Kriz yok, sıkıntı yok, ee nevar ozaman

KRİZ YOK, SIKINTI YOK, EEE NE VAR O ZAMAN?

“Şeytanın Avukatlığı : Bir tartışma da ya da oturumda bir kişinin sürekli olarak olaya olumsuz bakıp, kötü yönlerini masaya yatırması ve diğer tartışmacıların olaya her yönü ile bakmalarını sağlaması” anlamına geliyor. Türk Dil Kurumunda bu değimin karşılığına yer verilmemiş, lakin çok sık kullanılan bir değim ve yöntemdir.

Bizde geçtiğimiz kritik süreci “Seytanın Avukatlığı”nı yaparak masaya yatıralım dedik.

Genel Kurmay eski Başkanı Orgeneral Işık Koşaner ve Kuvvet Komutanları emekliliklerini isteyerek bazı konularda bir anlaşmazlık olduğunu kamuoyuna duyurmak istediler. Aslında “rest çektiler”. Lakin Askerin restini Hükümet gördü, reste rest ile yanıt verdi.

Ne diyeyim Türkiye bu olayı düşünülenden ve beklenenden daha az bir tepki ve çok az tedirginlikle karşıladı.

Normal şartlarda her şeyin karman çorman olması gerekmiyor muydu?

Nasıl mı?

Şöyle; İnsanların bakkallara, marketlere koşarak makarna ve şeker alması gerekiyordu. Cuma günü akşam saatlerinde olduğundan (veya o saate ayarlandığından) borsa ve dolar ve avroda inişler çıkışlar olması gerekiyordu. Yüzde 50 dışındaki insanların bayrakları ellerine alıp sokaklara çıkmaları ve Paşaları destekleyen, Hükümeti protesto eden eylemler yapmaları gerekiyordu. Muhalefetin (tatilde olduklarından dolayı muhtemelen sırası mı şimdi bir iki hafta daha bekleyemediniz mi? diyerek çok sinirlendiklerini sanıyorum) o saate bir bildiri yayımlayarak duruma göre tavır almaları gerekiyordu.

Gerekmiyor muydu?

Krizin başlama saati olan 17:00’den itibaren Ak Parti Hükümeti gayet soğukkanlı bir yol izledi. Sessiz, sakin ve sonuca giden. Gece yarısına az bir süre kala Resmi Gazete’de Orgeneral Necdet Özel’in Kara Kuvvetleri Komutanlığına ve hemen ardından da Genel Kurmay Başkan vekilliğine atanması ile kriz beklentisi yok oldu ve sorun çözüldü.

Bu arada muhalefet ise Ak Parti Hükümetinin soğukkanlı ve sakin duruşunun aynısını gösterdi. Tatilden dönmedi, tatil köyündeki veya otelin lobisindeki TV’den Mehmet Altan, İsmet Berkan, Rasim Ozan Kütahyalı ve diğer bilgi-belge sahibi gazetecilerin yorumlarını alkolsüz içkilerini yudumlayarak sessizce değerlendirdiler, fısıldayarak.

Bu tatil meselesinede bir açıklık getirmekte yarar görüyorum. Tatil elbette ihtiyaçlarıydı, yemin ederiz etmeyiz, yemin ederiz etmeyiz, yemin ederiz etmeyiz, yemin ederiz etmeyiz, yemin ederiz etmeyiz, yemin ederiz etmeyiz, (hay Allah bende takıldım, pardon) diyerek çok yorulduklarını biliyoruz, üzerine birde tükürük yalamak oldukça yorucu olsa gerek. Ama “TSK Depremi ile ilgili” yapılan açıklamayı kimse anlamasın diye kripto gibi yazmışlar. Kimse anlamasın diye o kadar yuvarlamışlar ki kendileri bile şaşıracaktır, gazetelerden okuduklarında. Bodrum sokaklarını dolaşıp bir çok kişiye sordum inanın anlayamadık dedi hemen hepsi.

Gerçekten ne demek istediler acaba anlayanlar anlamayanlara anlatsın.

Genel Kurmay eski Başkanının veda mesajı ise bir sürü suçlamalar ile dolu. Yanlı medyanın yazdıklarına dayanamadığı ve bu ortamda bu görevi ve sorumluluğu alamayacağını ifade ediyor. General arkadaşlarının birçoğunun tutuklu olduğunu ve çok yalnız kaldıklarını Türk Silahlı Kuvvetlerine iftira edilerek yıpratıldığını da sözlerine ekliyor. İyi de Türkiye’nin en güvendiği kurum olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin en başındaki isimler bunu çözmek yerine, Nazım Hikmet’in Kuvay-ı Milliye Destanında söylediği gibimi olmaları gerekiyordu?

KUVAY-I MİLLİYE DESTANI – ONLAR

“Onlar ki uyup hainin iğvasına

sancaklarını elden yere düşürürler

ve düşmanı meydanda koyup

kaçarlar evlerine

ve onlar ki bir nice mürtada hançer üşüşürler

ve yeşil bir ağaç gibi gülen

ve merasimsiz ağlayan

ve ana avrat küfreden ki onlardır,

destanımızda yalnız onların maceraları vardır.”

Buna karşılık terör örgütünün başı ve kuyrukları kıs kıs gülüp hepimizin başını öne düşüren açıklamaları ardı ardına yapmalarını mı izleyecekler emekliliklerinde?

Aylardan beridir Ergenekon ve Balyoz davaları ile ilgili birçok çalışma yapılıyor.

Haksızlık deniliyor…

Yargıya müdahale edildiği iddia ediliyor…

Muhalefet sahip çıkıyor(muş) gibi yapıyor…

Bağırılıyor, çağırılıyor…

Facebooklarda gruplar kurulup, şahsi beğenilere sunuluyor, koca yada karı arayan insanların mesajları arasında…

Lakin kimse aksini bir türlü ispat edemiyor veya etmiyor veya ettirilmiyor.

Türkiye bence aynen şu şekilde algılıyor ve seslendiriyor bu durumu;

Generalleri bile tutukluyorlar, hatta Genel Kurmay eski Başkanı Büyükanıt’a bile dokunacaklar…

Ne muhalefet, nede asker sesini çıkarmıyor…

Demek Ergenekon ve Balyoz davalarında söylenenler doğru…

Demek Ak Parti Hükümeti haklı…

Var mı başka bir sonuç.

Yok böyle bir sonuç diyorsanız eğer, 12 Haziran seçimlerinde Ak Parti neden yüzde 49 oy aldı?

Halk aptal değil. Halk sonuç bekler, cevap bekler, açıklama bekler, güven bekler.

Eğer istediklerini veremezsen oda “oy” verir.

Yani demem şu; muhalefetin her türlüsü yani yüzde 50 oy verilen parti ve seçilen vekilleri, Türkiye’nin en çok güvendiği kurum olan kutsalımız Türk Silahlı Kuvvetleri, Türkiye sizden tatmin edici bir cevap bekliyor. Ak Parti Hükümeti kendisine oy veren yüzde 49’a tatmin edici cevapları veriyor, cevap vermekle kalmayıp söylediklerini de hayata geçiriyor.

Ya sizler ne yapıyorsunuz?

Siz ne yazık ki anlaşılmaz ve yuvarlak açıklamalar yapıyorsunuz, yada

“Onlar ki uyup hainin iğvasına

sancaklarını elden yere düşürürler

ve düşmanı meydanda koyup

kaçarlar evlerine”

şiirindeki tanımlamayı mı gerçekleştiriyorsunuz?

Hala bize tatmin edici bir cevap vermeyecek misiniz?

Türkiye sizi dinliyor, sizi izliyor.

Oralarda kimse var mı?

Bizi duyan var mı?

Yok mu?

Fatih BOZOĞLU MUDURNU HABER BODRUM www.mudurnuhaber.com