ÇANAKKALE ZAFERİ
Dur yolcu! bilmeden gelip bastığın
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.
Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda
Gördüğün bu tümsek, Anadolu’nda
İstiklal uğrunda, namus yolunda
Can veren Mehmet’in yattığı yerdir.
Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed’in düşmanı boğduğu sele
Mübarek kanının akıttığı yerdir.
Düşün ki, haşr olan kan, kemik eti
Yaptığı bu tümsek, amansız çetin
Bir harbin sonunda bütün milletin
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.
Çanakkale Savaşı’nın kahramanlarından Seyit Onbaşı’nın tartışıldığı bu günlerde çok önemli bir bilgi ortaya çıktı. 1936 yılında bir gazeteye röportaj veren Seyit Onbaşı, Çanakkale Savaşı’nın ruhunu taşıyan o fotoğrafın nasıl oluştuğunu an be an anlatıyor!
Çanakkale Savaşı’nda Seyit Onbaşı olayının ‘gerçek dışı’ görülerek alan kılavuzları ders kitabından çıkarılmasının yankıları devam ediyor. Bu arada Seyit Onbaşı’nın bir gazeteye röportaj verdiği ortaya çıktı.
Yrd. Doç. Dr. Mithat Atabay’ın verdiği bilgiye göre Seyit Onbaşı olayı, 1936 yılında Cumhuriyet Gazetesi muhabiri Gıyas Tekin Bey’e anlattı. Küpürü yıllardır saklanan haberde Seyit Onbaşı’nın sözleri özetle şöyle aktarılıyor:
“Kilitbahir Mecidiyesi’ndeki uzun 24’lüklerin üçüncü topunda idim. Bir kere mermiyi kucaklayacak oldum, yağlı olduğundan elimden kaydı. Elimi biraz topraklayarak bir dizimi yere koydum ve mermiyi sırtladım. Merdivenleri ilk defa nasıl çıktığımı hatırlamıyorum. Gene aşağıya atlayarak 2., 3., 4. mermileri sıra ile taşımaya başladım. Aslan topumuz gürlemeye başlamıştı. 4. mermiyi attıktan biraz sonra idi, Gonca Suyu tarassut mevkisi, iki mermimizin isabetini bildirmişti. Bu haberi de duyduktan sonra bana gülleler, ufak bir saman çuvalı kadar yenik (hafif) geliyordu. Sanki denizin üzeri yanıyordu. Sağda solda iki gemi, kara dumanlar ve kızıl alevler içinde yana yana batıyordu.”
işte görüyorsunuz bizim ecedadımızı.kendi kişisel menfeatlarını öne çıkarmadan sadece vatanı için canını dişine takarak neler yaptığını.
yazımı fazla uzatarak sizleri sıkmak istemiyorum fakat beni çok etkileyen yaşanmış bir hikayeyi anlatmadan geçemeyeceğim.ZONGULDAKLI bir gazi dedemizin hikayesi;CONKBAYIRINDA yaralanan bir gazi.
-CONKBAYIRINDA ayağımdan bir ay boyunca çarık çıkmamıştı.ayağımda bir sıcaklık hissettim.çarığı bir çıkardım ki içi kan dolmuş.biraz sonra kan kaybından bayıldım.İSTANBULA hastaneye götürmüşler,gözlerimi orada açtım.ZONGULDAKTAN anam duymuş geldi İSTANBULA.hastanede benim ayağımdaki yarayı görünce
-utanmadın mı bu kadarcık yara için ta ÇANAKKALE den İSTANBULA gelmeye.
-doktorlar ne diyonuz ya! moralini bozmayın hastanın bu basit bi şey değil bir ayda zor iyileşir.
anam döndü bi de doktorlara gürledi
-madem öyle bunu 1 ay sonra ÇANAKKALEYE geri göndereceksiniz.
-ben onu;beni şehit anası yapacak diye büyüttüm.
o hastane de 1 ay yattığı zaman içinde anası da 1 ay gönüllü hemşirelik yapmış.
GÜN BİRLİK İÇİNDE olmamız gereken ZAMANDIR.her karış toprağı şehit kanıyla bezenmiş ve rengini şehitlerin kanından almış ALBAYRAĞIMIZIN,bu VATANIN VE TOPRAKLARIN GERÇEK SAHİPLERİ ŞEHİTLERİMİZİNDİR.bazen içimden bu şehitler bugünleri görseler şehit düşmeden kahırlarından ölürler diye iç geçiriyorum.
sözlerimi şu şiirle bağlamak istiyorum,