Gezi Notları (üç)

Gezi Notları (üç)

 

           Avusturya Salzburg’da kar yağışı eşliğinde sokaklarda gezdikten sonra akşam üzeri araçla Almanya Augsburg’a gelmek üzere yola çıktık. Yolculuk boyunca etrafı gözlemeye devam ettim.

            Yoğun şekilde kar yağmaya devam ettiği halde trafik akışında bir sorun yoktu. Ara ara geçen tuz püskürtme kamyonları tuzu kürekle aracın kasasından değil püskürterek yerden atıyordu.  

           Yol kenarlarındaki köyleri incelerken evlerin mimarisinden anlaşıldığı kadarıyla köy şehir farkı yok gibiydi. En küçük yerleşim birimine bile demir yolu asfalt yollarla bağlantı sağlanmıştı.

            Münih yakınlarında otobanda seyrederken birden gözümüze ilk görünüşte insanın içini ısıtan saatlerce bakılsa doyulmayacak bir yer hissi uyandıran Münih Alilaze stadı takılıyor. Yol boyunca stat görünmez oluncaya kadar gözlerimi ışıklandırmasından alamıyorum.

            Bir taraftan düşünüyorum insanoğluna bunu yaptırabilen ne diye kısa sürede yorumlayabildiğim, düşünce; tasarım, iş disiplini ve ahlakı, planlama, uygulama, mühendislik, denetim ve ortaya çıkan üretimdi.

             Almanların belli şehirlerdeki işleyişine, sistemine bakınca belli disiplinleri bir araya getirerek yaptıkları işler insana bu dünya için yapacakları bir şey kalmamış hissi veriyordu.

            

Dachao Toplama kampı

             Dokuz Aralık sabahı Nazi toplama kampı Dachao’ya doğru yola çıktık yaklaşık bir saat bir yolculuktan sonra kampa vardık. Kampa giriş ücretsiz kampın girişi özel araçları ile ve turlarla ziyarete gelenler ile dolu idi.

           Elektronik aletlerle çeviri olarak rehberlik hizmeti veriliyor ancak Türkçe çeviri yoktu. Bu güne kadar yazılı ve görsel basından duyup gördüklerimizle kampı gezmeye başladık.

           Burada Hitlerin nasıl iktidar olduğunu, Nazi toplama kamplarını Hitlerin ırkçılık hastalığını anlatacak değilim. Tarihi merak edenler Birinci dünya paylaşım savaşının sonuçlarına bakarak ikinci dünya savaşının nedenlerini ve İsrail devletinin kuruluşuna giden süreci araştırabilirler.

            Kamp Hitler’in 1933 yılında iktidarı ele geçirdikten sonra ülkedeki muhalifleri toplamak için kurulmuş. Kampa topladıkları muhalifler üzerinde tıbbi deneylerde dâhil her işkence yöntemi denenmiş… Kampın müze olarak ziyarete açılmasını 1960 yılarda kaptan sağ kurtulanların kurduğu komite önermiş ve öneri kabul görüp kamp ziyarete açılmış.

            Kamp detayları hakkında bilgi alabileceğimiz rehber olmasa da kampın gezdiğiniz her köşesinde insana dair utancı yaşayıp o güne “empati” yapıyorsunuz.

            Bu utancın benzerine geçtiğimiz aylarda ziyaret ettiğimiz Altındağ Belediyesi tarafından müze yapılan Ankara Ulucanlar ceza ve tutukevinde de tanıklık etmiştim.

            Coğrafyalar, kültürler, yaşam biçimleri farklı olsa da ne adına olursa olsun insanlığın yüz karası işlere imza atanlar yine insanoğlu tarafından tarihin çöplüğüne atılıyor.

 

Mehmet Cantürk

11.12.2012

Augsburg-Almanya

www.mudurnuhaber.com

Seyyahın Avrupa Gözlemleri (iki)

          Seyyahın Avrupa Gözlemleri (iki)  

            İlk izlenimlerimi bundan önceki yazımda ifade etmiştim, hafta içi programlarından sonra hafta sonu tarih kenti Salzburg’ga gitmek üzere Augsburgtan,Münihe oradanda trenle üç saatlik yolculuktan sonra  Avusturya Salzbuga ulaştık.

              Üç saat önce başka bir ülke topraklarında üç saat sonra başka bir ülkedeydik. Ne kimlik, ne dil, ne din soran vardı insanların farklılıklarıyla bir arada yaşayabilmesi ne güzel bir şeymiş! Bunu öğrenebilmek ve bir arada yaşayabilmek için kan dökmek mi gerekir diye düşündüm.

             Salzburg ta yeyenim Kenan ve Avusturyalı gelinimiz Andrea ile buluşup soğuk ve kar yağışı eşliğinde Salzbug sokaklarında yürüyerek adını bilemediğim başpiskopos prensin Metresi için yaptırdığı Mirabell şatosunu vardık, şato görülmeye değer! hanımı için yaptırsaydı daha iyiydi ama insana “ne sevgiymiş” dedirtiyor.

             Karşı tepede görünen kaleye doğru yürürken kenti ikiye bölen Salzach nehrinin üzerinde bulunan köprüden geçerken ilk dikkat çeken şey köprünün tel korkuluklarına dilek tutularak kilitlerin takıldığı ve anahtarlarının nehre atıldığını öğrendim.

             Bu durum hemen Anadolu daki dilek tutarak türbeleri ziyaret etme ve ağaçlara çaput bağlama geleneğini hatırlattı. Demek ki insanoğlu her coğrafyada maddi, manevi ihtiyacı olanı keşfediyor.

              Kaleye doğru ilerlerken beş, altı yüz yıllık binaların ara sokaklarından geçerek müzik dâhisi Mozart ın evinin önüne varıyoruz.

Evin önü kalabalık içeri girmeye sıra gelecek gibi değil… Noel ayı nedeniyle sokakta gezen insan kalabalığına göre yerlerin temizliğini görünce ”temizlik hangi imandan gelir” eğitimden mi kurallara göre davranan insan yetiştirmekten mi gelir düşünmeye başladım.

            Burada şunu da yazayım bizim atalarımız yere tükürmeyi “ayıp sayıp” cebinde mendil taşırken, Avrupalı pisliğini camlardan atıyordu.

            Pislikleri de kafalarına geldiği için şemsiyeyi icat etti. Avrupalı nın bir küvette on kişinin elini yüzünü yıkadığı ve kokudan kurtulmak için parfümü icat ettiği dönemde bizde altı yüz elli sene önce han, hamam, imarethane, tuvalet kültürü vardı’ da neden şimdi yol kenarları cam kırığı, poşet, pet şişe piknik alanları pislik içinde,

            Bize göre Ekmek nimetti, yere düşerse öper başımızın üstüne koyar, buğday, fındık tarlasını ziyan olmasın diye “başak” yapardık… Bugün bayram, mevlüt yemeklerimizin yarısı neden çöpe gidiyor düşünmemiz lazım.

            Salzburg kalesine çıkacak kapıya vardığımızda kapıda yoğun bir kalabalık vardı. 150.000 bin nüfusu olan şehre yılda“resmi rakam” 8.000 (Sekiz milyon turist geliyormuş)bu durumu öğrenince içim acıdı! Bizimde kültür varlığımız ve adını aldığımız Mudurnu Kalemiz var… Kalesi gitmiş”kale -cik“ kalmış… Ne olur daha fazla uyumayalım aklımızı başımıza alıp tarihi değerlerimizi kaybolmaktan kurtaralım.

            Bunu başarabilirsek geçmişimize de, geleceğimizde en büyük iyiliği yapmış oluruz.

Mehmet Cantürk

10.12.2012

Augsburg – Almanya

Not: Sonraki yazı, Dachau Nazi toplama kampı izlenimleri     

www.mudurnuhaber.com

       

 

“HAYAT BOYU ÖĞRENME “ Projesiyle Mutlu Mudurnulu olmak.

“HAYAT BOYU ÖĞRENME “ Projesiyle Mutlu Mudurnulu olmak.

Mudurnu  Belediyesi meclisinin kararıyla hazırlanan Avrupa birliği projelerinden  Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı ,Leonarda da Vinci hareketlilik kapsamında  “HAYAT BOYU ÖĞRENME ”projesi    Belçika ve Almanya  inceleme eğitim çalışmalarına devam ediliyor.  Buradan yurtdışındaki  tüm Bolu ve Mudurnulu  katılımcıları  kutluyorum.

Bilgilere göre proje kapsamı  Mudurnu ilçemizin tarihi turistik değerlerini tanıtmak, iç ve dış  turizmi artırmak ,AB deki turizm uygulamalarını yerinde görmek ,doğal çevremizin  korunmasıyla ilgili incelemeler yapmak, karşılıklı turizm heyetleriyle bilgi alışverişinde bulunmak, eğitimler almak ,karşılıklı davetler yapmak üzere  ilçemizden 32 kişilik heyet   çalışmalarını sürdürüyor .

Katılımcı profilinde  Bolu çevre  şehircilik ve diğer kamu teknik temsilcileriyle birlikte Mudurnu turizm özel sektör temsilcileri, belediyemizin teknik hizmet birimleri , belediye  meclisimizden temsilcilerimiz,özellikle olması gereken kent konseyi başkanı  ayrıca inanç turizmimiz gelişimi için din görevlisi bulunuyor.

 Gölleri, kaplıcaları kültürü doğasıyla ,tarihi eserleri,doğal köylerimizle,inanç turizmi,eko turizm gibi her tür turizm çeşitliliğine uygun ilçemizde istenilen alt yapı vardır.Sağlıklı yaşamımız  ve tuırizmimiz  için endişemiz  önemli sorunumuz sanayi motor sesleri ,kimyasal tozlar,koku,artıklar,yer altı sularımızdır.İlk icraat çevre olmalıdır .Temiz çevre olmadan turizm olmayacağı malumdur. Değerli  Katılımcılar mutlak düşünmüşlerdir hatırlatmak üzere  AB deki incelemelerini soğutmadan raporlarını,  tespitlerini  topluca belediye toplantı salonunda dinleyip çevre ve turizm,reklam,pazarlama  çalışma guruplarını oluşturmalıyız. Kamu, özel sektör,sivil toplum örgütlerimiz, devlet, millet işbirliğiyle Turizmde bir konu bir gündem başlığı altında toplantılar düzenlenmelidir eylem planı oluşturulmalı sorunların tespitiyle her toplantıda tek sorun konuşulmalı sorun çözülünceye dek ikinci üçüncü işleme geçilmemelidir.Bu güne kadar yapılan toplantılarda netice alınmamasının sebebi tüm sorunların tamamını birden çözme isteğidir. Acil gündemdeki sorunlar birer birer  imkanlararımıza  göre ele alınmalı gerekli çalışmalar yapılmalıdır..

Burada sorumluluk önce belediye başkanı ve kent konseyi başkanındadır Belediye meclisimizin kararıyla her meslek alanında  eğitim  amaçlı  çalışmalar araştırmalar geziler sürdürülmeli, öğrenilenler aktarılmalı uygulanmalı emekler ziyan edilmemelidir. Alınan karar uygulamalar “önce Mudurnu” hareketiyle   siyasi polimik yapılmadan halkımız ve temsilcilerimiz tarafından desteklenmelidir Karar uygulamalar resmi  belediye hizmet  kontrolü de  yapılmalıdır.

   Hepimizin ihtiyacı olan HAYAT BOYU ÖĞRENME  Projesi  bizlere MUTLULUK  ŞEHRİ  MUDURNUDA ,MUTLU MUDURNU’LU olmak arzu isteğiyle  iyilikler dolu günler diliyorum.

  Uğur TÜRESİN MUDURNU HABER www.ugurturesin.com

www.mudurnuhaber.com

Mudurnulu Evliya Çelebi Adayının Avrupa Gözlemleri,

Mudurnulu Evliya Çelebi Adayının Avrupa Gözlemleri,

Yazının başlığı ve konusu Almanya Augusburg’tan Notlar olacaktı ancak Türkiye
deki arkadaşlar ve sosyal medyadan yoğun istek geldi; projenin adının ne olduğu ve kim
tarafından düzenlendiğine dair. Katıldığımız projenin adı;
T.C.
Avrupa Birliği Bakanlığı
Avrupa Birliği Eğitim Ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı
Leonardo Da Vinci – Hareketlilik Projeleri
(Avrupa Birliği Projesi)
Konu başlığı; Bolu’nun Tatil beldesi ve Abant Gölü diyarı Mudurnu ilçesinin
iç ve dış Turizm Potansiyelini artırmaya yönelik bazı Avrupa birliği ülkelerindeki
profesyonel Organizasyonların ve faaliyetlerin incelenmesi. Projenin Ulusal Ajans ve
SETA tarafından düzenlendiğini ve değişik Türk ortakları olduğunu biliyorum.
Almanya’ya geldikten sonra Mudurnu’dan geziye biz neden katılamadık diye
soran arkadaşlar oldu ben buna en son cevap verebileceklerden biriyim. Nedenine gelince
“Mudurnu da Turizm ve tanıtımla yeterince ilgilenmediğim için” ilk yazılan listede
ben yoktum. Son anda Programın konu başlığından haberim olup ta Mudurnu için böyle bir
proje olacak ve benim ismim yok? Ben böyle bir projeye katılmaya uygun değilsem kim
uygun diye sorduğumda en uygun sensin dendi. Peki, neden ismim yok o zaman dedim?
Tamam, birini siler seni yazarız dediler yani ben rahmetli Erbakan hocanın deyimiyle kerhen
yazıldım.
Bunun için gidenleri kim organize etti meslekleri ne Mudurnu ya ne katkıları olacak
diye sorarsanız www.mudurnuhaber.org sitesinde İlhami bey haber yaptı Belçika ve Almanya
katılan listeleri ve mesleklerini oradan görebilirsiniz.

Almanya Augusburg’tan Notlar;
İki Kasım günü sabaha karşı kafile olarak Mudurnu’dan ayrıldık. Sabiha Gökçen hava
alanından Almanya ve Belçika’ya giden ekipler ayrıldı. Almanya gurubu olarak saat 11.05
te uçağa binip yaklaşık iki buçukta Münih hava alanına inip servisle bir saatlik yolculuktan
sonra Augusburg’ta kalacağımız otele yerleştik. Şimdiden gezi projenin amacına ne kadar
uygun olacağını bilmiyorum!
Uçaktan indiğimden itibaren servisle giderken bir taraftan etrafı gözlemeye başladım.
İlk edindiğim izlenimler;
Tarlaların hepsi düzenli ve tarım yapılabilir durumda her taraf su kanalları ve tarlalara açılmış
asfalt yollarla çevrili idi.
Tarlalarda karaca yavruları serbestçe geziyor kimse vurmuyordu
Yol kenarlarında görüntü kirliliği yaratan kablolar yoktu
Şehirde kimse kornaya basmıyordu
Yerlerde çöp yoktu
Kırmızı ışıkta geçen, telefonla bağırarak konuşanlar yoktu, beş yüz yıllık binaları yıkıp rant
için müteahhit’e vermediklerinden her yer on beşinci yüzyıldan kalan binalarla dolu idi.
İnsanlar elektronik marketler yerine her köşe başında bulunan kitapçılara doluşuyordu.
Sokakta başıboş gezen sokak hayvanları yoktu.
Sabah altıdan itibaren günlük yaşam başlıyor akşam erken saatlerde herkes dinlenmeye
çekiliyor…
Dizi ve tv kirliliği yerine insanlar evlerinde aileleri ile vakit geçirmeyi tercih ediyordu.
Bavyera bölgesi soğuk olmasına rağmen işe gidenlerden pek çoğu bisikleti tercih ediyorlardı.
Alman toplumu Hitler faşizminden sonra ırkçılığın kötü bir şey olduğunun farkına varmış ve
geçmişi ile yüzleşmesinin bir ifadesi olarak ziyaret ettiğimiz meslek okulunun sınıf kaplarına

SCHULE OHNE RASSISMUS
SCHULE MIT COURAGE
(mealen “ırkçılık insanoğlunun yüz karasıdır” afişleri

asmışlardı.)

Kuşkusuz bir toplumu tanımak için uzun zaman lazım… Geçmiş genetik kodlarını
yaşam biçimini tanımadan yapılan her yorum yüzeysel gözlem olur benim yaptığımızda
sadece gözlem.

Augsburgta bu gün ziyaret ettiğimiz Mozart’ın babasının evinde turizm yetkilisin
yaptığı sunumda sordum. Belediyelerde Kültür birimi kanunla ikinci dünya savaşından sonra
1945 te resmileşmiş. Şu an Belediye ve özel şirket Augsburgu tanıtıyor.Yılda yaklaşık altı
yüz elli bin ziyaretçi alan bir yer rehberlik hizmetine çok önem veriyorlar guruplara iki rehber
tanıtım yapıyormuş biri anlatarak diğeri de epik tiyatronun da kurucusu olan Augsburg
doğumlu Bertolt Brecht’ten kısa tiratlar ve Mozart’tan parçalar söyleyerek turistin ilgisini
daha fazla çekiyorlarmış. Birde ellerinde tarihi değer ifade eden ne varsa korumasına ve
tanıtımına çok önem veriyorlar. Bizim evlerimizde bulunan sıradan objeleri bile koruma
altına almışlar. Okullarda yazı tahtasının kalitesi yerine eğitime önem veriliyordu. Her şey
vatandaşa güven odaklı olduğundan metro ve otobüslerde bilet kontrolü çatılarda çanak anten
yoktu.

Mozartın evinden kaldığımız otele dönerken yollara caddelere bakıp tarihi bir kiliseyi
ziyaret ettim. Tramvay raylarını eski kesme taşların arasına yapmışlar bir an düşündüm
acaba biz aldığımız için Andezit taşı bulamadılar mı diye? Yaptıkları yeni binalara bile eski
binadan söktükleri kapıları takmışlar.

Yerleşik kültürel birikime rağmen olumsuz olan birçok şeye şahit oldum,

Sokakta yürüyen insanların yüz ifadesinde yaşama dair ışık azdı.

Sokakta simitçi, çaycı köşe başında berber sokakta kedi, kuş yoktu. el ele tutuşanlar, küfürlü
konuşanlar telefonda bağırarak konuşanlar kırmızı ışıkta geçenler yok trafikteki ışıklar
engellilerin geçişine gör yapılmıştı. Nüfus yaşlı ve sokakta hamile bayanlar yoktu. Kitap
marketlerinde bayram ve yılbaşı kartların başında insanlar vardı. Birde normal musluktan
akan sular bizim piyasada satılanlardan daha kaliteli.

Mehmet Cantürk

Almanya Augsburg 05.12.2012

Not: Almanya Augsburg Gezi ve Fotoğraflarını görmek isteyenler Facebook: Mehmet
Cantürk sayfasından Almanya fotoğraflarını görebilirler.

www.mudurnuhaber.com

 

Yakasız Damat Göyneği

Yakasız Damat Göyneği

 

             Anadolu’nun her bölgesinde geçmişi geleceğe taşıyan o yörenin yaşam biçimine göre şekillenmiş adet ve gelenekler vardır.

              Anadolu kadını anasına, babasına, askere ya da gurbete giden yavuklusuna evlenince kayınvalidesine, kayınpederine, eşine söylemek isteyipte anlatamadıklarını oyaya, nakışa, dantele, dikişe dokuduğu kilime, heybeye, baş gülüne, keseye, çevreye, yağlığa nakşettiği motiflerle dile getirmiştir.

                Motifler ve çizgiler insanın yaşadığı dönemin tanıklığını doğumu, ölümü, dişiliği ve erkekliği, zenginliği, hüznü ve mutluluğu sembolize etmiştir.

                 Anadolu’daki Coğrafi özelliklere etnik yapılara, inanışlara göre şekillenen adet ve töreler ticaretten el sanatlarına kadar geçmişi ve günlük yaşamı geleceğe taşır.

                 Geçmiş gelenekleri gelecek ile buluşturabilen toplumlar sosyal sorumluluklarını yerine getirebilmiş olurlar.

                  Yazıya konu olan başlıktaki gelenekte Mudurnu’da uzun yıllar devam etmiş ise de şimdilerde unutulmuştur.

                   Yöresel ev tezgâhlarında dokunan “çulfalık” kız evi tarafından damat bohçasına konan iki adet beyaz renkli olan ”gizlencelik”(düğünde bayramda özel günlerde giyilen)ve renkli dokunan”kündelik”(Gündelik işlerde giyilen) diye tabir edilen iç göyneğinden beyaz ve yakası açılmadık olanı güvey girdiği akşam gelin hanım tarafından damadın boynuna göre açılarak dantelle süslenir ve sabah evin ahalisi ile sofraya oturduklarında damadın giydiği iç göyneğin nakış ve dikişinden gelin hanımın ne kadar maharetli ve hünerli olduğu anlaşılmış olur. 

Kıssadan hisse: Geleneğini kaybeden, Geleceğini kaybeder.

Mehmet Cantürk MUDURNU HABER

www.mudurnuhaber.com

 

BAŞBAKAN ERDOĞANIN GERÇEKCİ POLİTİKASI;

BAŞBAKAN ERDOĞANIN GERÇEKCİ DİPLOMASİSİ
Ulu önder ATATÜRK ve silah arkadaşlarıyla birlikte yurtdaşlarca desteklenen kabul gören ve kurulan CUMHURİYETİMİZ ( Halkın Kendi Kendini Yönetmesi) sayesinde bugün dünya barışı için dinler arası diyolok için Türkiyenin önemi geçte olsa Arap ülkelerince ve tüm dünyaca anlaşılmıştır.

 Demokrasi için Arap baharını yaşayan yaşamak isteyen devletler için ülkemiz demokrasisi gelişmiş laik örnek güçlü ülke konumundadır. Erdoğan, hükümetinin ve siyasi istikrarın devam için ekonomimizi dahada güçlendirmek üzere dünya kamuoyuna diplomasi seyahatleri iletişimleriyle demokrasi mesajları vererek mazlum ülkelere destek vermektedir. Başbakan Erdoğan yeni dünya düzeninde sömürülen ülkelerin demokrasileri adına halkların haklarının verilmesiyle ekonomileri güçlü bir Ortadoğu Asya Türkiye konusu hedeflemektedir.Türkiyemizi bölgemizde etkin aktör büyük ülke konuma getirmeyi sağlamaktadır.

Başbakan RECEP TAYYİP ERDOĞANIN özverili çalışmaları izlenen iç ve dış politikaları terör sorunumuzu çözecektir. Ülkemizdeki etnik halklar guruplar diyerek bizleri ayırmak isteyen dış güçlerin ve onlara oy hesapları ile alet olanların oyunlarını bozmak içindir. Tüm halkımızı derinden üzen usandıran yaşadığımız terör belası Türkiyenin iç ve dış açılım diplomasiyle uluslar arası destek almak üzere ülke bütünlüğünü koruyup tamamlayacaktır.
Erdoğanın izlediği politikalar çalışmalar içte bölgemizde ve dünya barışının sağlanması için son derece önemlidir. Başbakan YURTDA SULH CİHANDA SULH hedef politikası ile mücadele etmektedir savaş istememektedir .
Günümüzde barış ,uluslar arası ekonomik diplomasi ilişkiler ve iletişime bağlı pisikoloji savaşı imkanları gücüyle kazanılmaktadır.Çağımız şartları gereği değişimi takipeden liderler insanlığın ve halkların idealleri adına sorunları halkın desteği gücüyle aşacak başaracaklardı başbakanımız Erdoğana destek görüldüğü gibi dışta ve içte büyümektedir.. Başbakan Erdoğanın gerçekci politikaları Güzel DÜNYAMIZ ve ÜLKEMİZE güzel günler yaşatacaktır. Bu başarıda TÜRKLERİN adaleti ve içindeki iman sevgisi demokrasiye bağlılıklarıyla olacaktır.

İşaretleri görülmektedir .Bugünkü politik çalışmalar yurt içi siyasetine de ekonomimizede DÜNYA BARIŞINADA herşeye hayır getirecektir . Selam saygımla.

 MUDURNU HABER Uğur Türesin www.mudurnuhaber.com

Bedevi kafasıyla Teknoloji ile buluşmak!

Bedevi kafasıyla Teknoloji ile buluşmak!
Yazacak konu çok hangi birini yazsam diye düşünürken… Nasihatten anlamak için
musibet gerekmez ama sokakta beklerken yanımdan geçen iki gençten biri içtiği sigarayı,
üstelik söndürmeden yere attı ve yürümeye devam etti. Arkasından seslenip ‘amcası bir
şey düşürdün’ dedim. Bana bakarak düşürmedim dedi, attığı sigarayı yerden alıp hemen
yakındaki çöp konteynırına attıktan sonra ben sana söylüyorum, senin yanında da başkası
atarsa sen de ona söylersin dedim. IQ seviyesi yeterli olmadığından yapılan davranışı
anlamayıp, ‘ben neden başkasına söyleyecekmişim?’ diye söylenerek gitti. İçinden de
başka şeyler homurdandığı kesin. Benim ne düşündüğüme gelince; kendi kültürünü
geleneğini aile değerlerini “modernlik”adı altında pervasızca tüketen bir toplum seksen
dokuz yılda kendi vatandaşını yaratamamış bir rejim ve liderlerinin birbirlerini çölde
kutup ayısına kovalattıkları bir acayip memleket.

Geçmişte atalarımızın yaşam ve davranış biçimine ait bize örnek olacak birçok
konu var tabi. Bir iki tanesini hatırlatmak isterim; atalarımız cebinde mendil taşıyıp yere
tükürmediği ve ayıp karşıladığı zamanlarda o günün Avrupalısı bırakın tükürmeyi, başka
pisliklerini camlardan aşağı attığı için şemsiyeyi icat etti. Atalarımız han, hamam, tuvalet
yaparken aynı küvette on kişi yıkanan Avrupalı pis kokudan kurtulmak için parfümü icat
etti. Yazının tam başlığı ‘Bedevi kafası ve kıl çadır kültürüyle teknolojiyle buluşmak’
olacaktı ancak bizim dağda gezen, yaşayan yörüğümüzün, çobanımızın doğaya saygıdan
yaktığı ateşin yeri bile belli olmazdı, onlara saygısızlık etmiş olurum diye yazamadım.

Mevzu uzun yaz yaz bitmez değerlerimizi yitire yitire geldik bu güne… Yere
tükürmeyi ayıp sayan atalarımız dünyayı yönetirken bu gün elinde ne varsa doğaya atan,
geri dönüşümü bilmeyen, okumayan, doğayı gözlemlemeyen, kan vermeyen, organ
bağışlamayan, sivil oluşumlara ilgi göstermeyen hakkını, hukukunu gerçeklere göre değil,
işine geldiği davranan aklını fikrini başkalarına ipotek etmiş bisiklet tamir edemeyecek
alet edevatı üretemeyen bir toplumun ipleri Hans ve Coninin elinde olur. İstedikleri zaman
da işlerine nasıl geliyorsa Karagöz Hacivat gibi oynatırlar.

Yukarıdaki yazımı yazma nedenim, her an her yerde karşılaştığımız olumsuzluklara
karşı bir nebze olsun katkım olabilir diye düşünmemdir.
Bu vesile ile son günlerde sosyal medyada paylaşılan Ahmet beyin ve Ayşe hanımın
günlük yaşamından kısadan hisse…

Ahmet Bey, sabah saat 7.00’de
*Casio** masa saatinin alarmıyla gözlerini açtı.
*Puffy** yorganını kaldırdı.
*Hugo Boss** pijamalarını çıkarıp
*Adidas** terliklerini giydi.
*WC** ‘ye uğradıktan sonra banyoya geçti.
*Clear** şampuan ve
*Protex** sabunuyla duşunu aldı.
*Colgate** ile dişlerini fırçaladı.
*BRAUN** ile saçlarını kuruttu.
*Bill’s** gömleğini ve
*Pierre Cardin** takımını giydi.
*Lipton** çayını içti.

*Sony** televizyonda medya özetlerini ve
*flash** haberleri izledi. *
*Citizen** kol saatine baktı. Aile fertlerine
*’BYE’** deyip
*Peogeot** otomobiline bindi.
*Blaupunkt** radyosunu açarak,
*rock** müziği buldu. Ağzına bir
*Polo** şeker attı. Şehrin göbeğindeki
*Mega Center** ‘daki ofisine varınca,
*Toshiba** bilgisayarını çalıştırdı.
*Microsoft Excel’e** girdi.
*Ofisboy** ‘dan
*Nescafe** ‘sini istedi. Saat 10.00’a doğru açlığını
yatıştırmak için
*Grissini **yedi. Öglen
*Wimpy’s Fast Food** kafeteryaya gitti. Ayaküstü,
*Coca Cola** ve **hamburgeri **mideye indirdi.
*Camel** sigarasını yakıp
*Star** gazetesini karıştırdı. Akşamüzeri iş çıkışı
*Image Bar’** a uğrayıp
*JB’** sini yudumladı, sonra köşedeki
*Shopping Center** ‘a uğradı. Eşinin sipariş ettiği
*Ariel** deterjan,
*Ace** çamaşır suyu,
*Palmolive** şampuan,
*Gala** tuvalet kağıdı,
*Sprite **gazoz ve
*Johnson** kolonyayı alarak kasaya yanaştı.
*Bonus** kartıyla ödemeyi yaptı.
Hafta sonu eşi Münevver’le
*Galleria** ‘ya giden Ahmet Bey,
*Showroom** ‘ları dolaşıp
*Converse** ayakkabı, *
*Lee Cooper blue jean** satın aldı.
Akşam evde bir gazetenin verdiği

*TV Guide** ‘a göz atan Ahmet Bey, kanallar arasında
*zapping** yaparak,
*First Class** ,
*Top Secret** ,
*Paparazzi** gibi programlar izledi. Aynı anda
*Outdoor** dergisini karıştırdı.
Uykusu gelen Ahmet Bey, televizyonu kapatıp yatak odasına geçerken, kendini mutlu hissetti.
** ‘Ne mutlu Türk’üm diyene!’** diye gerindi ve uyudu.
*Hâlâ da uyuyor. Ne zaman uyanacağı da belli değil.

Mehmet Cantürk
10 Kasım 2012

www.mudurnuhaber.com

Kalbimiz Sıcak, ama Kalemimiz soğuk geliyor

Kalbimiz Sıcak, ama Kalemimiz soğuk geliyor

Biz Gazeteciler, halkımızın dediklerini  dinleyip  onların yaralarına Melhem olduğumuz zaman, en iyi izleriz. Fakat gel gelelim, bir kötü huyumuz var, Yüzümüz ve Kalbimiz ne kadar sıcak olursa olsun, doğruları kalemimize yansıttığımız zaman bazen vatandaşlarımızı üzebiliyoruz.

Mesela bir Haber yaparsınız aslında çok kişi okumuştur ama hiç ses getirmez, ve haberini yaptığınız kişide sanki hiç okumamış ve görmemiş gibi davranır, hııııııııı, heeeeeee, eeeeeee gibi sesler çıkartır. Ama aynı kişi ile ilgili başka bir haber yaparsınız daha 20 kişi okumadan damlar hemen kapıya, bir sürü laf söyler, ve haberi yayından kaldır, fotoğrafını kaldır vs kaldır der, tabiiki yerelde Gazetecilik yapmak zor iştir, çünkü burada her gün insanlarla yüz yüze bakarsınız, biz tayinci değilizki yarın bürgün başka bir yere gitmiyoruz.

 

   Aslında bu konuları fazlada abartmamak  lazım, biz toplumun aynasıyız, siz ne yaparsanız biz onu yansıtırız, bir Kamu kuruluşuna gideriz ve oradaki Bilgisayarlarda  envayi oyunların açık olduğunu ve 5 dakika bile işinden geç ayrılmaya dayanamayan çalışanın dakikalarca  bilgisayarı yenmek için çaa sarfettiğini görürüz, ama bunu uygun bir dil ile yansıtırız habere taşımayız.

Facebook sitelerinde dolaşan  Kamu kurum ve kurumlarında çalışan vatandaşlarımız sanal ortamda Çiftlikler kurar, çeşitli hayvanlar besler vs yaparken, enim Köylü Mehmet amcam işimi çabucak bitirip Köyüne dönmenin telaşesinde iken benim memurum ise sanaldan gerçek hayata bir türlü dönemez, buda haber yapılmaz.

Bir Kamu kurum ve kurumlarında çalışan  Yönetici,Amir,Memur vs kendi aracını kullandığı zaman  veya bisiklet veya benzeri araçlar ile evine gittiği zaman onu haber yapar örnek yönetici veya çalışan olarak lanse eder, diğer çalışanlara örnek olmasını isteriz. Ama tam tersi kendi aracını park edip Devletin araçları ile özel işlerinde gece gündüz, çoluk, çocuk şehir içi ve şehirlerarası seyahatlerini biliriz, duyarız hatta ve hatta bu bölgelerdeki Gazeteci arkadaşlarımız ile paslaşırız, fotoğraf temin ederiz, ama burası küçük yer olduğu için ve yeterince insanlar birbirine küsmüşken birde biz karıştırmayalım diye arşivimizde saklarız.

Biz yereldeki gazeteciler, aslında çok zor işlere imza atarız, bazen üzdüğümüz insanların farkına varır, ne gerek vardı der, ama sonra görevimizi hatırlayarak, her kesin bu şekilde düşündüğünü var sayarak yaptığımız işin doğrulunu  ve memlket çıkarları için yapıldığını hıssederek rahat bir şekilde uyuruz.

Tabiiki, yerel de gazetecilik yapmak zordur, bir yere gittiğinizde oranın amiri, memuru konumundaki insanlar size şüphe ile bakarlar, acaba bu buraya niye geldi? Bir şey olmasa gelmez, gibi içilerinden mırıldanırlar, soru sorarsınız, bir şeyler öğrenmek istersiniz, karşınızdaki vata

ndaşlar tam tersine size soruya soru ile cevap verir ve sizin ne öğrenmek istediğinizi kendi yöntemleri ile çözmeye çalışır, tabiiki bu yanlış bir taktik olduğu için, ister istemez durup,durduk yerde şüpheye kapılırsınız. Acaba yanlış bir şey var da,  kimseye duyrulmak istenmiyor mu? sorusu aklınıza gelir.

Bazıları ise,  işlerine geldikleri zaman, zam,mesai vs isteyecekleri zaman her türlü Basın açıklamasını yapar ve yazı gönderir, ama işine gelmediği zaman  meşhur 657 yi öne sürerek biz konuşamayız der, buda başka bir taktiktir, ama bu taktik çoğu zaman sökmez, sebebi ise olayın herkes tarafından bilindiğini bildikleri için, ben söyliyim ama benden duymadın denir.

Tabiiki bu olumsuzlukların yanısıra  canı gönülden yardım eden ve memleketin menfaati için iyi veya kötüyü paylaşarak haber yapılıp, duyurulup duyurulmaması konusunda emeği geçenlerde yok değil ! İşini iyi yapan ve vatandaşlarımıza  yol gösteren Kamu Kurum ve kuruluşları çalışanlarına teşekkür ederim.

İşte yerelde Gazetecilik yapmak böyle zor bir olaydır. Tüm Yerel Medya çalışan arkadaşlarım adına bu köşe yazımı sizinle paylaşmak istedim. Teşekkürler.

www.mudurnuhaber.com

MUDURNU ARIKAN SİGORTA MEHMET ARIKAN

Hayırlı Bayramlar

Hayırlı Bayramlar

Bir Bayram ve Bir Bayram Gazetesi ile yine sizlerle birlikteyiz. Bayramları bahane ederek sizlere ulaşmak ne güzel bir duygudur. Bu vesile ile sohbet ediyor, sorunlar konuşulup, problemlere çözüm aranıyor.

Mudurnu ilçemizde çözüm aranması gereken ve ivedi olarak çözülmesi gereken bir sürü Problem görünüyor. Ben bu satırları yazıp Bayram gazetemizi hazırlarken, gazetemiz iç sayfalarında da haber yaptığım Mudurnu Trafik Sorunu ile ilgili bir son dakika gelişmesi gördüm ve üzüldüm. Acaba bu gelişme kalıcımıdır, geçicimidir bilinmez.

Mudurnu nun dar sokaklarını dahada daraltmak için bir dizi çalışma yapılarak,  beton ve Ahşap saksılar gözüme çarptı.

Mudurnu Trafiğinin çözümü bence bu olmamalıdır. Eğer Trafik için toptan bir çözüm gerekiyorsa Mudurnu girişini Trafiğe kapatmalı ve insanlar yürüyüş yolları ile ilçeye daha rahat ulaşabileceklerdir. Trafik için çözüm farklı olarak aranmalıdır.

Gelelim başka bir probleme, Mudurnu Dere ıslahı ve dere temizliği, Mudurnu deresi şehrin ortasından geçtiği için sürekli kirlenmektedir. Diğer yandan 5 yıl önce yapılan ve şu anda halen açığa akan Mudurnu deresinin Beşkavak ayağı mutlaka ivedi olarak yapılmalıdır.

Mudurnu’da bir başka konu ise, Mudurnu Turizm veya Sanayi bunlardan birinimi seçecek? yoksa her ikisi birlikte nasıl birlikte yürütülür.

Neyse, Her şey Mudurnu’muz için, olduğunu tekrar söyleyerek, inşallah güzel günlerde hayırlı kazançlar ile mutluluk içersinde her günümüzün Bayram havası içersinde geçmesini temenni ederek,Hayırlı Bayramlar dilerim.

Aydın ÖZPELİT

aydinozpelit@mudurnu.com

Mudurnu Bozoğlu Ticaret Nail-Nail-Mesut BOZOĞLU

Korayım’ ın Konak Hikâyesine Önsöz;

Korayım’ ın Konak Hikâyesine Önsöz;

            Aşağıdaki yazıya önsöz yazarken insanın kendine ait bir hikâyeyi beyninde, yüreğinde olgunlaştırıp yazıya dökmesinin yazılmış bir hikâyeye önsöz ve açıklama yazmaktan daha kolay olduğunu düşündüm. Aşağıda okuyacağınız yazı yeğenim Koray tarafından kaleme alındı.

           Koray doğa ve gönül mühendisi, ‘şairliğimden utanırım’ diyecek kadar şair ve şiir yorumcusu, yazarlığımdan utanırım diyecek kadar hikâyeci, mutluluğu Avm’lerde arayan günümüz gençliğinin “avamlığında” değil,  mutluluğu sahaflarda arayan kitap dostu, doğa, bitki, börtü, böcek aşığı. Dünyanın herhangi bir yerinde yanan ağaca ağlayan hümanist, Geleneğini, doğasını, geleceğini kaybetmiş günümüz insanların atasından kalan kömürlü ütüyü, iki bakır tabağı mahalleye gelecek hurdacıya vermek için beklediği zamanda, eşimin müzayedede satmayı düşündüğü amcasının “asari antikalarına” sahip çıkıp gelecek kuşaklara bu kültürü, geleneği aktarmayı düşünen “zamane dervişi”İflaholmaya_CAN kadar Fenerli, her hafta sonu amcasının yanına Mudurnu’ya gelemezse kederli, on iki yaşına kadar Mudurnu’da yaşamış insanın memleketi doyduğu yer değil çocukluk kültürünü aldığı yer diyen Mudurnu sevdalısı, Bu yazı her lafın başı “sözde” biz Mudurnuluyuz deyip yetiştiği evini köyünü anasını, babasını, amcasını, teyzesini unutan Allah geçinden versin öbür tarafa intikal ettiğinden, beni “hacet tepesine”götürün diyenlere “Mudurnu hatırası” olsun.

Mehmet Cantürk 15.10.2012

 

 

Koray’ın Konak Hikâyesi

            Şakir Ağa her zamankinden ayrı bugün biraz daha gecikmişti. Fakat gecikmesine rağmen O gelmeden konakta yemek yenmezdi. Gecikmesinin nedenini aile fertleri bilir, bunun için ayrıca saygı duyarlardı.

            Osmanlı devleti artık duraklama devrinden de geçmiş, gerileme dönemine girmişti. Padişah ve uleması geriye giden ekonomiyi düzeltme yolu olarak vergileri arttırmayı öngördülerse de, bu, halkın üzerindeki yükü arttırmaktan başka bir işe yaramamış, en çok da Şakir Ağa gibi ticaretle uğraşan çarşı eşrafını olumsuz etkilemişti. Şakir Ağa kötüye giden ekonominin farkında olduğu için pazarını genişletmeye çalışmış, doğuda Ankara, batıda İstanbul’a kadar ilişkilerini kuvvetlendirmişti. Ne var ki, artık o da vergilerin yükü altında ezilmeye başlamıştı. Yaşı da hayli ilerlediğinden eskisi kadar çalışamıyor, gençliğinde büyük emek vererek yaptırdığı konağa ulaşmayı asıl hedef haline getiriyordu.

O gün yine gün batımına yakın, Nallıhan’dan döndüğünde, her zamanki gibi ikiyüzelli yıllık çınarın yanında atından indi. İki elini beline koyarak geriye doğru esnedi. Her ne kadar ikinci kattaki odasından bu ulu çınara bakmak zevkliyse de, pazardan dönüşünde de bu ulu çınarın yanından konağa bakmak o kadar keyifliydi. Atının ayak sesinden, ağasının geldiğini anlayan kâhyası, hemen çınara doğru koşar, atın eğerinden tutarak alt kattaki ahıra kadar getirirdi. Ağanın gelmesine, atın, suyu ve yemi de hazır olurdu.

            Konağın damı giriş katta, insanların yaşam alanından farklı olmayacak şekilde inşa edilmişti. Birinci kattan atın soluğunu, kişnemesini duyabilirdiniz. Şakir Ağa bunu özellikle istemişti. At bereketti, at ile beraber yaşayanın ömrü uzun olurdu. Bu nedenledir ki, Şakir Ağa atını çok sever, ev halkı de bu yüzden At’a, Şakir Ağaya olduğu kadar iyi bakarlardı.

            Şakir Ağa her zaman ki gibi geriye yaslana yaslana ağır adımlarla konaktan içeri girdi. Ağır adımlarla on basamaklı merdiveni tırmanarak birinci kata çıktı. Çıktığı merdivenin ucu sofaya bağlanır, burada da onu bakır el ve ayak yıkama leğeni, güğüm ve işlemeli havlusuyla gelini karşılardı. Gelinini çok severdi. Şakir Ağanın tek oğlunun sevdiği kadındı o, daha evi yaptırırken hayalini kurduğu gelin odasına açılırdı sofa. Aynı sofada gelininin kendisini beklemesi, O’nu hem gençliğine geri götürür hem de yıllarca uğraşıp didindikten sonra elde ettiklerinin hazzını yaşatırdı.

            Mevsim sonbahardı, Şakir Ağa sofada elini yıkarken bir yandan da konağın arka bahçesine bakardı. Buraya gençliğinde iki tane dut dikmişti. Çünkü ipek ve deri tüccarıydı. Bir tüccarın bahçesinde koza olmazsa olmazdı. Bu dutlar yaptığı işin simgesi gibiydi. Şakir Ağa elini yıkarken bir üşüme geldi.  Gelinine ; ‘ Artık Aşağı inmeli kızım ‘ dedi. Çünkü evin birinci katı ısıyı muhafaza etmek ve daha çok faydalanmak için alçak yapılmıştı. Bu katın pencereleri daha küçük, sadece sofadan arka bahçeye bakan camlar büyüktü. Bu da güneşten daha çok faydalanmak içindi.

            Şakir Ağa yemekte ev halkının bir arada olmasına özen gösterir, sofra da da her zaman bir tabak fazla görmek isterdi. Böyle olmadığı zamanlarda hanımına çıkışır, ’belki dışarıdan aç biri gelir derdi. Şakir Ağa kalkmadan sofradan kimse kalkmazdı. Sofrada da pek konuşulmaz, günlük yaşamda başa gelen işler, olaylar, ikinci katta ki sofada dile dökülürdü. İkinci kata onbir basamak merdivenle çıkılırdı. Burası birinci kata göre daha yüksek tavanla yapılmış, Şakir Ağanın en sevdiği sofanın bulunduğu kattı. Şakir Ağa akşam kahvesini muhakkak bu sofada içer, konağın giriş tarafına bakan sofadan, elinde gaz lambalarıyla camiye giden insanları seyrederdi. Ev halkı pek konuşmaz, Şakir Ağanın kendilerine soru sormasını beklerlerdi. Şakir Ağa ilk önce hanımına hal hatır, sonra da oğluna işlerinin nasıl gittiğini sorardı. Şakir Ağa iyi gitmediğini bilse de oğluna çok yüklenmez, acele laflarla geçiştirip torunlarını severdi.

            Şakir Ağa bu konağı yaptırırken çok düşünmüştü, ustayla dost olmuştu. Usta ne istedi ise hemen bulup getirtmişti. Hep dediği bir şey vardı ; ‘ Geç olsun da güç olmasın’. Konağın tek parça kirişlerden olması bu sabrın ürünüydü. Konağın arka yüzüne bakan yirmi metrelik çam kirişi, Eskişehir’in Mihalıççık ormanından getirtmişti. Ülkenin en iyi sarıçamları orada yetişirdi çünkü. Ne zaman inşaatın hızlı gittiğini gözlese; ‘ağır olun, acele etmeyin’ derdi. Odaların içinde ki dolap gözleri bu yüzden bu kadar güzeldi. Şakir Ağanın ustası, usta adamdı, Şakir Ağa kadar ileriyi görürdü. Bunun için ayrı bir kız odası da düşünmüş, lakin Şakir Ağanın kız çocuğu olmamıştı. Bu oda ikinci katta, girişteki sokağa bakan sofanın yanında ki odaydı. Pencereleri büyük, dolapları genişçeydi. Odada, bir ocak, genişçe de bir sedir vardı. Odanın pencereleri sokağa bakardı. Ağanın kızı bu pencerelerden bakıp, evleneceği erkeği seçecekti. Fakat olmadı, Allah Ağaya kız evlat nasip etmemişti ama şimdi bir kız torunu vardı. Bu oda artık O’na aitti. Pencere üstlerine işlemeli pervazlar koydurtmuştu. Buralara da hanımının ördüğü en güzel perdeleri çektirdi.

            Şakir Ağanın uyuması yatsıyı bulmazdı. Yani ev halkının bildiği buydu. Şakir Ağa konağı yaptırırken kendi odasının, illa çınara karşı bakmasını istedi. Çınar uluydu, çınar uzun ömürlüydü. Ona bakarken hep kendi ağalığını düşünürdü.  Ölümü düşünürdü sonra, ‘benden ikiyüzelli yıl yaşlısın, beşyüz yıl daha yaşlı olursun’ derdi, çınara… Ağalığın çarşıda pazarda değil, böyle bir yerde böyle bir çınara karşı ev yapabilme özgürlüğünde saklı olduğunu düşünürdü hep.

            Bu yüzden ustaya özel bir şey yapmamasını, odanın yönünün zaten onu özel kılacağını söylediyse de, usta ağayı dinlememiş, bir de işleme ustası getirmişti. Konağın yapımı en uzun süren odası burası olmuştu. Ahşapla dokunan her alan çok özel olmalıydı. Giysi dolabından gusülhanenin kapağına, süs gözlerinden tavan işlemelerine kadar her şey ağaya layık olmalıydı.

            Ağa odasından içeri her girdiğinde, ustanın inşaat sürecinde kendini bu odaya sokmamasını tebessümle hatırlardı. İçinden ‘Allah rahmet eylesin ‘ derdi. Ustanın ölümünü çok sonra duysa da, ölümünden kendini de sorumlu tutar, engel olabilirdim diye kendi kalbini ezerdi. Usta Ermeniydi, çok sonraları duymuştu hak etmediği bir muamele gördüğünü…

            Şakir Ağa hava güneşli ise bahçede dokuma tezgâhının yanında kahvaltı etmeyi çok severdi. Burada, Hanım Ağanın gençliğinde yün eğirmesini hatırlar, hanımına bugünlere gelmesinde payı olduğu için de minnet duyardı.

            O sabah yine hava güneşliydi. Yarısı sararmış çınar yaprakları güneşi daha da sarı yapmıştı gözünde. Kahvaltı arka bahçeye kurulacaktı. Ağa elini yüzünü yıkadı. Sargısını sarıp şapkasını giydikten sonra merdivenlerden aşağı inecekti ki, gözüne merdiven başında ki mahyada bulunan tarih ilişti. Binsekizyüzkırk yazıyordu. ‘Hey gidi’ dedi, adetti, inşaat bitince merdiven başına tarih atılırdı.

            Ustanın ;’ Çok güzel bir konağın oldu Ağam’ dediğini hatırladı. Ağa da ‘ hayır bu konak benim değil, kadir kıymet bilenlerin “yüz yetmiş yıl sonrasının da ‘ demişti.

            Sonra Mehmet Cantürk’ü bir el uykusundan uyardı. Fatma Hanım arka bahçede kahvaltıyı çoktan hazırlamıştı. 15.10.2012

   Koray Cantürk     

www.mudurnuhaber.com

TÜRKİYENİN DEĞİŞİMİ VE AK PARTİDE YENİLENMELER

TÜRKİYENİN DEĞİŞİMİ VE AK PARTİDE YENİLENMELER

 Başbakan Sayın Recep Tayip Erdoğan bugünkü Adalet ve Kalkınma Partisi 4.olağan büyük kongresi için hükümeti ve partiyi 2014 ve sonrasına , büyük millet,büyük güç Türkiye 2023 vizyonuna taşıyacaktır.

 

 Başta terör olmak üzere tüm yaşanan sorunların çözümü için yeni anayasa için çalışacak üst düzey kadroları yenilikleri yaparak demokrasi mücadelesine devam edecektir.

Aynı zamanda tüzük gereği parti kurullarında 3 yıllık görevli olanları dinlendirerek yerel seçimlere ve cumhurbaşkanlığından önce olabilecek genel seçimlere hazırlanacaktır. Biz 75 milyonun partisiyiz hedefimiz özellikle doğudaki sosyo ekonomik yapıyı değiştirmek halkın hak ettiği adil refah düzeyine eriştirmek diyen Erdoğanın başında olduğu AK Parti ülkemizin genelini ilğilendiren sorunları çözme potansiyeline sahip tek partidir.

Terör ve Suriye ve dünyanın yaşadığı ekonomi sorunlar bunların en başında dır. Bu çalışmaları yine halkın desteğiyle , güvenle güçle yetki ve kontrolündeki devlet güvencesiyle görüldüğü gibi İnsan sevgisi inancıyla demokrasi anlayışıyla çözmeye çalışacaktır .

Bunun içinde partisini güçlendirmek üzere kendi deyimiyle “Türkiye yi nasıl değiştirdik , nasıl dönüştürdüysek parti teşkilatımızın da hücre yenilenmelerini yapacağız diyerek Sayın Süleyman Soylu ve Numan Kurtulmuşu ve AK Parti kriterlerini temsil edecek kişileri Anadolu dan ve doğu illerimizden milletvekillerine yeni şahsiyetlere yönetimde yer verecektir. Özellikle doğu kökenli gençlerin siyasilerin önünü açacaktır BDP nin doğudaki yükselmesini önleyecektir. Partisine katılımlarla güçlenerek büyük Türkiye 2023 vizyonunu gerçekleştirmeye çalışacaktır..

 

İç ce dış çevreler AK Partiyi iktidardan etmek için çeşitli taktikler izlendiğini görmekteyiz. Yakın tarihte yaşadığımız oy hesaplı koalisyonlar ve askeri darbe ler ülkemizi ne hale getirdiği malumdur. Eskiden olduğu gibi terör sorunu can yakmaya devam etmek tedir Başbakan çözüm için elimizden geleni yapmaya mecburuz.. Analarımız ülkemiz yeterki ağlamasın tüm partilerin üyeleriyle çözüm paketini geliştirelim getirsinler yeter ki netice alalım demektedir. Meclisi göreve çağırmaktadır.

Türkiye de şuana kadar her alanda ve demokrasi adına olumlu değişimini sağlayan AK Parti kadrolarına yeni anayasa için taze kadrolarla demokrasi mücadelesi verecektir. Ülkemiz yeni anayasa ile tüm sorunların altından kalkacaktır. Ülkemize AK Parti 4.olağan kongresi yeni parti içi hücre yenilenmesinin hayırlar getirmesi dileklerimle huzurlu başarılı günler diliyorum.. UĞUR TÜRESİN MUDURNU HABER Ülkesini her seven vatandaş gibi Yorulmak yok hizmet yoluna çalışmaya devam.

www.mudurnuhaber.com

DÖRTLÜKLER

DÖRTLÜKLER
 
Ya öğrenen, ya öğreten, ya dinleyen, ya da seven ol!
Bunların dışında bir beşincisi olma; helak olursun . Beşincisi ise, ilme ve ilim ehline buğzetmendir ~ HzMuhammed
“Kabe-i Şerif yıkılarak taşları denize atıldığı vakit, işte o zaman korkunç alametler olur.” Hz Muhammed
 
   ‘Suudiler 1926 yılında kendi sınırları içindeki tüm mezarlıkları yıkma kararı alır. Çünkü Arabistandaki en büyük mezheplerden biri olan Vahabilik anlayışında mezar kavramı,mezar ziyareti yoktu. İşin en ilginç yanı Hz. Muhammed’in mezarının da Suudi sınırları içerisinde olmasıdır. Ancak Atatürk öyle bir telgraf çeker ki Suudiler mezarın tek bir taşına bile dokunamazlar.
Nevzat Yalçıntaş’ın anekdotu
TEK TAŞINA DOKUNURSANIZ ORDUMU GÖNDERİRİM
Prof. Nevzat Yalçıntaş “Suudiler 1926 yılında sınırları içinde tüm mezarlıkları yıkıyorlardı. Atatürk sıranın Hazreti Muhammed’in kabrine geldiğini öğrenince bir telgraf çekerek ‘Eğer bir tek taşına bile dokunursanız ordumu aşağı gönderirim’ demişti. Bunun üzerine Suudiler Hazreti Muhammed’in kabrine dokunamamıştı. Ama bu telgraf yok edildi” dedi.
Atatürk olmasa bugün Hazreti Muhammed’in mezarı da olmayacaktı.’
 
   Bizim dinimiz, milletimize değersiz, miskin ve aşağı olmayı öğütlemez. Aksine Allah da, Peygamber de insanların ve milletlerin değer ve şerefini korumalarını emrediyor. 1923 (Atatürk’ün S.D.1I, s. 92)
Büyük dinimiz, çalışmayanın insanlıkla ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler zamanın yeniliklerine uymayı kâfir olmak sanıyorlar. Asıl küfür, onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, İslamların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, beyinledir. 1923 (Atatürk’ün S.D.II, s. 128)
 
   Kendisine, 1923 yılında armağan olarak küçük boyda bir Kur`an gönderilmesi üzerine teşekkürü:
Bence değerini takdire imkân olmayan bu hediyeyi, en derin ve hürmetkar din duygularımla saklayacağım. 1923 (Atatürk’ün T.T.B.IV, s. 480-481)

 
Dolduruver testini
Alıver abdestini
Abdestin tamamlanır
Verince sen mesdini.
 
Ezan namaz daveti
Dinse ruhun serveti
Atatürk kuruverdi
Halkçı laik devleti.
 
Müslümanlık bir cevher
Kur’anımız da rehber
Gönlümüzde yatanlar
Atatürk’le Peygamber.
 
Yaptığın siyasete
Alet etme sen dini
Üç kuruş menfaate
Satma sakın kendini… 

Nefsine sen meram et
Dinimizde keramet
Hak’ın fani kulusun
Acize et merhamet.
 
Ölüm birden anidir
Dünyamız da fanidir
Hak kulunu katleden
Hak’tan korkmaz canidir.
 
Anla ki dünya yalan
Boş zaman ömrü çalan
Son nefesin verince
Mal mülkün olur talan.
 
Hakkınca yap işini
Helal kazan aşını
Ecel başa gelince
Sormaz sana yaşını.
 
Vatan kutsal davadır
Gerisi boş havadır
Ana-baba ocağı
Mukaddes bir yuvadır.
 
Eş dosta selâm yolla
Yoksul yetimi kolla
Menzilin açık olur
İlim gibi bir yolla.
 
Kişi sözün eridir
İman (g)özün feridir.
Helal lokma kazanmak
Kutsal alın teridir.
 
İlimde var saadet
Birde hukuk adalet
Bağımlı milletlerin
Sonu hüsran sefalet.
 
Kulak ver sen Kur’ana
Meyil verme harama
Huzur senin içinde
Başka yerde arama.
 
 Abdullah Atay
 
Dinsel ve tinsel huzurluluğa…

www.mudurnuhaber.com

 

 

MUDURNU VE AHİLİK

MUDURNU VE AHİLİK

Türkiye de Ahilik Haftası çeşitli etkinlikler ile kutlanıyor. Bolu ili Mudurnu ilçemizde de son dakika da kararlaştırılan ve geçen yıl es geçilen AHİLİK Haftası kutlama töreni yapıldı.

Ahilik hakkında, çeşitli konuşmaların yapıldığı Mudurnu ATATÜRK anıtı önünde öğrenci kardeşlerimizde olmasa ( Her zamanki gibi) programdaki söylenenleri sadece protokol dinleyecekti.

 Esnaf Odasının Duyuru ve Davetiye dağıttığı Benim Güzel ilçemizin, Güzel esnafları aşırı müşterisi olduğu için mi etkinliklere katılma dı? Yoksa başka nedenlermi var dı?  

Yapılan program sadece biz bize yapılmış bir program oldu, iyiki Cuma Duasını Meydanda yapalım fikri oluştu da bahane ile kalabalık göründük.  Ne söylesek az,  bu gibi  programlara katılımın daha fazla olması ve gerçekten hedefine ulaşması için Mudurnu’daki bizlerin AHİ olması gerekli….

İşte o zaman bu Meydan dolar taşar, ama şu an için içinde ben de dahil, maalesef Mudurnu’da AHİ görmek çok zor.  ATATÜRK Meydanında konuşmacılar anlatıyor, Ahi Şöyle olur, Ahi Böyle olur, olur da yetiştirirseniz olur. Her kes ipin bi ucundan tutar, birileri birbirinin ekmeğinde gözü olur, birbirine gol atmaya çalışırsa kusura bakmayın, Mudurnu da Kahvehanelerde konuşulanlar gibi Mudurnu’da hiçbir şey olmaz.

Mudurnu’da yıllardır süre gelen Esnaf duasında örnek bir ilçeyiz, ama sadece örneğiz, görüntü var ses yok. Dua  yı yaparız, yapacağımızı yaparız, mantığı ile Mudurnu’da Ahi olmak çok zor. Bunun aksini iddia edenler çıkabilir, bu arkadaşlarında tuzu kuru olduğundan iddia edeceklerdir.

Ahi, olmak yanındaki komşusunun alışverişinde gözü olmamaktır, Ahi olmak, yardıma ihtiyacı olan kişilere karşılıksız yardım elini uzatmaktır. Ahi olmak, zora düşen birine, hah sanamı kalmış, öyle her şeye burnun sokarsan, kezerin kalkar deyeceğine, elinden gelen bir şey varsa yardımcı olmak, elinden gelen bir şey yoksa bile, yardımcı olmak için organizeye katkı sağlamaktır.

Dik kuyrukluluk hiç kimseye fayda sağlamaz,  “Her nefis ölümü tadacaktır”  Elmalılı Hamdi Yazır Kuranı Kerim de Enbiya /35 Ayeti Meali şöyledir.  Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz.

Bizler, Mudurnu’da Ahi olabilmek için hep birlikte ortaklaşa çalışmalı ve bunun için altyapı çalışması yapılmalıdır. Yoksa bu programlar ve Dualar sadece  Şow amaçlı kalır, bunun da hiç kimseye faydası olmaz.

Saygılarımla

Aydın ÖZPELİT

www.mudurnuhaber.com

 

Osmanlı Tarihinde Nallıhan

Osmanlı Tarihinde Nallıhan

Nallıhan hakkında Osmanlı dönemi tarihini araştırmak için arşivlerde; tahrir defterleri, vakıf kayıtları, şeriye sicilleri ve Ankara Vilayeti Salnameleri gibi belgeler bulunmaktadır.

Nallıhan’la ilgili Osmanlı arşivinden günümüze ulaşan en eski yazılı belgeler tahrir defterleridir. Bu defterlerin 1487, 1521 ve 1530 yılına ait olanları Hüdavendigar (*) Tahrir Defteri adıyla Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğündedir. Tahrir defterlerinin sonuncusu olan 1572 tarihli 68 no’lu Bursa Mufassal Tahrir Defteri ise Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü Kuyud-i Kadime (Esi Kayıtlar) Arşivindedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivinde ise 1613 tarihli 585 no’lu defterde Nasuhpaşa Vakfiyesi kaydı vardır. Bu belgeler incelendiğinde görülecektir ki;

Nallıhan, Nasuh Paşa Kocahan’ı yaptırmadan öncede var ama bugünkü yerinde değil de, büyük olasılıkla Kayapınar Çiftliği yakınındaki şehir kalıntılarının olduğu yerdedir. Bu olasılığa Ankara Vilayeti Salnameleri ve ansiklopediler de yer veriyor. Kocahan’ın yapımıyla bugünkü yerine bir göç olduğuna kesin gözüyle bakılabilir. (Nallıhan’ın Tarihçesi’ne bakınız.)

Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Arşivinde NALLIHAN

1487 yılına ait Bursa Sancağı Tahrir Defterinin 290 ve 319 arasındaki sayfalarından anlaşıldığına göre, Nallıhan Kasabasının merkez olduğu Karahisar-ı Nallı nahiyesi, karye (köy) statüsündeki 50 yerleşim yerinden oluşuyor ve nahiyenin tamamında toplam 832 ev ve 221mücerred (bekar) vergi mükellefi bulunuyordu.

1487 tarihli Bursa Tahrir defterinde Karahisar-ı Nallı Nahiyesine bağlı görünen köyler:(1)

1487 de Karahisar-ı Nallı Nahiyesine bağlı köyler

Acısu Kavacık
Akçabayır Kayalar
Aksu Keçilü
Belenalan Kendere
Beydili Kethüda
Çayır Kızılcaviran
Çeği Kızılkuyu
Davudoğlan Kızılöz
Depe Kozca
Ebce Körpeler
Erücek Kuruca
Eymür Miçan
Gazi Mikail
Gölcük Ormenos
Günşah Osman
Harami Oyumağacı
Hisarcık Ozan
İshaklar Sarukaya
İslamözü Sobran
Kafiralanı Sofular
Kara Soku
Karacapınar Sorka
Karadepe Sürümlü
Karakozan Ulu
Karaköy Yemre

1521 yılına ait Bursa Sancağı Tahrir defterinin 171 ve 209 arasındaki sayfalarından anlaşıldığına göre, Nallıhan kasabasının merkez olduğu Karahisar-ı Nallı Nahiyesi, karye (köy) statüsündeki 49 yerleşim yerinden oluşuyor ve nahiyenin tamamında toplam 970 ev ve 627 mücerred (bekar) vergi mükellefi bulunuyordu. Bu rakamlara göre nahiyenin tamamında yaklaşık 5 500 kişi yaşamaktaydı. Önceki sayımla (1487) karşılaştırıldığında Karahisar-ı Nallı Nahiyesi nüfusunun 34 yıl sonra % 25 oranında arttığı görülüyor. Bu deftere göre nahiyenin tamamı Müslüman olarak kayıtlıdır.

1521 tarihli Bursa Tahrir Defterinde Karahisar-ı Nallı Nahiyesine bağlı görünen köyler bir eksiğiyle Sorka adlı köy hariç 1487 yılındakilerle aynı.” (2)

1530 tarihli 166 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri’nde Hüdavendigar Vilayetine bağlı Karahisar-ı Na’llu Nahiyesine 53 köy ve 5 mezranın bağlı olduğunu görüyoruz. Aşağıdaki tabloda da görüleceği üzere köy sayısında ve köy isimlerinde bazı farklılıklar var.(3)

1530 da Karahisar-ı Nallı Nahiyesine bağlı köyler

KÖYLER Kavacık
Acıca Kendere
Acısu Kethüda
Akçabayır Kızılcaviran
Akkaya Kızılkuyu
Aksu Kızılöz
Ayagü Kovacık
Belenalan Kozca
Beydili Körpeler
Çay / Çayır Mikail
Çeği Ormenos
Çive Osman
Dar Oyumağaç
Davudoğlanı Ozan
Depe Saçak
Dutağacı (Eyyübağacı) Sarukaya
Erücek Sobran
Gazi Sofular
Gençlü Soku
Gevanşe Sorka
Gölcük Sürümlü
Günşah Ulu
Harami Yemre
Hisarcık  
İshaklar MEZRALAR
Kabalar Aslıhan
Kafiralanı Kayabükü
Kara Sulucayer
Karadepe Yusuf bin Gündüz
Karahavran
Karaköy

Tapu Kadostro Genel Müdürlüğü Kuyud-i Kadime Arşivinde NALLIHAN

h.981/m.1572 tarihli 68 nolu Mufassal-ı Liva-i Hüdavendigar Tahrir Defterinin başından, 114. sayfaya kadar Nahiye-i Sivrihisar, 185. sayfaya kadar Nahiye-i Beğpazarı, 186. sayfadan kitabın sonuna yani  245. sayfaya kadar da Nahiye-i Karahisar-ı Na’llu yer almaktadır.

Nahiye-i Karahisar-ı Na’llu 3 mahalleden oluşur, zeamet türü vergi öder.

Nahiye-i KARA HİSAR-I NA’LLU(4)

Karye (köy) 144
Mezra 17
Nehir 3
Çiftlik 9
Cemaat 1 (106 neferlik, aydın kişi topluluğu)
Şehir 1
Mahalle 3

3 Mahalle ve nüfus dağılımları:

Mahalle-i Cami-i Şerif  (nüfusu 48)

Nefer(**) (vergiye tabi kişi) 20
Hane (5 nüfuslu aile) 5
Mücerred (bekar) 13
Ehl-i berat (5 nüfuslu devlet görevlisi) 2

Mahalle-i Mescid-i Hüseyinler (nüfusu 49)

Nefer 17
Hane 8
Mücerred 9

Mahalle-i Yakuplar (nüfusu 81)

Nefer 29
Hane 12
Mücerred 16
Ehl-i berat 1

Yetişen ürünler

Buğday 60 kile
Arpa 20 kile
Mahlut (Karışık) 20 kile

Üzüm, Bal , Meyve, Soğan, Pirinç.
2 tane de değirmen vardır.

h.981/m.1572 Tarihli 68 Nolu Mufassal Tahrir Defterindeki Kayıtlara Göre
Hüdavendigar Vilayeti KARAHİSAR-I NEALLU Nahiyesine Bağlı Köy ve Mezralar
(5)

Abdiler Düdükçükaşı Kavacık Şahinoğlu
Acıca Eğri Kayadibi Şumlular
Acısu Emre Kendere / Cendere Tekfurlar / Tekirler
Ağıllıca Enginler Kethüda Timuroğlanları
Ahi Erücek Kızılca Turfalar / Turkallar
Ahmedler Eymür Kızılcaviran Tuzakçı
Akçabayır Eyneler Kızılkuyu Tüysüzler
Aksu Gazi Kızılöz Ulardı
Akyaka Gencelü Mezra Kiçibeğler Ulu
Alan Gölcük Kozcular/ Kovancılar Uzun-belen
Alibeğ Gülüyaka Kozlu Ümmidler
Alpiler Güneyyaka Kozyaka Vakıf
Arapköseler / İzzetkös Günşah Köseler Viranlu
Arkudca Günviran Kulfallar Yakaderecik
Aruklar Hacı Kasım Kuruca Yeganlar
Aslıhanlar Hacı Yakuplar Kuzca Yenice
Aydıncıklar Haliloğlu Kuzyaka Yerme
Aydoğmuş Harami Küçük Oyumağaç
Bağluca Hasbeğiler Küçük Sarılar
Bahşayişler Haydarlar Küçükler
Balcılar Hisarcık Malkoç
Ballıcaklar Hisaryakası Mikail
Bayezidler Hocaoğlu Sekisi Ormenos
Beğdili İbrahim Fakihler Ortaviran
Belenalan İnebeği Osman
Büğrüce İsa Kethüdalar Oyumağaç
Büyük Mikail İsaoğlu Ozan
Cihanşahlar İshaklar Saçak
Cülahlar/Cullahlar İshakşıhlar Sakızcık
Çaldibi İslamözü Sarıyar
Çayır İsrailler Sarukaya
Çeği İsrailler / Asma Seydi Ahmedler
Çıkrıközü Kabalar Sobran
Çora Kafiralanı Sofılar
Dar/Körpeler Kara Sofular
Davutoğlanı Kara Depe Soku
Demürciler Kara Horan Solaklar
Depe Karacalar Sorka
Depe Mezra Karacapınar/ Karacasu Sülüklü
Dinek Sekisi / Dink Se Karaköy Sürmelü
Doğancıoğlu Karalular Şaban Fakih
Doğanoğlu Karyağdı Şadiler

1530 yılına ait Tahrir Defteri ile 1572 yılına ait 68 nolu Mufassal Tahrir Defteri ve h.1311/1893 tarihli salnamedeki köy adlarını bugünkülerle karşılaştırdığımızda kimileri çizelgede de görüleceği gibi bugünkülerle aynen çakışmaktadır. Bazı köy adları sanki Bizans’tan kalma gibi. Bazıları da çeviriden kaynaklanan nedenlerle bugünkülerle benzeşmiyor gibi görünse de, hece veya harf eksiği ya da fazlasıyla benzeyenlerde çok. Bazıları o yüzyıldan günümüze kadar isim değiştirmiş, bazıları ise doğal afetler ve göçler nedeniyle haritadan silinmiş olabilir. 1572 yılında göze çarpan köy ve mezra sayısının çokluğu ise 1530 yılında eksik yazımdan ya da mezraların yazılmayışından kaynaklanabilir.

Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakıf Kayıtlar Arşivinde NALLIHAN

NASUHPAŞA VAKFI

Nasuh Paşa’nın Halep’ten dönerken Nallıhan’da yaptırdığı yapıları vakfettiğine ilişkin, Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakıf Kayıtlar Arşivinde bulunan h. 1022 / m. 1613  tarihli 585 nolu defterin 42. sayfa 45. sırasında kayıtlı bulunan Nasuhpaşa Vakfına ait vakfiyenin özeti:

“Bursa Sancağı’na bağlı Karahisar Neallu Kazası’nda, Nallı Boğazı’nda Ulaşlar Köyü arazisinden ayrılan arsa üzerinde, yapımı h.1015/m.1595’te biten, han, hamam, cami ve mektebin vakfedilmesi için Nasuh Paşa, h.1022/m.1613’de Anakara Valisi Mustafa Paşayı görevlendirir. O da Tatar Ali Çavuşu mütevelli tayin eder ve binaların vakfedildiğini mahkemede doğrular.” (6)

Yukarıdaki alıntının  Türkçe tercümesi  Vakıf Kayıtlar Arşivinde bulunan 2221 nolu defterin 160 s. 146. sırasındadır.

“Nasuh Paşanın bu hizmetlerine karşı padişah tarafından; Sobran, Hocaoğlu Sekisi, Dinek Sekisi, Karadepe, Kızılcaviran, Düdükçübaşı, Aslıhanlar ve Kiçibeğler köyleriyle bazı çiftliklerin gelirinin, bir kısmı vakfın yaşaması için bir kısmı da kendisine verilmiştir.” (7)

ANKARA VİLAYETİ SALNAMELERİ ‘nde NALLIHAN

Ayrıca, Osmanlı dönemine ait Ankara Vilayeti Salnamelerinde de Nallıhan’daki idari yapılanmayı, Nallıhan’ın tarihini, coğrafyasını ve ekonomisini izleme olanağı buluyoruz. (Bu konularda daha ayrıntılı bilgi edinmek için Mesut Şener’in NALLIHAN kitabına bakabilirsiniz.)
(*) Hüdavendigar Vilayeti: Osmanlı Döneminde Bursa, Bilecik, Kütahya, Balıkesir illerini içine alan ve merkezi Bursa olan vilayet.
(1) Belgelerle Nallıhan s.6, Devlet Arşivleri Gn. Md.lüğü  Hazar Reklam 2010
“Tahrir Defterleri, Osmanlı yönetimi tarafından 15. ve 18. yüzyılları arasında vergilerin sağlıklı toplanabilmesi ve devlete karşı olan yükümlülüklerin takip edilebilmesi için  tutulmuş sayım defterleridir. Osmanlı Devleti, bu defterlere, vergi mükellefi kişileri, gelir getiren  menkul ve gayri menkulleri, vakıf mallarını, vergiden muaf olanları ayrıntılarıyla kaydediyordu. Bu defterler 30-40 yılda bir yenileniyor ve güncelleniyordu. Verdikleri bilgiler açısından Tahrir Defterleri, bir çeşit  nüfus sayımı defteri de kabul edilebilir.” Aynı kitap
(2) Belgelerle Nallıhan s.8, Devlet Arşivleri Gn. Md.lüğü  Hazar Reklam 2010
(3) Devlet Arşivleri Gn. Md.lüğü 166 Numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Anadolu Defteri s.89-112
(4)  h.981/1572 Tarihli 68 nolu Mufasal Tahrir Defteri, Tapu Kadostro Gn.Md.lüğü arşivi
Köy isimleri dışındaki çeviriyi, anılan Gn. Md.lük çalışanı Orhan Özdil yapmıştır.
(**) Nüfusa neferler dahil edilmez. Nüfusu hesaplamak için, hane ve ehl-i berat sayıları 5′ le çarpılarak mücerretle   (bekarlarla) toplanır.
(5) Burada Köy ve Mezra isimleri -Ö.L.Barkan’ın -Hüdavendigar Livası Tahrir Defterleri  TTK  Ankara  1988-   kitabından alınmış ve afabetik sıraya konmuştur.
(6)  Vakıflar Gn. Md.lüğü Arşivi h.1022 Tarihli 585 Nolu Defter
(7) Ömer Lütfi Barkan  Hüdavendigar Livası Tahrir Defterleri  s.636 TTK  Ankara 1988

 

KAYNAK:  MESUT ŞENER   www.mesutsener.com.tr

www.mudurnuhaber.com

 

Böyle Bir KAYMAKAM görmedim

Böyle Bir KAYMAKAM görmedim.

Geçtiğimiz hafta Pazartesi günü Mudurnu Kaymakamlığına atanan Nurullah ERTAŞ Mudurnu lular tarafından ziyaretçi akınına uğruyor.

 

Kaymakamımız Van EDREMİT ilçesinde Kaymakamlık görevini yürüttükten sonra Mudurnu ya atanmış. Kaymakamımızı Mudurnulular o kadar çok özlemişki, aylardır hep vekil Kaymakamla idare edilen bir ilçeye sonunda Asil ve kalıcı bir Kaymakamın gelmesi ile birlikte ziyaretlerin ardı arkası kesilmiyor. Kimileri bi tanışalım, Memleketi neresidir belki tanıdık bir yanımız vardır umudu ile Kaymakam bey ziyaretleri epey bi yoğunluk var.

Mudurnu Kaymakamımızı Makamında bizde MUDURNU HABER olarak ziyaret ettik ve hayırlı olsun temennisinde bulunduk.

Mudurnu Kaymakamlık sekreterliğinde 15 dakikalık bir molanın ardından Kaymakam bey’in makamına girip tanışma faslına başladık.

Şu son 12 yıldır gördüğüm Mudurnu ya gelen en heyecanlı Kaymakamlardan biri olarak Nurullah ERTAŞ Beyefendi için sohbetimiz esnasında Kendi kendime, Mudurnu sonunda aradığı Kaymakamı buldu dedim.

Van Edremit ilçesinde Kaymakamlık ve bunun yanı sıra Van Vali yardımcılığı görevleri esnasında birçok projede ismi olan bir Kaymakam.

Van daki çalışmalarını anlatırken heyecanla dinledik Kaymakam bey’i, aslında kendi Mudurnu ya gelmeden biz kendisi hakkında ve çalışmaları hakkında bilgiler edindik ve çok mutlu olduk.

Böyle Bir Kaymakam Görmedim

Sıcak ve güler yüzlülüğü ile insanı birden ısıtan bir yaklaşım gördüm kendisinde… Kaymakam dediğin işte böyle olur. Ama bizim toplumumuzda Kaymakamlar, Valiler ve İdari amirlerin yanlarına çıkmak öyle kolay değildir diye bilinir. Derdin var söyleyemesin, söylesende yakınındakiler bir şekilde atlatır dertler ve sorunlar hiçbir zaman en üste ulaşmaz ve sadece sen çabaladığın ile kalırsın.

MUDURNU ARADIĞI KAYMAKAMI BULDU İNŞAALLAH

Evet, sohbetimiz esnasında Mudurnu ilçemizin uzun bir süredir Kaymakam problemi çektiğini hatırlatmamız üzerine, Nurullah ERTAŞ, Evet burası bir talihsizlik yaşamız inşallah bundan sonra ben Mudurnu için elimden geleni yapacağım, birlikte çalışıp Mudurnu adını en iyi şekilde yükselteceğiz diyor.

 MUDURNU ‘DA POTANSİYEL VAR

Mudurnu Kaymakamı Nurullah ERTAŞ Mudurnu adını marka ve Bolu nun ilçesi olarak bildiğini ve daha önce bu bölgeye hiç gelmediğini ifade ediyor ve diyor ki, kendimi evimde Memleketimde hissettim, insanların konuşma tarzı aynı bizim Kütahya gibi…

 Mudurnu’da Potansiyel çok diyen Kaymakam ERTAŞ,  burada yapılacak çok Proje ve çok iş var, çözümü birlikte üreteceğiz, yapıcı olacağız, Mudurnu için çalışacağız diyor.

Kaymakam beyi çıkması gerektiği Randevusuna daha fazla geciktirmemek için Makamından tokalaşarak ayrılıyoruz. Diyor ki, bunu saymam oturup konuşalım, sizi ziyarete de geleceğim diyor. Bu sohbetten çıkardığımız sonuç şu… Mudurnu Kaybetmez ise aradığı Kaymakam’ı buldu. İnşallah Mudurnu adına ilçemizde görev aldığı sürece güzel işlere imza atmak nasip olur.  Mudurnu ilçemize hayırlı olsun.

Aydın ÖZPELİT

MUDURNU HABER  www.mudurnuhaber.com