Okullarda KAR Tatili

Okullarda KAR Tatili

Bölgemizde etkili olan beyaz Bereket Okullarda 1 gün tatil kararı çıkattırdı.

 

Okullarda 19 Şubat 2015 Perşembe günü bir gün Kar tatili uygulanmasına karar verildi.Mudurnu da okullar Perşembe günü tatil.

 

www.mudurnuhaber.com

Bu gün KARNE günü

Bu gün KARNE günü

Okullarda yarıyıl tatili bu gün Karnelerin verilmesi ile başladı.

Mudurnu ilçemizdeki okullarda da bu gün KARNE HEYECANI VARDI, ÖĞRENCİLER KARNELERİNİ VE tEŞEKKÜR VE tAKDİR BELGELERİNİ ALARAK  evlerinin yolunu tuttu.

 

 

 

 

 

Mudurnu Dumlupınar  ilkokulunda  karneler verildi.

Karne Törenine  Mudurnu ilçe Milli Eğitim Müdürü  Ergin ATMACA ve Şube Müdürleri  katıldı.

 

 

 

 

 

 

www.mudurnuhaber.com

Okullar Perşembe günü de Tatil-Peki Cuma günü

Okullar Perşembe günü de Tatil-Peki Cuma günü tatil mi?

Hava şartları nedeni ile ilk ve orta dereceli okullar 08.01.2015 Perşembe günü de Tatil edildi.

Tatili Bolu Valiliği  sitesinden de duyurdu.  Soğuk hava ve Kar yağışının  Perşembe ve Cuma günü de devam edeceği  tahmin edilirken Cuma günü Okulların tatil olup olmayacağı henüz netlik kazanmadı.

İŞTE ÖNÜMÜZDEKİ HAFTA MUDURNU İLÇEMİZDEKİ TAHMİNİ HAVA DURUMU

WWW.MUDURNUHABER.COM

Okullar 5 Ocak 2015 e kadar tatil

Okullar 5 Ocak 2015 e kadar tatil

30 Aralık 2014 Salı günü başlayan Kar yağışı  etkisini öğle saatlerinden itibaren  yoğun bir şekilde arttırdı.

Mudurnu ilçesindeki Okullarda Eğitime Kar yağışı nedeni ile 5 Ocak 2014 Pazartesi gününe kadar ara verildiği belirtildi.

 

www.mudurnuhaber.com

 

 

Taşkesti Sarot ta Hizmetiçi Eğitim Semineri düzenlendi

Taşkesti Sarot ta Hizmetiçi Eğitim Semineri düzenlendi

Mudurnu ilçesi Taşkesti beldesinde Taşkesti sarot Termal Tesislerinde Hizmet içi eğitim semineri düzenlendi. Seminere Sarot Termal A.Ş inşaat projelerinde çalışan yaklaşık 300 kişi katılarak Seminer sonunda Sertifika verildi.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı organizesinde düzenlenen Seminerde  işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda  bilgilendirmeler yapıldı.

Seminer sonunda  katılımcılara sertifika  ve  Çevre Şehircilik Bakanlığı Amblemli baret verildi.

Çevre  ve Şehircilik Bolu il Müdürü  Mehmet Süleyman KARA  bu gün Taşkesti sarot ta vermek istediğimiz mesaj  işçilerimizin kendi güvenlikleri nin kendilerinin sağlaması gerektiğini   kanunlarda bu tedbirlerin  yeri varsada ilk önce  işçilerimizin kendi güvenliklerinin kendileri sağlaması  gerekmektedir dedi.

Konu Hakkında Taşkesti sarot Termal Vadi Yönetim kurulu üyesi Mehmet Emin YERDELEN ise bu eğitimler çok faydalıdır ve  mutlaka yapılmalıdır , bizde ev sahipliği yapmaktan çok memnun kaldık dedi.

www.mudurnuhaber.com

Yüksekokulda görev değişikliği

Yüksekokulda  görev değişikliği

Abant izzet baysal Üniversitesi Mudurnu Süreyya ASTARCI Meslek Yüksek okulunda  uzun yıllar  Müdürlük yapan Mustafa MİDİLLİ  görevi Ferhat DEMİRAY a bıraktı.

 

Mudurnu Meslek Yüksek okulunun  Mudurnu ilçesinde kuruluşundan  itibaren çalışmalarına  devam eden  Doç. Dr Mustafa MİDİLLİ Yüksekokul Müdürlüğünü Mudurnulu   Yrd.Doç.Dr.Ferhat DEMİRAY a  bıraktı.

 

www.mudurnuhaber.com

 

 

Öğrenciler den Kan bağışına yoğun ilgi

Öğrenciler den  Kan  bağışına yoğun ilgi

Mudurnu Süreyya ASTARCI Meslek Yüksek okuluna Kan Bağışı için  gelen Kızılay ekipleri Öğrencilerin gösterdiği ilgiden memnun kaldı.

Kızılay Gezici Kan alma  otobüsü ile Mudurnu ilçesindeki Süreyya ASTARCI Meslek Yüksek okuluna gelen Ekipler gün boyu kan alma işlemine devam etti,  görevliler geçtiğimiz yıla oranla bu yıl  ilginin daha fazla olduğunu ifade ettiler.

 

Kızılay Kan alma  aracında Kan  verme işlemi biten Öğrencilere Kızılay tarafından  ikramlarda bulunuldu.

 

www.mudurnuhaber.com

Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü

Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü

24 Kasım  Öğretmenler günü münasebeti ile Mudurnu ilçesinde  Atatürk Anıtına Çelenk koyuldu ,  saygı duruşu ve istiklal marşı okundu.

Mudurnu Atatürk anıtı önündeki  Törene  Mudurnu Protokolü , Öğretmenler  ve Öğrenciler  katıldı.  Buradaki  programın ardından Mudurnu Belediye Düğün salonunda  Öğretmenler günü için hazırlanan program etkinliği için  salona geçildi.

www.mudurnuhaber.com

Mudurnu Ehl-i Beyt Sevgisi ve Nefesiyle dirildi.

Mudurnu Ehl-i Beyt Sevgisi ve Nefesiyle dirildi.

Yeni Mesaj gazetesinin organize ettiği “İslam Dünyasını Kuşatan Fitneler ve Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt” konulu paneller serisinin bir ayağı da Bolu’nun Mudurnu ilçesinde gerçekleşti. Türkiye’nin dört bir yanında düzenlenen paneller halkımızın yoğun ilgisi ve iştirakiyle gerçekleşiyor. Konferanslara olan ilgi, konusu ve içeriği bakımından milletimizin tüm gerçekleri öğrenmeye olan ihtiyacını da göstermiş oluyor. Panele, Yeni Mesaj Gazetesi Yazarı Dr.Hakan Özkul, İlahiyatçı Yazar Zeki Garaçoğlu, hukukçu yazarı Av.Mustafa Çiçek, hukukçu yazar Av.Tevrat Duran katıdı.

Saygı Duruşu ve İstiklal marşının ardından, Yeni Mesaj Gazetesi Bolu İl temsilciliği adına açılış konuşmasını Mustafa Yağcı yaptı,

Yağcı, Dünyaya Yön veren lider, hayatını birlik ve beraberliğe adayan Prof. Dr. Haydar Baş beyin geçmişten günümüze kadar ömrü boyunca yaptığı çalışmalarının, yazmış olduğu 40’ı aşkın eserlerinin, kendisinin katılmış olduğu yurt içinde ve yurt dışında düzenlenen tüm sempozyumlarda, geleceğe ışık tutan tespitlerinin ve görüşlerinin Milletimiz ve Ülkemiz açısından sonuçlarını, anlam ve önemini anlattı. Yapılan bu gün ki panellerle de İslam dünyasını kuşatan fitneleri birer birer deşifre edeceklerini dile getirdi. İnsanlığın kurtuluşu Nuh’un Gemisi olan Ehl-i Beyti tanımamıza ve doğru anlamamıza vesile olan Prof. Dr. Haydar Baş bey’e şükranlarını sundu.

 

Konuşmacıların sunumları salona gelen misafirlerce ilgi ile izlendi. 3.5 saat süren paneli Yeni Mesaj Gazetesi Bolu İl temsilciliği adına İsmail İnceayan yönetti. İnceayan, Şehitler diyarı Bolu’da, Atatürk’ün ve Kuvay-i Milliye’nin ilk kalesi Mudurnululara hitaben Arz-ı mevut inancının BOP eksenli tüm faaliyetlerin, birlik beraberliğimizi, Toprak bütünlüğümüzü bozacak Ülkemiz üzerindeki hesapları, günümüzde ülkemiz ve orta doğuda yaşananlarla ilgili olarak kısa bir değerlendirme konuşması yaptıktan sonra panel de konuşmacılar slayt gösterileriyle sunumlarını yaptılar. İnceayan, konuşmacıların öz geçmişlerini ayrı ayrı okuduktan sonra ilk konuşmacı olarak hukukçu yazarı Av.Mustafa Çiçek beyi kürsüye davet etti.

 

Bizler Ehl-i Beytin nefesiyle İslamla şereflendik, müslüman olduk.

 

Yeni Mesaj Gazetesi yazarlarından Mustafa Çiçek; AKP’nin 12 yıllık icraatları ve Dinler arası Diyalog, Medeniyetler Arası İttifak projelerinin Ülkemiz ve Milletimiz üzerindeki yıkıcı etkilerini belgeleri ve delilleri ile birlikte anlattı. Müslümanları Hıristiyan limanına bağladılar. Başta Kelimeyi Tevhit’ten “Muhammeden Rusûlullah” çıkartılmış ve ilkokullarda bedava dağıtılan ders kitaplarına Hıristiyanlık ve Yahudilik eğitimi ve öğretimi konmuştur. Bu yapılanlar ve çıkartılan AB yasaları neticesinde ülkemizde bir tek Hıristiyan’ın dahi yaşamadığı yerlerde 10 binlerce kilise evler açılmış ve ülkemiz misyonerlerin oyun sahası haline gelmiştir. Oysa bizim medeniyetimiz ancak Ehl-i Beyt İslam’ı ve ahlakı ile yeşermiştir. Gerek Anadolu’nun İslamlaşması ve gerekse Hıristiyan Avrupa’dan bugünkü Filistin’e, ilk kıblegâhımız olan Mescid-i Aksa’ya yapılan haçlı seferlerinin önüne set çekilmesi Türk-İslam geleneğinin membağı olan Hoca Ahmet Yesevi ocağından Anadolu’ya gelen başta Hünkâr Hacı Bektaş Veli ve 40 bin yareni olmuştur”

Fitneleri Kardeşlikle bozacağız

 

İlahiyatçı Yazar Zeki Garaçoğlu,, Yahudi – Hristiyan entrikalarının, Ülkemiz üzerindeki uzantılarının Dini ve Tarihi Arka planında Ehl-i Beyt’e karşı bidat akımlar, Nakşibendilik konulu sunumunu belgelerle kaynakları ile tek tek ortaya koydu. Peygamber Efendimiz’in ölümünden yüzyıllar sonra ortaya çıkışından bahsederek; velayetin başının İmam Ali olduğunu ve İmam Ali’ye ulaşmayan hiçbir yolun hak olmadığını vurguladı. Nakşibendîliğin İslam tasavvufu gibi görünüp din dışı bid’atlara ön ayak olduğunu; İslam’da olmadığı halde sessiz zikri, kesintili silsileyi, Velayetin başı Hz. Ali olmasına rağmen Hz. Ebubekir’e dayandırdıklarını, icazeti nasp yoluyla değil de ya mezardan ya Hızır’dan aldıklarını iddia ederek bid’at akımlar türettiklerini izah etti. Konuşmalarında kurtuluş savaşı sırasında meydana gelen hemen bütün ayaklanma ve isyanları sözde Nakşibendî şeyhlerinin organize ettiğini sözlerine ilave etti. Özellikle Nakşibendilik olarak bilinen tarikat, kural ve kaideleri ile İslam içerisinde Ehl-i Beyt ekolüne karşı bir ekol ortaya koymuştur. Tarihe baktığımızda bu tarikat ve önde gelenleri başta Ahmed Sirhindi olarak bilinen İmam Rabbani’nin eserlerinde sürekli Ehl-i Beyt’i ümmetin gönül dünyasından uzaklaştıran fetvalar ve ibadet mantığı ortaya koyduğunu görürüz. Özellikle Osmanlı’nın son dönemlerinde ve Cumhuriyetin ilk yıllarında isyan çıkartanların Nakşi ekolden etkilenmesi ve beslenmesi çok manidardır. Bu ekolün en büyük düşmanı Ehl-i Beyt ve onun yolundan gidenlerdir. Yakın tarihimizde Gazi Mustafa Kemal ve onun anne ve babası hakkında olmadık iftiralar atanlar yine bu ekolün taraftar ve şeyhleridir. Oysa Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün soyunun Hz. Peygamber efendimize kadar ulaştığı Devlet Arşivlerinden çıkartılan tarihi belgeler ile ortaya konulmuştur.”

 

Milli Ekonomi Modeli İnsanlığın Tek Çaresi

 

Dr. Hakan Özkul, Milli Ekonomi Modeli sunumunu yaparak, Dünyaya yön veren lider Prof. Dr. Haydar Baş beye ait ekonomi modelinin dünyanın tek modeli haline geldiğini 150 aşkın ülkede uygulandığını. Haydar Baş Beyi dinleyen Rusya’nın, Milli ekonomi modelini uygulayarak nasıl dünya lideri olduğunu anlattı. Özkul Modelin sosyal Hayata İnsan hayatına yansımalarını birer birer anlattı. Sunumunun ayrıntılarına girerek Kapitalizmim kalesi Amerika’nın Dolarla nasıl dünyayı sömürdüğünü dikkat çekici bir örnekle anlattı. Kapitalizmi çöpe atan modelde ekonomilerde sürekli büyüme, gelir dağılımında adaletin  tamamen sağlandığı, Dünyada tek tüketim yanlı analize sahip paraya getirdiği yeni bir tanımla tüm insanlığın umudu olduğunu dile getirerek, Modelin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş Beye şükranlarını sundu.

 

Ehl-i Beyt nefesiyle aşkıyla dirildik.

 

Hukukçu yazar Av.Tevrat Duran ise Birliğimiz ve Beraberliğimiz için Tevhidin Merkezi Ehl-i Beyt konulu sunumunu yaparak. Ehl-i Beyt’i ayetler hadisler ışığında anlattı. Peygamberimiz ile birlikte Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’den müteşekkil olduğunu ve Ehl-i Beyt’in Ahzap Suresi 33. ayetiyle tertemiz kıldığını dile getirdi. Her kim Ehl-i Beyt’in fertlerine söz söylerse ve onlara iftira atmaya kalkışırsa onların, bu ayetin hükmünü inkâr etmiş sayılacağını söyledi. “Kur’an’da Ehl-i Beyt hakkında onlarca ayet var. Kur’an’da geçen ve Tathir ayeti olarak bilinen “Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden her çeşit pisliği, suçu gidermek ve sizi tertemiz bir hale getirmek diler” (Ahzab, 33), Mevetted ayeti olarak bilinen, “De ki sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim ancak Ehl-i Beyt’imi sevmenizdir”(Şura, 23) ve Mübahale ayeti olarak bilinen, “Artık sana gelen bunca ilimden sonra, onun hakkında seninle çekişip-tartışmalara girişirlerse deki: Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım; sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah’ın lanetini yalancıların üzerine kılalım” (Al-i İmran-61) ayeti ve daha onlarca ayette Yüce Allah Hz. Peygamberi ve Ehl-i Beyt’ini inananların ve inkârcıların önüne Kendisi ile insanlar arasında bir nişane ve ölçü olarak koymuştur” dedi. İslam kılıfı ile Müslüman toplumların içine virüs gibi giren akımların, panzehirinin Ehl-i Beyt olduğu, kaynaklarıyla ortaya kondu. Peygamber efendimizin Müslüman tarifine uymayan, “gördüğü kötülüklere eliyle, diliyle engel olmayan; imanın en zayıfı olan kalbiyle buğzetme gereği dahi duymayan yığınların, Ehl-i Beyt’in diriltici nefesi ile dirilmesi gerekir diyen Turan, Prof. Dr. Haydar Baş Bey’in Mudurnu halkına selamlarını ileterek konuşmasına son verdi.

www.mudurnuhaber.com

Mudurnu MYO’nun Yöresel Lezzetler Etkinliği Sürüyor

Mudurnu MYO’nun Yöresel Lezzetler Etkinliği Sürüyor

Abant İzzet Baysal Üniversitesi (AİBÜ) Mudurnu Süreyya Astarcı Meslek Yüksekokulu Turizm ve Otel İşletmeciliği programı öğrencileri, Mudurnu’nun yöresel lezzetlerini yeniden keşfetmek ve ilçe turizmine katkı sağlamak amacıyla Hacı Abdullahlar Konağı’nda düzenledikleri etkinlikte Mudurnu’ya özgü lezzetleri hazırladılar. Etkinliğe; Bolu Valisi Ahmet Zahteroğulları, AİBÜ Rektörü Prof. Dr. Hayri Coşkun, Mudurnu Kaymakamı Kerem Süleyman Yüksel, , hayırsever işadamı Süreyya Astarcı ile Mudurnu MYO Müdürü Doç. Dr. Mustafa Midilli ve öğrenciler katıldı.

Rektör Coşkun, burada yaptığı konuşmada, gastronomi alanında Üniversitemizdeki akademik yapılanmayı çok daha ileri bir seviyeye taşımak istediklerini ifade ederek, bilimsel çalışmaları uluslararası arenaya taşıyarak geliştirmeyi hedeflediklerini anlattı. Doç. Dr. Mustafa Midilli ise bu tür uygulamaların Üniversite ile sektör iş birliğini güçlendirdiğini ve en önemlisi öğrencilerin sektöre donanımlı bir şekilde katılmalarını sağladığını söyledi.

Ardından öğrenciler Mudurnu’ya özgü Kızılcık Tarhana Çorbası, Kabak Tatlısı ve Topal Hoşafı gibi lezzetleri konuklara ikram ettiler ve protokolden tam not aldılar. Özel bir televizyon kanalında program hazırlayan ünlü sunucu ve yapımcı Vahe Kılıçarslan ile ekibi de etkinliğe katılarak çekim yaptı. Kılıçarslan, öğrencilerle birlikte Mudurnu’ya özgü lezzet ‘İçi Doldurma’ hazırladı.

Etkinliğin ardından Rektör Coşkun, Bolu Valisi Zahteroğulları ve protokol üyeleri ile birlikte Mudurnu Süreyya Astarcı MYO’nu ziyaret etti ve 450 öğrencinin eğitim gördüğü okulun kütüphane ve yemekhane gibi bölümlerini gezerek bilgi aldı.

www.mudurnuhaber.com

Mudurnu’nun Yöresel Lezzetleri ile İlçe Turizmine Katkı Sağlanacak

Mudurnu’nun Yöresel Lezzetleri ile İlçe Turizmine Katkı Sağlanacak

Abant İzzet Baysal Üniversitesi (AİBÜ) Mudurnu Süreyya Astarcı MYO Turizm ve Otel İşletmeciliği Programı öğrencileri, Mudurnu’nun yöresel lezzetlerini yeniden keşfetmek ve turizm sektörüne kazandırmak amacıyla bir etkinlik düzenledi.

Etkinliğe; Mudurnu Kaymakamı Kerem Süleyman Yüksel, Mudurnu Belediye Başkan Vekili Kamuran Esen, Mudurnu Süreyya Astarcı MYO Müdürü Doç. Dr. Mustafa Midilli ile akademik ve idari personel katıldı. Yaptıkları saha çalışmasında vatandaşlar ve turizm işletmecilerinden ilçenin yöresel yemekleri hakkında bilgi alan öğrenciler, dört menü belirleyerek bu menülerden bazılarını Mudurnu Fuatbeyler Konağı’nda düzenlenen etkinlikte katılımcıların beğenisine sundular.

AİBÜ Mudurnu Süreyya Astarcı MYO Turizm ve Otel İşletmeciliği Programı öğrencileri, Öğretim Görevlisi Serkan Şengül koordinatörlüğünde yürütülen ve Mudurnu’nun turizmine katkı sağlama hedefiyle başlatılan çalışmada, Mudurnu mutfağının en leziz örneklerini yanıtsan menüler hazırlayacaklar. Menüler, Mudurnu’nun tarihi konaklarında belli periyotlarla düzenlenecek programlarla katılımcıların beğenisine sunularak yöresel yemek kültürünün ülke ve dünya çapında tanıtılması hedefleniyor.

 

www.mudurnuhaber.com

CAMİLERDE GENÇLERİ GÖRMEK İSTİYORUZ

CAMİLERDE GENÇLERİ GÖRMEK İSTİYORUZ

Mudurnu Müftüsünden Lise Öğrencilerine Konferans

Camiler ve Din Görevlileri haftası nedeniyle Mudurnu Çok Programlı Anadolu Lisesi öğrencilerine bir Konferans verildi.

Konferans ta Mudurnu Müftüsü Mehmet YORULMAZ haftanın önemini anlatan konulardan öğrencilere örnekler sundu. Yorulmaz, kendi hayatı ile ilgilide Öğrencilere ilginç anılarını paylaştı.

CAMİLERDE GENÇLERİ GÖRMEK İSTİYORUZ

Konuşmasında  Mudurnu Çok Programlı Anadolu Lisesi  salonunda  bulunan 11 ve 12 . genel Lise öğrencilerine hitap eden Yorulmaz, Camilerde gençleri göremiyoruz, Camilerdeki yaş ortalaması 55-60 dedi ve gençleri en az bir Vakit camiye davet etti.  Yorulmaz,  Anne ve Babanız ile  paylaşamadıklarını camilerdeki görevlilerin gençler ile sohbete açık olduğunu ifade ederek, biz sizleri Allah için seviyoruz dedi.

Konferans sonrasında Öğrenciler Kuranı Kerim  ve Dini bilgiler Kitapları hediye edildi.

www.mudurnuhaber.com

ÜÇ SEYYAHA GÖRE BOLU

ÜÇ SEYYAHA GÖRE BOLU

Özet:

En geniş anlamıyla seyahatname, herhangi bir gezgin ya da gözlemcinin ziyaret ettiği belirli bir coğrafi alana ve tarihsel döneme ait izlenimlerini yazıya aktardığı metinlerdir. Diplomatik misyon, hac, ticari seyahatler ve askeri seferler seyahatnamelerin kaleme alınma nedenleri arasında sayılabilir. Seyyah; kişiliği, işlevleri, aidiyetleri ve dahası yaşadığı dönem aracılığıyla tanıklık ettiği toplumla günümüzün okurları arasında bir yansıtıcı görev yapar.  Seyyahlar, zaman zaman keyfi ve taraflı aktarımlar yapmakla, ziyaret ettikleri kendi kültürel birikimleri ve bakış açılarıyla tasvir etmekle suçlanmıştır. Ancak farklı seyyahların aynı coğrafi alana ve tarihsel döneme ait gözlemleri karşılaştırıldığında, seyahatnameler daha eleştirel bir bakış açısıyla değerlendirilmiş olacaktır. Ayrıca batılı seyyahların Osmanlı hakkında yansıttıkları bakış açısı, batının doğuyu algılayış şekli ve dolayısıyla siyasi düşünce tarihi hakkında ipuçları verecektir.

Seyahatnameler, mahalli tarihler hakkında değerli bilgiler vermektedir. Bolu, tarihin çeşitli dönemlerinde birçok seyyahın uğrak yeri olmuştur. Fransız Charles Texier, Faslı İbn-i Batuta ve Evliya Çelebi Bolu hakkında detaylı bilgiler vermektedir. Bu bilgiler ağırlıklı olarak idari, iktisadi, coğrafi, sosyal ve demografik konularla ilgilidir. Farklı coğrafyalarda ve çağlarda yaşamış üç seyyahın verdiği bilgilerden yola çıkarak Bolu’nun tarihsel gelişimi hakkında ayrıntılı bilgiler edinmekteyiz

Bu çalışmada Anadolu’yu farklı yüzyıllarda gezmiş üç farklı seyyahın gözünden Bolu ve çevresi aktarılmıştır. İbn-i Batuta’nın XIV. Yüzyılda yapmış olduğu seyahat Anadolu’nun durumu ve o dönem beylikleri hakkında ayrıntılı bilgiler vermiştir. Halil İnalcık’ın ‘En büyük sosyal tarihçi’ olarak adlandırdığı Evliya Çelebi’nin XVII. Yüzyılda ki seyahati Bolu hakkında önemli bilgiler nakletmektedir. Son olarak ise XIX. Yüzyılda Anadolu’ya seyahatte bulunmuş Charles Texier Bolu ile ilgili etnik, coğrafi, ekonomik gibi birçok alandaki gözlemlerini aktarmıştır. Ele alınan bu çalışmada farklı dönem ve farklı milletten olan üç seyyahın gözünden Bolu ve çevresi ile tarih içerisindeki gelişimi anlatılmaya çalışılmıştır.

Anahtar Kelimeler: Seyyah, Batuta İbn-i Batuta, Evliya Çelebi, Texier,

BOLU: ACCORDING TO THREE TRAVELERS 

Okan GÜMÜŞDOĞRAYAN*

Abstarct

Travel book, in the broadest sense, is a text that an observer or a traveler transcribes his impressions of a specific geographical area and historical period he visited. The reasons of writing a travel book include diplomatic missions, pilgrimage, business trips, military expeditions, and travel accounts. A traveler functions as a reflector of his personality, concerns and moreover the affiliation between the period he witnessed and the society of today’s readers. Travelers have been accused of making arbitrary and one-sided transfers from time to time, and portraying visited sides in their own cultural backgrounds and perspective. However, when the observations of travelers of different historical periods that belong to the same geographical area are compared, travel books will be evaluated in a more critical perspective. In addition, they provide clues about the Ottoman perspective the western travelers reflect, the perception of the east-west and the history of political thought.

Travel books provide valuable information about local history. Bolu, in various periods of history, has been a haunt of many travelers. Charles Texier (French), Ibn Batuta (Moroccan) and Evliya Çelebi provide detailed information about Bolu. This information is mainly about administrative, social, demographic and economic issues. Based on the information given by the three travelers who lived in different geography and age, we get detailed information about the historical development of Bolu.

In this study, Bolu and its surrounding are cited in the eyes of three different travelers who traveled in different centuries in Anatolia. The journey İbn-i Batuta made in XIV century gave detailed information about the condition of Anatolia and the principalities of Anatolia at that time. Halil İnalcık’s ‘the biggest social historian’ termed Evliya Çelebi’s XVII century trip gave important information about Bolu. Finally, Charles Texier who traveled to Anatolia in XIX century cited his ethnic, geographical, economic and many other observations. This study aims to explain the historical development of Bolu and its surrounding in the eyes of three different travelers of different periods and different nationalities.

Key Words: Traveller, Bolu, İbn-I Batuta, Evliya Çelebi, Texier

1. GİRİŞ

Bolu, tarihin çeşitli dönemlerinde birçok seyyahın uğrak yeri olmuş önemli bir şehirdir. Farklı yüzyıllarda bölgeye seyahatte bulunan üç seyyah gözlemlerini not ederek günümüzeulaşmalarını sağlamıştır. XIV. Yüzyılda Faslı İbn-i Batuta, XVII. Yüzyılda Türk seyyah Evliya Çelebi, XIX. Yüzyılda ise Fransız seyyah Charles Texier Bolu’ya gezide bulunmuşlar ve Bolu coğrafyasının idari, sosyal, demografik ve ekonomik yapısına dair kapsamlı bilgiler vermişlerdir. Bu kapsamlı bilgiler dönemin Bolu’sunu geniş bir biçimde tasvir etmektedir (Süme 2013:16).

            Çalışmada, XIV, XVII ve XIX. Yüzyılda Bolu’da bulunmuş üç ayrı seyyahın gezi notlarına göre Bolu ve çevresi değerlendirilmeye çalışılmıştır. Yapılan değerlendirme sonucu seyyahların aktardığı bilgilerin Bolu ile ilgili kısımları derlenmiş ve farklı kaynaklardan da yararlanılarak bu çalışma ortaya çıkmıştır. Üç farklı zamanda ve Bolu’da bulunan bu seyyahlar iktisadi, sosyal, siyasal, demografik ve coğrafi alanda izlenimlerini bizlere aktarmışlardır. Bu bilgilerin bir kısmı başka hiçbir kaynakta bulunmayacak türde bilgilerdir

Bolu yöresine ilk yerleşenlerin Bebrikler olduğu sanılmaktadır. Bebrikya adıyla anıldığı sanılan bu yöreye M.Ö. 8.yy’dan sonra batıdan gelen Bithynialılar yerleşti. Daha sonra Bithynia olarak adlandırılan bu topraklardaki başlıca yerleşme yerleri Kienos (daha sonra Prusias, bugün Konuralp) ile Bithynion (bu günkü Bolu)’dur. İskender’in ölümünü izleyen dönemde Bolu yöresinde bağımsız Bithynia Krallığı kuruldu. Roma döneminde önemi artan Bithynia, Bizans yönetimi altındayken elverişli doğal konumu sayesinde 7. ve 9. yüzyıllardaki Arap akınlarından etkilenmedi. Roma döneminde Bithynium olarak anılan kente İmparator Cladius’un hüküm sürdüğü yıllarda Cladiopolis adı verildi. M.S.12 yy. başlarında İmparator Hadrianus’un sevgilisi Antinoos’un doğum yeri olması nedeniyle önem kazanan kent daha sonra Hadrionapolis olarak adlandırılmaya başlandı. Bir piskoposluk merkezi olan ve Bizans döneminde Polis denen kenti, 11.yy’da yöreye gelmeye başlayan Türkmenler Bolu olarak adlandırdılar.  11.yy’dan sonra Bizanslılar ile Anadolu Selçuklular arasında el değiştiren yöre 13. yüzyılda Anadolu Selçuklularının, daha sonra İlhanlıların eline geçti. Osman Gazi döneminde (1299-1324) Konur Alp tarafından Osmanlı topraklarına katıldı ve sancak merkezi yapıldı. 1324-1692 dönemine Bolu’yu yöneten sancak beyleri arasında Konur Alp, Gündüz Alp, I. Süleyman (Kanuni) ve Zor Mustafa Paşa dikkat çeker. Bu dönemde, bir ara İsfendiyaroğulları’nın istila ettiği Bolu, 1692’de sancak beyleri yerine atanan Voyvodalarca yönetildi. 1811’de II. Mahmud voyvodalığı kaldırınca, Bolu-Viranşehir adıyla yeniden sancak oldu. 1864 Vilayet Nizamnamesi ile Bolu Sancağı Kastamonu Vilayetine bağlandı. II. Meşrutiyet ilan edildiğinde Bolu Kastamonu’ya bağlı olduğundan, ilk Bolu Mebusları Kastamonu mebusları arasında yer almıştır. II. Meşrutiyetten (1908) Cumhuriyet dönemine kadar bağımsız sancak olarak yönetilen Bolu, 1923’te Vilayet haline getirildi. Bolu’nun son Mutasarrıfı Ahmet Fahrettin Bey, Bolu’nun ilk valisi oldu (BV 2014:1).

2. İBN-İ BATUTA’YA GÖRE BOLU

İbn-i Batuta, Ortaçağın en büyük seyyahlarından olup 1304’te Tanca şehrinde doğmuş ve 1368’te Merrakeş’te vefat etmiştir. İlk kez hacca gitmek amacıyla Hicaz’a doğru yola çıkmış, İskenderiye’ye kadar uzanan bu seyahat İbn-i Batuta’da İslam Dünyasını tanıma merakı uyandırmıştır. Bu merak sonucu yaklaşık 28 yıl seyahatte bulunmuştur. Seyahat sonucu, Orta Asya’dan Hindistan’a, Doğu Afrika’dan Anadolu’ya kadar birçok coğrafya hakkında çoğu yerde olmayan kıymetli bilgiler vermiştir. İbn-i Batuta seyahat notlarını İbn-i Cüzey’e vererek yazmasını istemiştir. Böylece Rihletü’l İbn Batuta adıyla bilinen seyahatname Ocak 1355’te tamamlanmıştır (Aykut 2004:21;32).

İbn-i Batuta 28 yıllık seyahati sırasında Türklerle meskun coğrafyalarda bulunarak buralarda konaklamıştır. Seyyah 3.seyahatini 1333’te Anadolu’ya yapmıştır. Lazkiye’den kalkan bir Ceneviz gemisine binerek Alaiye’ye (Alanya) gelmiş ve Anadolu seyahatine başlamıştır. Daha sonra Anadolu’nun Antakya, Burdur, Eğirdir, Isparta, Ladik, Tavas ve Muğla şehirlerine uğramış ardında da Konya, Aksaray, Niğde, Kayseri ve Amasya’ya uğradıktan sonra Gümüşhane’ye geçmiş buradan da Erzurum’a varmıştır. İbn-i Batuta eserinde Erzurum’dan Birgi’ye geçtiğini ifade eder. Birgi’den kuzeye doğru seyahatini sürdüren seyyah Tire, Selçuk, İzmir, Manisa, Balıkesir, Bursa, İznik, Mekece, Yenice, Göynük, Mudurnu, Bolu, Gerede, Safranbolu, Kastamonu ve Sinop’a gelerek üçüncü seyahatinin Anadolu kısmını tamamlar.  İbn-i Batuta’nın eseri XIV. Anadolu’su hakkında hiçbir kaynakta olmayan bilgiler barındırmaktadır. Seyyah, Anadolu ve Anadolu insanını genel olarak şu ifadelerle anlatır; Bilad-i Rum denilen bu ülke dünyanın en güzel memleketidir. Allah güzellikleri öteki ülkelere ayrı ayrı dağıtırken, burada hepsini bir araya getirmiştir. Burada dünyanın en güzel insanları, en temiz kıyafetli halkı yaşar ve en nefis yemekleri pişirilir. Allah’ın yarattıkları içinde en şefkatli olanlar bunlardır ki bundan ötürü ‘’ bolluk bereket Şam’da, şefkat ise Anadolu’dadır’’ demiştir (Metin 2009:457).

Seyyah, 1333’te Anadolu’da bulunduğu süre boyunca Bolu ile birlikte bugün Bolu’ya bağlı Göynük, Mudurnu ve Gerede ilçelerine dair coğrafi, sosyo-kültürel ve iktisadi konular hakkında bilgiler vermektedir. Yenice’de Ahi tekkesinde ağırlandıktan sonra Göynük’e ulaşan İbn-i Batuta buranın küçük bir yerleşim yeri olduğundan bahseder. Göynük’te bir gece kalan seyyah burada sadece bir Müslüman hanenin olduğunu ve o hanede de beldenin idarecisi ve ailesinin kaldığını ifade etmektedir. Geri kalan halkın Hristiyan Rumlardan oluştuğunu aktarmıştır. Kış şartlarından dolayı Göynük’te ağaç ya da bağ göremeyen seyyah sadece safran bitkisinin yetiştiğinden bahsetmiştir. Hatta geceyi geçirmek için Hristiyan bir hanede ücretli konaklayan İbn-i Batuta burada kendisinin safran tüccarı sanıldığını ve bu yüzden birçok safranın önüne serildiğini ifade etmektedir. Seyyah, geceyi burada geçirdikten sonra ücretli bir kılavuzla birlikte Mudurnu’ya doğru hareket etmiştir. Kışın sertliğinden dolayı kar tüm yolları örtmüş ve yola dair tüm izler kaybolmuştur. Kılavuzla yaşanan bir anlaşmazlık sonucu kılavuz geri dönmüş ve İbn-i Batuta seyahate yalnız devam etmek durumunda kalmıştır. Eserde yol üzerinde uzaktan eve benzeyen bazı yapılardan bahsedilmiştir. Fakat biraz yaklaşınca bu yapıların ev değil de mezar olduğu anlaşılmıştır. İbn-i Batuta’nın kaydına göre yöre halkı mezarlar üzerine ahşap evler yapmıştır. Kısa bir yolculuğun ardından evlerin olduğu bir coğrafyaya girildiğini ve yaşlı bir adamın davetiyle yemek ve konaklama ihtiyacının giderildiği ifade edilmiştir. İbn-i Batuta’ya göre burası bir zaviyeydi ve bu zaviyenin şeyhi İbn-i Batuta’nın daha önce tanıdığı Arapçayı iyi konuşabilen birisiydi. Zaviyelerin böyle yerlerde kurulmasının başlıca sebebi iki yerleşim birimi arasında uzanan sarp ve dağlık yol üzerinde gidip gelen yolcuların can ve mal güvenliğini sağlama, yolcuların her türlü ihtiyaçlarını bu tesisler yolu ile karşılamaktır. Bolu ve çevresinin coğrafi özelliği, bölgede çok sayıda bu şekilde zaviye bulunmasının en önemli sebeplerinden biridir. O gece zaviyede kalan İbn-i Batuta gözlemlerini şu şekilde aktarmaktadır. ‘’O gece Cuma gecesiydi. Köy halkı zaviyede toplanmış, sabaha kadar Allah’ı anmakla, zikirle diriltiyordu geceyi. Herkes hazırlayabildiği kadar yemeği oraya getirmişti. Böylece yemek sıkıntısı ortadan kalkmış oldu.’’ İfade edilen bu bilgilerden zaviyelerin XIV. Yüzyıl için önemini kavrayabiliriz (Yakupoğlu 2007:88), (Aykut 2000:434).

İbn-i Batuta Cuma namazı öncesi Mudurnu’ya varmış ve Cuma namazını burada kılmıştır. Yöre halkıyla anlaşmakta zorlanan seyyah Arapça bilen bir hacıyla karşılaşmış ve bu hacı Mudurnu’da kaldığı süre boyunca ücret karşılığı İbn-i Batuta’ya yardımcı olmuştur. Eserden edindiğimiz bilgiye göre İbn-i Batuta saman ve yağa ihtiyaç duymuştur. Bunların tedarik edilmesi için beraberindeki iki arkadaşını bu iş için görevlendirmiştir. Saman tedarik edilmiş fakat yağ almaya giden kişi boş dönmüştür. Bunun sebebi şu şekilde ifade edilmektedir; Yağ almaya giden kişi Arapça ‘’semen’’kelimesini kullanmış Türk tüccar da saman vermiştir. Bir süre sonra karışıklık anlaşılmış ve burada yağ anlamına gelen ‘rügan’ kelimesi kullanılmıştır (Metin 2009:459).

İbn-i Batuta Mudurnu’dan (Muturni) beraberindekilerle birlikte şiddetli akan bir ırmağı aşarak Bolu şehrine girerek bir ahi tekkesine inmiştir. İbn-i Batuta konakladığı bu zaviye hakkında kıymetli bilgiler vermiştir. Zaviyenin her bir odasında ayrı ayrı ocakların yandığını ifade etmektedir. Ayrıca bu ocaklardan çıkan dumanın kimseye zararı dokunmadan bacalar yoluyla dışarı atıldığından bahsetmiştir. Bu bacalara dumanı bahari (tekili bahari) denildiğini yazmıştır. Zaviyede konaklayan İbn-i Batuta burada çeşitli yemek ve meyvelerin ikram edildiğinden bahsetmiştir. Ayrıca İbn-i Batuta’nın buradaki dervişlere ettiği dua dönemin zaviyelerinin işlevleri hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlamaktadır. Seyyah, ‘’Hak Teala yabancılara, gariplere şefkat ve merhamet gösteren, her gelen ve geçene yardımını esirgemeyen, onlara kucak açan misafirleri kendi akrabaları gibi bağrına basan bu dervişlere en güzel mükafatı versin.’’ diye dua ederken ahiliğin ve bunların tesis ettikleri tekke ve zaviyelerin tüm ihtiyaç sahiplerinin, gezginlerin, esnafın, kimsesizlerin, yoksulların, sosyal, kültürel ve ekonomik ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik müesseseler olduğunu vurgulamaktadır (Yakupoğlu 2007:87).

Bolu’daki zaviyede bir gece konaklayan seyyah, ertesi gün Gerede’ye ulaşır. Gerede’nin düz bir araziye kurulduğunu, büyük cadde ve çarşılarının var olduğundan bahsetmiştir. Gerede’nin fiziki yapısından da bahseden İbn-i Batuta, şehrin ayrı ayrı mahallelere bölünmüş olduğunu, her mahallenin kendi arasında yaşadığını ve diğerleri ile karışmadığını bildirmiştir. İbn-i Batuta, Gerede’yi bu bölgenin en soğuk yeri olarak nakletmektedir.  Gerede’de boylu-poslu olarak adlandırdığı, davranış ve huyunu sevdiği Gerede Sultanı Şah Bey ve Şam asıllı fakih Şemsettin ile tanışır ve sohbet eder. Şahin Bey’in hediye ettiği güzel koşumlu bir at ve bir kat elbiseyi kabul eder. İbn-i Batuta Gerede’deki seyahatini tamamladıktan sonra Borlu’ya (Safranbolu’ya) gitmek üzere buradan ayrılır (Aykut 2000:436;437).

3. EVLİYA ÇELEBİ’YE GÖRE BOLU

Evliya Çelebi 1611’de İstanbul’da doğmuş ve 1682 yılında Mısır’da vefat etmiştir. Evliya Çelebi’nin eserinde aktardıklarına göre geziler bir rüya üzerine başlamıştır. Bu rüyanın özeti şöyledir: Seyyah, 1630’da Muharrem ayının aşure gecesi Ahi Çelebi Camii’nde Hz. Peygamber’i görür. Hz. Peygamber’in huzuruna varınca ‘’Şefaat ya Resulallah diyeceği yerde seyahat ya Resulallah’’ demiş ve bunun üzerine Hz. Peygamber o gece hem şefaatini müjdeler hem de seyahate izin vermiştir. Yarım asır süren seyahat sırasında tutulan notlarla meydana gelen 10 ciltlik eser 17. Yüzyıl için kıymetli bir kaynaktır. İyi bir gözlem yeteneğine sahip olan Evliya Çelebi tarihi, coğrafi, demografik bilgilerin yanında etimolojik ve kültürel bilgilere de yer vermiştir. Eser bu yönüyle Türk kültür tarihi açısından önemlidir. Seyahatname ilk kez Avusturyalı şarkiyatçı Hammer tarafından 1814’te incelenmiştir. Bu incelemeden sonra eser diğer dillere çevrilmeye başlanmıştır. Ülkemizde ilk kez Ahmet Cevdet Paşa’nın başkanlık ettiği bir ekip tarafından transkripsiyonu yapılmış ve eser basılmıştır. Bu basım tahrir edilmiştir. Evliya Çelebi’nin boş bıraktığı kısımlar doldurulmuş ve bazı kelimeler sansür kurulu tarafından çıkarılarak yeni basıma eklenmemiştir. Evliya Çelebi’nin kendi el yazması olarak kabul edilen ve bugün Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesinde bulunan eseri özgün olarak yayınlayan Seyit Ali Kahraman ve Yücel Dağlı’dır (Eren 1972).

10 ciltlik eserin 2.cildinde Bolu ve çevresinden bahsedilmektedir. Bolu, İstanbul ile doğu vilayetleri arasında menzil noktasındadır. Evliya Çelebi bu sebepten dolayı Bolu’dan altı kez geçmiştir. 1640 senesinde İstanbul’dan Trabzon’a giderken, Düzce menzilinden dokuz saatlik yolculuğun ardından Bolu’ya varmıştır. Seyyah ilk başta Bolu’nun bakımlı ve mamur bir şehir olduğundan bahsetmektedir. Daha sonra burada bir kalenin olduğunu ancak kalenin o dönemde harabe gibi göründüğünü vurgulamaktadır. Fatih Sultan Mehmed Han yazımı üzerine Anadolu eyaletinde sancakbeylik tahtıdır. Padişah tarafından beyinin hassı 300.122 akçedir. Bolu zeameti 14, Bolu tımar 55, Çeribaşısı ve Alaybeyisi vardır. Kanun üzere Cebelü’leriyle 2.800 kılıç asker olur. 800 adam da beyinin ve çeribaşısının olur. Ve 300 akçe şeriflik kazadır. Beş nahiyesi vardır: Etrafşehir, Gökçesu, Gerede yolu solundaki Sazak, Dörtdivan ve Yığılca. Kadısına senelik 5.000 kuruş, beyine 15.000 kuruş verilir. ‘’Kanuna aykırı birkaç kuruş dahi alınsa hemen reaya üç günde İstanbul’a varıp şikayet eder, zalim olan hakimin hakkından gelirler’’ diyerek Bolu’ya dair önemli bilgiler nakletmektedir (Konrapa 1960:276).

Evliya Çelebi Bolu’da 34 mahalle ve 34 camiinin varlığından bahsetmektedir. Ancak bu camilerin çoğunun mescit niteliğinde olduğunu ve Cuma namazı kılınmadığını belirtir. Çarşı içindeki Mustafa Paşa Camii ile Ferhat Paşa Camii’nin bakımlı ve kalabalık olduğunu ifade ederken bu camilerin Süleyman Han’ın mimarbaşı olan Koca Mimar Sinan’ın işidir der. Evliya Çelebi Bolu’da 3 bin hanenin bulunduğunu söyler ve bu hanelerin çatısının kiremitle örtülü olanlarının zengin hanelere ait olduğunu belirtir. Bu hane sayısı 17. Yüzyıl için Bolu nüfusuna dair bize bilgi verir. Ömer Lütfi Barkan’a göre bir Osmanlı hanesi 5 bireyden oluşmaktaydı. Bu görüşe göre nüfus 15 bin yapmaktadır. Bolu için 17. Yüzyıl’da ciddi bir rakamdır 15 bin. Bolu’da bu hanelerin içerisinde Paşa Sarayı, Zülfikar Ağa Sarayı, Şemsi Paşa Sarayı ve İrem Bağı gibi sarayların da bulunduğu eserde belirtilmiştir. Ayrıca Bolu’nun menzil noktasında olmasından dolayı ticari faaliyetler o dönemde gelişmiştir. 400 adet büyük ve bakımlı dükkan, 7 han ve 1 bedestenin varlığından bahsedilmiş olması ticaret noktası olması hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlamaktadır. Bunun dışında birçok çeşme ve hamamın olduğu belirtilmiştir. Eserde, Medrese ve Darülhadis hakkında bilgi verilmemiş ancak 71 adet Sıbyan Mektebi’nin olduğu ifade edilmiştir. Evliya Çelebi Bolu’da alimlerin fazlasıyla olduğunu ve Muhammedi’ye kitabı okuduğunu eseri aracılığıyla bizlere ulaştırmıştır. Bolu halkından da bahseden seyyah burada çokça Oğuz adamları vardır diyerek bölgedeki Türk unsura vurgu yapmıştır. ‘’Bolu’nun suyunun ve havasının tatlı olmasından dolayı güzel kadın ve erkekleri çoktur’’ der. Kadınları tamamen muhayyer ferace[1] giyip yassı-baş ile gezerler. Ama gayet edepli ve kapalı hatunları vardır. Yörenin yiyecek ve içeceklerinden bahsederken bağ ve bahçelerin çok olmasını ifade eder. Kiraz, ab-ı hayat suları, kutu bozası, çam ve ardıç bardakları olur ki ondan su içen yeniden hayat bulur. Buralarda ona senek ve boduç[2] derler.  Bolu dağlarında çam ağaçlarının çok sık olduğunu ve halkın tahta işiyle uğraştığını belirtmektedir. Bolu kerestesini ön plana çıkaran Evliya Çelebi, Bolulular için kara ve deniz tüccarları tabirini kullanmıştır. Akçaşar’dan bahsederken de kerestenin önemini vurgulayan Evliya Çelebi, burasının Bolu şehrinin iskelesi olduğunu belirterek deniz kıyısında 70 mahzen olduğunu ve bunların kereste ve çam tahtalarıyla dolu olduğunu söylemektedir. Ayrıca Tersane-i Amire’nin kereste ihtiyacının Bolu’dan karşılandığı söylenmektedir. Verilere göre Çırağan Sarayı’nın yapımında Bolu kerestesi kullanıldığı ve bunun bina memuru Ahmet Rıfat Efendi tarafından temin edildiği söylenmektedir.

Seyyah Bolu’nun güneyinde yarım saat uzaklıkta ve bağlar içinde eski bir ılıcadan bahsetmektedir. Suyunun çok sıcak olmasına karşın uyuz hastalığına yararlı olduğunu ifade eder. Nice nice yararları görüşmüş bir ılıcadır diyerek herkesçe bilindiğini nakleden Evliya Çelebi, ılıcanın özelliğini anlatırken, suyunu içenin midesini iyileştirip vücudunu pamuk gibi yapar der. Şehirde yaşayan küçük-büyük herkesin araba araba bu ılıcaya gidip zinde vücuda sahip olduğunu eserinde belirtir (Kahraman, Dağlı 2005:204).

12 saatlik yolculuğun ardından köyleri aşarak Gerede kasabasına vardığını anlatan seyyah Bolu sancağı toprağında subaşılık ve 150 akçe kaza olduğunu belirtir. Geniş bir ova içinde kurulan belde de bin adet tahta ve kiremit örtülü eski evin olduğunu belirtmektedir. Bölgede 9 mahalle ve 11 mihrabın varlığından bahseden cami sayısını boş bırakmıştır. Bunların dışında 3 adet tekke, 1 hamam, 3 han, 200 dükkan ve 7 kahvenin var olduğunu nakletmektedir. Gerede esnafından fazla bıçakçı ve debbağın olduğundan bahseden Evliya Çelebi, Gerede gönü ve sahtiyanının[3]  meşhur olduğunu ifade eder. Suyu ve havayı gayet tatlı olarak belirten seyyah halkı ise zinde, iri yapılı, cesur Türk taifesi olarak ifade etmiştir. Gerede’nin soğuğunu anlatırken ‘’Erzurum soğuğu beni Gerede’de bulun’’,  diyerek Gerede soğuğunu Erzurum’a denk tutmuştur. Çankırı şehrine varıncaya kadar nahiyelerin gayet bakımlı ve yaklaşık 40-50 bin Türk yaşadığı belirtilmiştir (Kahraman, Dağlı 2005:203).

Evliya Çelebi Mudurnu’nun 150 akçelik kaza olduğunu ifade etmiştir. Mudurnu kalesinden de bahseden seyyah, kalenin 20 kulesinin ve bir kapısının olduğunu ancak kullanılmaz halde bulunduğunu ifade etmiştir. Aşağı çarşıda bulunan Yıldırım Han Camii’nin en eski ve en meşhur camii olduğu vurgulanmış ve çevresinde Yıldırım Han Medresesi, Bir Darülhadis, 13 Sıbyan Mektebi, 3 han ve 1 hamamın varlığından bahsedilmiştir. Çarşıdaki dükkanların çoğunun iğne dükkanı olduğu belirtilirken bölgede önemli bir iş olan iğnecilikten ayrıntılı olarak bahsetmektedir. 17.Yüzyılın yarısında yaklaşık 1100 iğneci tezgahından söz edilir. İğneci dükkanı olmayan bazı kimselerin bu işi evlerinde yaptığı ifade edilmiştir. Kız iğnesi denilen küçük bir nakış iğnesinin her yerde beğenildiğini ifade eden Evliya Çelebi ‘’ben dahi hayran kaldım’’ diyerek iğnenin özel olduğunu vurgulamaktadır. Öğle küçük iğne ile ince iş yaparlar ki, iğne deliğinden beş yüz yıllık yol olan göğü seyredenin gözü ermez diyerek iğnenin özelliğini belirtmektedir. İğnenin gayet ucuz olduğunu ve fiyatı konusunda bize bilgi veren seyyah, iğnecisine göre en iyisinin onu bir akçeye, en adisinin yirmisi bir akçeyedir demiştir. Burada yapılan iğnelerin Rum ve Hint ülkelerine kadar gönderildiğinin seyahatnamede belirtilmesi iğneciliğin o dönem için önemli bir sanayi kolu olduğunu göstermektedir. Katip Çelebi, Cihannüma adlı eserinde İstanbul’daki iğnecilerin de Mudurnulu olduğunu belirtmiştir. Ayrıca Mudurnu o dönemlerde dar-ı suzen (iğneciler şehri) olarak da biliniyordu. Seyyah son olarak ise Mudurnu Cevizi olarak tanınan ve bölgede meşhur olan ince kabuklu, badem tadındaki cevizden bahsetmiştir (Konrapa 1960:278), (Ekincikli 1995:66).

1648’de Göynük’ten geçen Evliya Çelebi, buranın 150 akçelik bir kaza olduğunu belirtmiştir. Türbeli Göylük adında bir kaleden bahseden seyyah, bu ismin verilme sebebi Ak Şemsettin’in burada gömülü olmasındandır der. Evliya Çelebi, Göynük’ün iki tarafının dağlık olduğunu ve şehrin içinden bir derenin aktığını söylerken bu derenin, dağlardan çam oluklarıyla akan bir hayat suyu gibidir demiştir. Göynük’ü eski ve güzel bir şehir olarak niteleyen seyyah, ahalinin tamamen Türk olduğunu vurgulamaktadır. 8 mahallenin olduğunu söyleyen seyyah tamamı 2000 kadar çam tahta örtülü evin bulunduğunu da eserde belirtilmiştir. Şehirde 20 Sıbyan Mektebi’nin, 75 dükkanın ve 1 de hanım varlığını ifade etmiştir. Bu dükkanların çoğunluğunun at çulu ve torba işlemesinden dolayı Torbalı Göynük denildiği seyahatnamede belirtilmiştir (Konrapa 1960:279).

4. CHARLES TEXİER’E GÖRE BOLU

Fransız arkeolog ve gezgin olan Charles Texier 1802 yılında Versailles’te doğmuş, 1871’de ise Paris’te vefat etmiştir. Bayındırlık işleri müfettişliği görevindeyken Fransız Hükümeti tarafından Anadolu’ya gönderilmiştir. Seyahati boyunca Anadolu’da birçok yerde arkeolojik çalışmaya yapan ve seyahatte bulunan Texier 19. Yüzyıl Anadolu’su hakkında gözlemsel bilgiler aktarmaktadır. Bu bilgilerden o dönemde yaşayan halkın demografik, kültürel ve ekonomik durumu hakkında bilgi edinmekteyiz. Anadolu’ya ilk seyahatini 1833’te, ikinci seyahati ise 1843 yılında yapan seyyah bu süre içerisindeki gözlemlerini Küçük Asya Tarihi, Coğrafyası ve Arkeolojisi adlı eserinde bizlere ulaştırmıştır. Eserin önemi,Hititler’in başşehri Hattuşaş (Boğazköy) ile buranın açık hava tapınağı olan Yazılıkaya’yı bulmuş ve bu bölgeleri dünyaya tanıtmış olmasıdır Eser ilk kez 1923-1924 tarihlerinde Ali Suat Bey tarafından Osmanlı Türkçesine çevrilmiştir. Günümüz Türkçesine ise Prof. Dr. Kazım Yaşar Kopraman tarafından aktarılarak ve Enformasyon ve Dökümantasyon Vakfı aracılığıyla yayımlanmıştır (Kaya 2012:246).

Charles Texier, eserin 36. bölümünde Bolu, Mudurnu ve Gerede hakkında bilgi vermektedir. 19. Yüzyıl Anadolu’sunu geniş bir biçimde tasvir eden gezgin Bolu’ya dair bilgi verirken ilk olarak şehrin adından bahsetmektedir. Şehrin ilk adının Bithynium olduğunu ifade eden Texier daha sonra şehre Claudiopolis adının verildiğini Bolu isminin ise Claudiopolis’in son iki hecesinden oluştuğunu söyler. Bithynium dönemindeki şehirden bahsederken üretilen bir peynirin meşhur olduğunu ve Roma’ya kadar gönderildiğini belirtir. Texier’in seyahatte bulunduğu dönemde ise misitra denilen ve salamurada bekletilerek yoğurt gibi mayalan bir peynirin varlığından bahsedilerek kuru peynir kullanımının buralarda hemen hemen hiç bilinmediği belirtilmiştir. Bitinium yıkıntıları ile ilgili bilgi veren gezgin, bu yıkıntıların Bolu şehrine üç-dört kilometre uzaklıkta bulunan Eskihisar adındaki yerde olduğunu ifade eder. Bu yıkıntılar içerisinde ayakta kalan bir şeyin olmadığını söylerken birkaç kitabe ile mimari eser parçalarının bulunduğunu da eklemiştir. Bolu merkezinin, kuzey ve doğudan dağlarla çevrili verimli bir ovanın ortasından olduğu söylemiştir. Bolu’da önemli bir anıtın olmadığını söyleyen Texier, sadece 4-5 adet minareli camii ile birkaç kervansaraydan söz etmiştir. Bunların dışında şehrin güney tarafında tedavi edici özelliği bulunan ve Ilıca adıyla bilinen kaplıcalardan bahseder. Bolu şehrinin bahçelerle çevrilmiş ve mahalleler içine yayılmış 25 bin kadar nüfusunun olduğunu ifade edilmiştir. Kaleye benzer bir yeri yoktur varsa da bugün tamamen yok olmuştur diyerek Şehrin hiçbir zaman bir savaş kasabası olmadığını ifade etmiştir. Şehrin, İstanbul ile Ankara arasından transit merkezi olması sebebiyle ticaret anlamında önemini vurgulamıştır. Yün ve boyacılıkta kullanılan sarı tohumun uzun bir trafik oluşturduğunu belirterek kervanların aralıksız olarak birbirini takip ettiğini nakletmiştir (Texier 2002:256).

Bolu’dan Gerede’ye geçen gezgin bu iki yer arasındaki mesafenin 25-30 kilometre olduğundan söz etmiştir. Gerede yollarının güzelliğinden bahsederken, ormanlı vadiler içinden geçtiğini ifade etmiştir. Gerede isminin tarihçesi hakkında bilgi veren Texier, İmparator Konstantin’in verdiği bir ad sonucu olarak daha sonra Flaviopolis adını alan eski Cratia şehridir demiştir. Gerede’nin, Bizans İmparatorları zamanında bir Piskoposluk merkezi ve eyaletin başlıca şehirlerinden birisi olduğu eserde belirtilmiştir. Cratia’nın, Patriklik merkezi olan İzmet’e daha yakın bulunmasına rağmen İstanbul Patrikhanesine bağlı olmasını ifade eden gezgin, bunun tamamen keyfi olduğunu ifade etmiştir. 19. Yüzyıl Gerede’sinden bahseden Texier, şehrin endüstriyel ve ticari hareketliliği üzerinde durmuştur. Şehirde yetiştirilen keçi türünün, ihracatta önemli bir yere sahip olan derinin ham maddesini oluşturduğu açıkça belirtilmiştir. Ayrıca keçi dericiliğinin yanında koyun dericiliğinin de Gerede için önemi vurgulanmıştır. Şehrin genel görünümü aktarılırken, büyük bahçelerle çevrili alanların çokluğu belirtilmiştir. Seyyah bu ağaçlar arasında yolların açılmış olmasını düşünmüş ve bu düşüncesini eserinde de kaleme almıştır. Billaeus (Filyos) nehrinin doğu kolu olan Ulusu Irmağının Gerede arazisini suladığı ifade edilmiştir. Bu göllerin dışında Tuz Gölü ve Karagöl adında iki gölün varlığı belirtilmiş fakat başka herhangi bir ayrıntı verilmemiştir. Gerede’nin önemi şu sözlerle ifade edilmiştir. ‘’Bitinya’nın bu doğu kısmı, ne verimlilik ne de güzellik açısından diğerlerine yerini bırakır. Bunun süsü, yalnız ormanlar değildir. Şehri ve köyleri saran meyve ve sebze bahçeleri, çok mutlu bir çeşitlilik sergiler.’’ diyerek Gerede’nin bölgedeki yerleşim yerleri arasındaki önemi vurgulanmıştır. Buna ek olarak Avrupa’da yetiştirilen meyvelerin burada başarılı şekilde üretildiğini ifade eden Texier, Şam fıstığı gibi sıcak iklim isteyen meyvelerin de bahçe içlerinde yetiştirildiğini nakletmiştir (Texier 2002:258).

Mudurnu’dan da kısaca bahseden seyyah, Konstantin Porfirogenet zamanından beri bu şehir ne artmış ne de eksilmiştir der. Şehirde incelenmeye değer önemli noktaların olduğu belirtilmiştir. Texier’ın gözlemlerine göre Mudurnu’nun sık ormanlarla kaplı olduğu ifade edilmiştir (Texier 2002:255).

 

 

5. SONUÇ

İbn-i Batuta XIV. Yüzyıl Bolu’sunu gözlemleyerek o dönem koşullarını eseri aracılığıyla günümüze aktarmıştır. Seyyah karşılaştığı her olayı not etmeye çalışmıştır. Gittiği her yerde zaviyelere ziyarette bulunmuş ya da zaviyelerde konaklayan İbn-i Batuta, bu kurumların XIV. Yüzyıl Anadolu’su için sosyo-kültürel ve ekonomik anlamda ne derece önemli olduğunu vurgulamaktadır. 1333’te Bolu ve çevresinde bulunan İbn-i Batuta, sırasıyla Göynük, Mudurnu, Bolu ve Gerede hakkında birçok konuda bilgi nakletmektedir.

Evliya Çelebi, gezdiği yerlerin coğrafyasını tanıtarak coğrafyacı, tarihi yapıları ve bu yapıların tarihsel sürecini aktarmış olması bakımından tarihçi ve seyahatnamede doğum, evlilik, ölüm gibi sosyo-kültürel olayların bulunması onun halk bilimci kimliğini ön plana çıkarmaktadır. Evliya Çelebi’yi ve  Seyahatname’yi anlayabilmek için eserin yazıldığı dönemin özelliklerini ve şartlarını da göz önünde tutmak gerekir. Cumhuriyet Dönemi ünlü edebiyat araştırmacımız Ahmet Hamdi Tanpınar “Ben Evliya Çelebi’yi tenkit etmek için değil, ona inanmak için okurum. Ve bu yüzden de daima kârlı çıkarım”  diyerek  Seyahatname’ye yaklaşımını ortaya koymuştur. Tarafımızca da Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesine aynı anlayışla yaklaşılmasında fayda olduğu değerlendirilmektedir (TANPINAR Ahmet Hamdi,1989, Beş Şehir, MEB Yayınevi 1989. s. 16).

            Charles Texier 19. Yüzyılın ilk yarısında Anadolu’ya iki kez gelmiş ve birçok bölgesini gezerek arkeolojik kazılara katılmıştır. Bu süre boyunca bulunduğu bölgelerin kültürü, tarih içerisindeki gelişimi ve ekonomik durumlarıyla ilgili notlar almış ve bu notları Küçük Asya adlı eseri ile yayınlamıştır. Anadolu seyahatinde Bolu, Gerede ve Mudurnu’dan da geçen gezgin, bu bölgelerle ilgili çeşitli konularda bilgi vermiştir. Seyyahın verdiği bazı bilgiler eskiyle kıyaslandığında bazı durumların çok fazla değişikliğe uğramadığı görülmektedir. Örneğin ormanlık alanların çokluğundan ve Bolu’nun güneyindeki Ilıca’larla ilgi verdiği bilgiler 17. Yüzyıl seyyahı Evliya Çelebi’nin verdiği bilgilerle uyuşmaktadır.

 

 

 

 

 

KAYNAKLAR:

AYKUT (2000) A. Sait, “İbn-i Batuta Seyahatnamesi”, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.

DANKOFF (2004) Robert, Çeviri TEZCAN Semih, ‘’Evliya Çelebi Seyahatnamesi Okuma Sözlüğü’’ Türk Dilleri Araştırmaları Dizisi:37, İstanbul.

EKİNCİKLİ (1995) Mehmet, ‘’Temettuat Defterlerine Göre 1261 (1844) Mudurnu Kazası’nın Sosyo-Ekonomik Yapısı’’, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk İktisat Tarihi Anabilim Dalı.

EREN Hasan, (1972), ‘’Evliya Çelebi ve Anadolu Ağızları’’, Bilimsel Bildiriler, TDK Yayınları.

KAHRAMAN (2005) Seyit Ali, DAĞLI Yücel, “Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnamesi 2.Cilt 1.Kitap”, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.

KAYA (2012) Mustafa, ‘’Charles Texier’in Seyahatnamesine Göre XIX. Yüzyılda Anadolu’nun Sosyal, Kültürel ve Ekonomik Durumu’’, Gazi Türkiyat, Ankara.

KONRAPA (1960) Zekai Mehmet, “Bolu Tarihi”, Bolu Vilayet Matbaası.

METİN (2009) Tülay, “İbn-i Batuta Seyahatnamesine Göre Bolu”, Bolu, Kültürü, Tarihi ve Köroğlu Sempozyumu, İzzet Baysal Üniversitesi, Bolu.

SÜME (2013) Mehmet, ‘’Evliya Çelebi’nin İzinde Bolu’’, Bengü Yayınları, Ankara

TANPINAR (1987) Ahmet Hamdi, ‘’Beş Şehir’’ , MEB Yayınevi, İstanbul.

TEXİER (2002) Charles, Çeviren SUAT Ali, Latin Harflerine Aktaran KOPRAMAN Kazım Yaşar, ‘’Küçük Asya Coğrafyası, Tarihi ve Arkeolojisi’’, Enformasyon ve Dökümantasyon Hizmetleri Vakfı, Ankara.

YAKUPOĞLU (2007) Cevdet, “Kuzaeybatı Anadolu’nun Sosyo-Ekonomik Tarihi, XIII-XIV. Yüzyıllar”, Kastamonu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi.

OB (2002), “Osmanlıya Duyulan İlgi, Seyahatnameler ve Oryantalizm”, Osmanlı Bankası Arşiv ve Araştırma Merkezi, İstanbul.

BV (2014). “Bolu Tarihi”, http://www.bolu.gov.tr/ortak_icerik/bolu/bilgi-islem/documents/ genel_bilgiler.pdf (Erişim: 15.09.2014)

 

* Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yüksek Lisans Öğrencisi

* Graduate Student of Hacettepe University İnstitute of Turkish Studies

[1] 1. Osmanlı ülkelerinde, kadınların çarşaftan önce sokakta giydikleri üstlük. 2. 1848 den sonra ilmiye sınıfının giydiği bol yenli uzun giysi. TDK Büyük Türkçe Sözlük

[2] Divan-ı Lügati Türk’te ağaçtan oyulmuş su kabı olarak belirtilmektedir.

[3] Tabakalanarak boyanmış ve cilalanmış genellikle keçi derisi, TDK Büyük Türkçe Sözlük.

Araştıran : 

Okan GÜMÜŞDOĞRAYAN

Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü

Bilgilerin toparlanmasında  emeği geçen Okan GÜMÜŞDOĞRAYAN arkadaşımıza   Mudurnulular adına teşekkür ederiz. MUDURNU HABER

www.mudurnuhaber.com

ÖĞRENCİ VELİLERİ KAYMAKAMLIĞA YÜRÜDÜ

ÖĞRENCİ VELİLERİ KAYMAKAMLIĞA YÜRÜDÜ

 

Bolu nun Mudurnu ilçesinde bir grup öğrenci velisi Öğretmenlerinin değişmesi sebebi ile Mudurnu Kaymakamlığına yürüdü.

Bolu nun Mudurnu ilçesinde Eğitim sancılı başladı. İlçede okullarda yapılan değişiklik sonrasında Öğretmenlerinden ayrılan Öğrenciler Velilere şikâyette bulundu.

VELİLER KAYMAKAMLIĞA YÜRÜDÜ

Bolu nun Mudurnu ilçesinde Dumlupınar İlkokulu Velileri Öğretmen değişikliği sebebi ile Mudurnu Kaymakamı Kerem Süleyman YÜKSEL ile görüşmek için Mudurnu Kaymakamlığına yürüdü.

 

Öğrenci velilerin oluşturduğu komisyon ile görüşen Mudurnu Kaymakamı Kerem Süleyman YÜKSEL Konuyu Mudurnu Milli Eğitim Müdürü ile tekrar görüşüp Öğrenci Velilerine Öğleden sonra bir açıklama yapacağını belirtti.

 

Öğrenci Velileri, Mudurnu Dumlupınar İlkokulunda kendilerine okulların açıldığı 15 Eylül 2014 tarihinde Anket yapıldığını, bu sabah ise Kura sonucu sınıflara öğrencilerin yerleştirileceği bilgisi  geldiğini ifade ederek, bizim çocuklarımız  3 ve 4. Sınıfa kadar aynı öğretmende okudu, şimdi Öğretmen değişikliği  çocuklarımızın psikolojisini bozacak dediler.

 

Öğrenci velileri Kaymakam Kerem Süleyman YÜKSEL e  bizim öğrencilerimiz eski öğretmenleri ile devam etsin, diğer bölgelerden gelen öğrenciler ise sınıflara ek olarak alınabilirler, biz ayrımcılık yapmıyoruz dediler.

 

KÖYLÜ ŞEHİRLİ TARTIŞMASI

 

Mudurnu ilçesinde bazı öğrenci velileri Okullarda yapılan yeni düzenleme ile eskiden Yıldırım Beyazıt Mahallesinde Eğitim alan Köylerden taşımalı olarak gelen Öğrencilerin, yeni Eğitim Öğretim yılında Mudurnu Merkezdeki Dumlupınar İlkokuluna taşınması ile birlikte bazı sıkıntılar yaşandığını belirttiler.

 

Öğrenci velileri Okulda yapılan Anket sonrasında Köylü, Şehirli ayrımı yapılmak  mı isteniyor, anlayamadık dediler.

 

 

 GÜNCELLEME: 15.05

Sabahtan yapılan görüşmeler sonrasında Mudurnu Kaymakamı Kerem Süleyman YÜKSEL  Mudurnu Milli Eğitim Müdürü ve Mudurnu Dumlupınar İlköğretim Okulu  Müdürü ile yapılan   toplantı sonrasında  Öğrenci velilerin istekleri  yerine getirildiği, herhangi bir değişiklik yapılmayacağı belirtildi.

 

www.mudurnuhaber.com

2014-2015 EĞİTİM ÖĞRETİM YILI HAYIRLI OLSUN

MUDURNU FOTOĞRAFÇILIK TAN

2014-2015 Eğitim-  Öğretim yılının sevgili Öğrencilerimize, Öğretmenlerimize, eğitim yöneticilerimize, çalışanlarına ve velilerimize hayırlı olmasını diliyorum.

Eğitim Öğretim yılı başlaması sebebi ile FOTOKOPİ Kâğıdında MUDURNU FOTOĞRAFÇILIK’TA Eğitim indirimi uygulanmaktadır. Tüm Öğrenci ve velilerimize duyurulur.

MUDURNU FOTOĞRAFÇILIK 

 Aydın ÖZPELİT  

Adres: Seyrancık Mah. Demirciler cad. No:17 Mudurnu   Tel: 421 28 83