MUDURNU’DA ABANT BAYRAMLARI VE TURİZM

MUDURNU’DA

ABANT BAYRAMLARI VE TURİZM

 

Seksen yıl önce bugün 17 Temmuz 1934 tarihi, Atatürk’ün Bolu’ya geliş tarihidir. Çocukluk ve gençlik dönemlerimizde Atatürk’ün Bolu’ya geldiği 17 Temmuz tarihini Atatürk Bayramı,  takip eden ilk Pazar gününü de Abant Bayramı olarak kutlardık. Son yıllarda Abant bayramları vilayetimizce unutulmuş iken,  son üç yıldan beri Mudurnu Belediyesinin organizasyonu ile tekrar yapılmakta olması gerçekten bizleri ve Mudurnu halkını oldukça sevindirdi. Gelenek ve kültürümüze sahip çıkanlar ile emeği geçenleri kutluyorum.

Abant bayramlarını çocukluğumuzda iple çekerdik. Mudurnu dışına çıkmak, Bolu’dan gelecek akrabalarımızla Abant’ta buluşmak, göl etrafında tur atmak ne kadarda mutlu ederdi, beni ve çevremi… Hazırlıklar günler öncesinden başlardı; önce birlikte olunacak akraba veya komşular belirlenir, daha sonra mahalleden kalkacak vasıta sahibine isimler yazdırılırdı. Hanımlar kendi aralarında konuşarak, götürülecek yiyeceklerin taksimini yapar, erkekler içeceklerini itinayla hazırlardı. Abant’a erken gidip subaşında yer kapmak çok önemliydi. Daha sonra karpuz, kavun ve içkilere soğuk akarsuyun altında yer bulunur, çocuklara salıncaklar yapılıp, yemek için ateş yakılırdı.

Abant’a ilk gidişim yanılmıyorsam 1951 yılındaydı; Kazan mahallesinden kalkan Kınacıların traktörüne doluştuk. Rahmetli Mehmet Amcanın şaka ile karışık “kezeri kakmayasıcıkla debildemeg, oturagon, kakıyoz. “ komutuyla hareket edilmiş, Çetmi’yi geçip rampayı sardığımız keskin dönemeç de hepimizi traktörden indirmişti. Çok dik olan bu dönemeç Abant’a giden şoförlerin korkulu rüyasıydı. Bütün vasıtalar burada yolcularını indirir, tepede tekrar bindirirdi. İdari sınır olarak Mudurnu hudutları içinde bulunan Abant bölgesi, Orman İdaresi yönüyle üç bölgeye ayrılmıştı. Göl çevresindeki bu bölünme, Bolu yakası, Düzce yakası ve Mudurnu yakası isimleriyle tarif edilirdi. Mudurnu tarafında bulunan Kirazlı Pınar Çeşmesi büyüklerimiz için tercih sebebiydi. O gün Abant’ın her yerinde yöresel oyunlar oynanır, Bolu, Düzce ve Mudurnu yakaları arasında adeta eğlence yarışı yapılırdı.

17 Temmuz’da kutlanan Atatürk ve takip eden Pazar kutlanan Abant Bayramları nasıl başlamıştır, hiç merak ettiniz mi?

Abant Bayramı Mudurnu köylüsünce yıllar öncesinden beri Yayla Bayramı olarak kutlanırdı. Mudurnu Abant dibi köy halkı Orta Asya’dan geldiklerinde mensubu oldukları Türk boy ve oymak isimlerini köylerine de vermişlerdi. Yayla evlerinin yapılış şekilleri ile yayla ve köy hayatları Orta Asya kültürlerinin devamı ve özelliklerini taşır. Yayla Bayramları da bu geleneklerinin devamıdır.

Eskiden Abant’ta yaylası olan Örencik, Pelitözü, Sarıyar, Alpagut, Delice, Bulanık, Çetmi gibi Abant dibi köyleri ayrı, ayrı bu yaylada bayram yapardı. Bu köylerden birisi yayladan inileceği zaman diğer komşu köyler halkını çağırır, gelen misafirleriyle yaylanın Erenler denilen ve her köyün kutsal saydığı bir çamlıkta toplanırlardı.

Kuzular kesilir, bulgurla karışık pirinç pilavları pişirilir, evlerden getirilen yufkalar dağıtılır ve buz gibi yayık ayranları içilirdi. Artan pilav ise köyde kalan yaşlılara götürülmek üzere dağıtılırdı.

İhtiyarların anlattığı savaş anıları gençler tarafından hayranlıkla dinlenir, daha sonra güreş müsabakaları tertip edilirdi. Yapılan dua ile de bayram sona ererdi.

Kısacası Abant’ı, Mudurnu ve köyleri dışında pek tanıyan yoktu ve Abant Yayla Bayramını sadece Mudurnulular kutlardı.

Abant’ın tanıtımı ve dışa açılmasında, Bolu eski belediye başkanı rahmetli Reşat Akar’ın büyük emek ve çalışmasını görüyoruz. 1919 yılında veteriner olarak vazifeli geldiği Mudurnu’dan Abant’a gitmiş ve gördüğü güzellikler karşısında şaşırıp hayran kalmıştır. Bolu’ya dönüşünde bu güzellikleri Bolu Mutasarrıfı ve ilk Bolu valisi Fahri bey’e anlatır ve birlikte Abant’ı ziyaret etme teklifinde bulunur. Gördükleri manzara karşısında adeta büyülenen Vali, beraberlerinde bulunan fotoğrafçı Ziya Beye Abant’ın fotoğraflarını çekme talimatı verip, büyüttürdükleri bu fotoğrafları Halk evinin duvarlarına astırır.

Rahmetli Reşat Aker Bolu Gazetesine yazdığı bir makalesinde Abant anılarını şu şekilde anlatmaktadır; “ 1934 Temmuzun 17. günü Bolumuzu şereflendiren Büyük kurtarıcımız Atatürk Halkevini ziyaretinde bu resimleri görerek neresi olduğunu sordu. Bende Abant olduğunu söyledim. “Buraya gidelim” buyurdular. Yolun olmadığını ve otomobille gidilemeyeceğini izah edince Valimiz Ali Rıza Beye buraya güzel bir yol yapılmasını emrettiler. Bir sonbahar günü yol yapımına başlandı.”[1]

Büyük Atatürk gidemediği, sadece resimlerini görerek beğendiği Abant’ı ileri görüş ve dehasıyla dış dünyaya açmıştır artık.

17 Temmuz 1934 tarihi, Vilayet Umumi Meclisinin aldığı bir kararla “Bolu’nun Atatürk Bayramı” olarak ilan edilerek kutlanmaya başlanır. Bu bayrama ilaveten 1938 yılından sonrada 17 Temmuz tarihini takip eden ilk Pazar günü ise “Abant Bayramı” olarak ilan edilir.

1931 yılında Pertev Naili Boratav, hocası Ahmet Zeki Velidi Togan ile birlikte Abant ve yaylalarını ziyaret edip anılarını “Atsız” dergisinde yayınlar. Devamında ise 1945 yılında Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, 1965 yılında Behçet Kemal Çağlar gibi çok sayıda fikir ve edebiyat adamları, şiir ve yazılarıyla Abant’ın tanıtımını yaparlar.

1948 yılında Mısır Kralı Faruk ve prenses Faize, 1957 yılında Irak kralı Faysal ve majeste prens Abdullah, 1960’da da Ürdün kralı Hüseyin Abant’ta devletin misafiri olarak ağırlanırlar. Mudurnu’nun Abant’ını artık Ankara’da sahiplenmiştir.

17 Mayıs 1958 tarihinde çıkarılan bir kararname ile Abant’ın Mudurnu’dan alınarak Bolu’ya bağlandığını duyduğumda ne kadar da çok üzülmüştüm. Abant artık bizim değil miydi?  Gidemeyecek miydik?

Çocukluğumda böyle düşünürken, Mudurnu’daki o günün büyükleri ne düşündüler bilemiyorum ancak, ihmallerinin bulunduğu da aşikâr. Bir gerçek var ki, biz Mudurnulular elimize içeceklerimizi alıp Abant’a gitmek dışında hiçbir nimetinden istifade edemedik. Yılda bir milyon civarında ziyaretçisi olduğu söylenen Abant turistini 17 km yakınındaki tarihi kasabamıza çekmeyi beceremedik. Sadece bizim değil, bütün dünyada hızla kalkınmayı hedefleyen toplumların benimsediği ve üzerinde durduğu evrensel boyutlu bir sektör olan turizme hep yabancı kaldık.

Yaşadığımız ilçe Allahın bir lütfü olarak gölü, kaplıcaları, ormanı ve tarihi zenginlikleriyle adeta cennetten bir köşedir ve biz bunun farkında olamadık. Abant’taki Mudurnu yol ayırımına, Mudurnu’yu tanıtan bir tabelayı bile çok gördük. Tesadüfen gelen turiste ise arabalarını park edecek bir yer gösteremediğimiz gibi, üstelik bir de ceza kestik. Yakın çevremize bilinçsizce kümes yapma müsaadesi vererek havasını kirlettik.

Artık aklımızı başımıza almanın zamanı gelmiştir. Bu konuda idarecilerimize ve sivil toplum örgütlerine büyük iş düşüyor. Bu konuda Mudurnu’da bazı eksiklikler var ve biz bunları gidermek zorundayız. Mudurnu’da kültür ve tabiat varlıklarının korunması, turizmin daha da gelişmesi için ortak akılla bir yol haritasını ortaya koyarak bu yönde çalışmalarımızı sürdürmemiz gerekir.

Öncelikle Mudurnu tavukçuluktan gelen kokuyu yok edip, ilçemizin yakın çevresine kümes yapımını engellemeliyiz.

Abant bütün güzelliği ve cömertliği ile bizi bekliyor. Artık kaybettiklerimizi toplamanın ve Abant’a gelen turisti sahiplenmenin zamanı gelmiştir

Haydi yarenler hep beraber, genlerimizdeki ahi (Esnaf) geleneği ve becerisiyle bunu da yapabiliriz.

 

[1] Bolu’da Turizm Davası, Reşat Aker. Bolu Gazetesi 06 Aralık 1956

GÜRAY ÖNAL İSTANBUL

www.mudurnuhaber.com

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir