı öğrenildi.

www.mudurnuhaber.com

Nağme Color’un mimarı, Ali Naim İlhan’ı kaybettik…

Nağme Color’un mimarı, Ali Naim İlhan’ı kaybettik…

 

Nağme Color’un mimarı, Ali Naim İlhan’ı kaybettik…
 

Devrek ve Zonguldak merkezdeki Nağme Color’un sahibi bölgemizde fotoğraf sanatının öncüsü 62 yaşındaki Ali Naim İlhan hayatını kaybetti. Geçirdiği felç sonucu uzun zamandır Zonguldak Atatürk Devlet Hastanesi Yoğun Bakım Servisi’nde yatan Ali Naim İlhan, 02 şubat 2015 pazartesi  günü  hayatını kaybetti.

Evli ve 2 çocuk babası Ali Naim İlhan, 3 Şubat 2015 Salı günü Devrek Merkez Camisi’nde ikindi vakti kılınan cenaze namazının ardından Devrek ilçesinde toprağa verildi.

Mudurnu Fotoğrafçılık ve Mudurnu Haber ailesi olarak, değerli büyüğümüz Ali Naim İlhan  Ağabeyimize  Allah’tan rahmet, kederli ailesine başsağlığı dileriz…
Fotoğraf sanatının duayeni Naim Abi kubbede bıraktığı hoş seda ile unutulmayacak.

www.mudurnuhaber.com